1 Kasım 2012 Perşembe

Kemâl Başar’ın Romeo ve Jüliet İsyanı


Yönetmen Kemâl Başar beni de “eleştirmenden” sayarak basın mensupları ve eleştirmenlere gönderdiği mesajı bana da göndermiş. Doğrusunu isterseniz pek çoğu ile dünya görüşlerimiz tutmasa da isimleri bende saklı o ünlü  isimler arasında adımın geçmiş olması Kemal Başar’ın verdiği değeri göstermesi açısından bana onur verdi. Kemâl Başar’a teşekkür ederim.  Diğer kişilerin ne yapacakları beni ilgilendirmiyor. Ben, gerektiğinde polemikten de kaçmadığım için, benimle paylaşılmış bir husus hakkında görüşümün istendiğini anlıyor ve Kemâl Başar’ı inciten bir konu ile ilgili düşüncelerimi  paylaşma sorumluluğu hissediyorum.

Sorun, bir yönetmenin ödenekli tiyatroda yönettiği, eleştirmenlerden olumlu görüşler almış,hemen her temsili dolu salonlara oynanan yani üç yıldır seyircinin eksilmeyen ilgi ve beğenisi  devam eden, çok ödüllü bir  oyunun( baş rol) oyuncusunun kurumdan ayrılması nedeniyle yönetmenin fikri alınmadan, çözüm arama gayreti gösterilmeden oyunun keyfi olarak gösterimden kaldırılmasıdır.

Kemâl Başar'ın vurguladığı hususlarla ile ilgili görüşlerim şunlardır:
Bir oyun dolu salonlara oynandığı sürece sahnede kalmalıdır. Bir oyunun bitirilmesinde yargıç, seyircidir.”
Bu görüşü destekleyen en önemli örnek Şehir Tiyatroları’nda(ŞT) oynanmaya devam eden Lüküs Hayat’tır. ŞT’da son yıllarda seyircinin yoğun ilgi gösterdiği  İstanbul Efendisi hâlâ oynanmaktadır. Anlaşılıyor ki ŞT yönetimi de Kemâl Başar ile aynı görüştedir. Öte yandan ŞT’nın oyunu devam ederken kurumdan ayrılan bir oyuncuyla( Ece Özdikici) başladığı oyunu devam ettirmesi kurallara uygun mudur bilmiyorum ama bence hiçbir sakıncası yoktur. Ben örneğin geçen sezon sonunda çok kısa oynanan Nekrasov’un kadrosunda olan Sezai Aydın’ın emekli olmasına rağmen o oyundaki görevinin ve de oyunun devam etmesinden yanayım. Ama oyuncu kendince bazı gerekçelerle devam edemiyorsa o zaman da onun yerinin doldurulması söz konusu olmalıdır. Ancak “seyirci odaklı repertuvar” ödenekli tiyatronun hedefi olmamalıdır. Zira o zaman repertuvar oluşturulmasında kâr amaçlı gösteriler ve tercihler öne çıkar ki bu da ödenekli tiyatronun amacıyla çelişir durumlar yaratabilir. Bu konuda denge tutturulmalıdır. Özel tiyatroları ödeneklilerden ayıran en önemli husus ödeneklinin tiyatroya, özel tiyatronun ise seyirciye güdümlü olması gerçeğidir. Zaten bu nedenle  ödenekli tiyatroya ihtiyaç vardır.   Öte yandan “repertuvar yapılırken seyircinin fikri soruluyor mu ki oyun bitirilirken yargıç olsun?” sorusu da iyi irdelenmelidir Ama Kemâl Başar’a bir konuda hak veriyorum ki o da şu ana kadar ne yaptığını anlayamadığım  bir yönetimin bu konuda aldığı kararın yeterli ve haklı olduğundan kuşkuluyum.

“Ayrılan baş rol oyuncusunun yeri bir hafta gibi bir zamanda doldurulabilir.”
Kemâl Başar her oyununu titiz çalıştığını bildiğimiz bir yönetmendir. Romeo ve Jüliet oyununda Jüliet olan Ece Özdikici(ve de kadro) yanlış bilmiyorsam bu rol için üç aya yakın bir zaman hazırlanmıştır ve de oyunun başarısında önemli bir katkısı vardır. Şimdi onun yerine bir haftada hazırlanacak oyuncu ile oyun risk almış olur mu bilmiyorum. Ama yönetmen “ben bir haftada yeni Jüliet’i yaratırım” diyorsa o haklıdır ona inanmak gerekir. Özel tiyatrolara baktığınızda örneğin Oyun Atölyesi Antonius ile Kleopatra oyununda  Enobarbus’u oynayan oyuncunun ayrılmasıyla oyuna Enobarbus’suz devam etmektedir, seyirci de bunu önemsememekte ve oyuna bilet almaya ve de “bayılmaya”  devam etmektedir. Ülkemizde bu tür bir örneğin var olması bence utanç vericidir ama tiyatro camiasının, basın mensuplarının ve eleştirmenlerin suskunluğuna bakarak durumu “normal” karşılamamız ve alışmamız gerektiği anlaşılır. Elbette Romeo ve Jüliet’in Jüliet’siz oynanması düşünülemez. Ama Enobarbus’suz Antonius ile Kleopatra’ya susan, farkına varmayan, umursamayan basın mensupları, eleştirmenler ve  tiyatro camiası ve de seyirciler  Jüliet’siz Romeo ve Jüliet’i de “seyreder”. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, seyirciye haksızlık yapılmasını istemiyorsak onu önemsediğimizi göstermek istiyorsak  Oyun Atölyesi’nin ayıplı ürününe ve seyircinin kandırılmasına da itiraz etmeliyiz. 

“Oyuncu ayrılması söz konusu ise Genel Sanat Yönetmeni(GSY), oyun ile kararını yönetmen ile görüşmelidir.”
Takip ettiğim kadarıyla ödenekli tiyatrolar aynı anda onlarca oyunu repertuvarlarında bulundurur. Bir oyun kadrosundaki oyuncu aynı anda birden fazla oyunun kadrosundadır. Romeo ve Jüliet kadrosunda yer alan  Mert Turak Ateşli Sabır, Müge Akyamaç Dar Ayakkabıyla Yaşamak, Selin Türkmen Vişne Bahçesi oyunlarında görev almaktadırlar. Adını andığım bu oyunlar Kasım 2012‘nin aylık programındadır. Aylık programda oyunların dağılımını etkileyen hususlardan biri de budur. Sanıyorum her oyuncuya eşit yük (örneğin ayda iki hafta) dağıtılması da dikkate alınmaktadır. Yani GSY’nin aylık program yapılırken göz önüne alacağı hususlar bir yönetmeninkinden farklıdır ve bazen onunkiyle çatışabilir. Yeni oyunlar sahnelemek zorunda olan ödenekli tiyatroda savurganlığın bir türlü olması kaçınılmazdır. Zira Romeo ve Jüliet oynanırsa oynanmayan diğer oyunlar için harcanmış emek ve para savrulmuş olacaktır. Ancak Kemâl Başar, oyunun tamamen repertuvardan kaldırılmış olmasına itiraz etmektedir ki Romeo ve Jüliet oyununu seyreden ve beğenen biri olarak oyunun devam etmesini ben de isterim. Ancak bu konuda Kemâl Başar’ın  “Oyunun konusu gereği olan dansla kotarılmış estetik sevişme sahneleri ya da Verona’lıların partisindeki şarap servisi nedeniyle gösterimden kaldırılması ihtimâlini ise düşünmek bile istemiyorum” şeklindeki imasından çıkan sonucun gerçek olmamasını dilemekten başka bir şey elimden gelmez, buna da cevabı ŞT yönetimi vermelidir. Ancak Kasım 2012 ayında gösterime yeniden sunulan Mutfak Söyleşileri hakkında benzer şikâyetlerin  yapılmış olduğunu hatırlıyorum. Mutfak Söyleşileri’ni karalayanların üç yıldır oynanmakta olan Romeo ve Jüliet oyunu ile ilgili bu tür bir karşı çıkışı da olmadı. Basın mensupları, eleştirmenler ve seyirciler “olayın” üstünde bile durmadı. Öte yandan yanılmıyorsam Mutfak Söyleşileri oyunundan da bir oyuncu ayrılmış yerine yeni oyuncu hazırlanmıştır. Ben suyu iyice bulandıracak ve toplumu endişeye sevk edecek ihtimâlleri bir kenara koyarak  Ateşli Sabır’ın yönetmeninin Ragıp Yavuz, Dar Ayakkabıyla Yaşamak’ın yönetmeninin Nurullah Tuncer ve Vişne Bahçesi’nin yönetmeninin Engin Alkan olduğunun hatırlanmasını; aylık programlara yansıyan stratejinin,  yönetmenlerin isimlerinde oluşturulmaya çalışılan “dengede” aranmasının Kemâl Başar’ın imasından daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca ihaleli oyunların kurum içinde yarattığı tepkinin de dikkate alınması da bir olasılık olarak değerlendirilebilir. Yüzyıllık bir kurum için bu olasılıkların kararların oluşmasına etki edeceğini akıldan geçirmek bile onun oyunlarına yönelik dışardan gelebilecek söylentilerden daha da zararlı olacaktır.

Bu mülâhazalardan sonra benim anladığım ŞT yönetimi “idarî” bir karar alarak(?) Romeo ve Jüliet’i sahneden indirmiştir. Etkisi hâlâ devam eden daha önceki “idari kararlarla” ilgili tiyatro camiasının bir araya gelemediği;  yeni GSY’nin kendisini telefonla araması ile  durumdan kendine çıkar yol arayanların, umutlananların olduğu bir atmosferde, Romeo ve Jüliet maalesef “güme gitmiş” gibi görünmektedir.  

Kemâl Başar’ın bu çıkışının Günlük Müstehcen Sırlar’ın gelecek ayın programına alınması gibi olumlu sonucu olacaktır sanırım. ŞT yönetimi de Kemâl Başar’ın bu çıkışını unutmayacak, şu anda programda olan onun yönettiği Çığ oyununu da depoya kaldıracaktır. Herkesin hesap peşinde olduğu bir toplumda olur böyle şeyler! Bizde işler böyle yürür!

Sayın Kemâl Başar, bana da gönderdiğiniz  mesajı gönderdiğiniz basın mensupları, eleştirmenler Enobarbus’suz Antonius ile Kleopatra’ya bilet alan seyircinin kandırılmasına ve haksızlığa uğramasına ne tepki gösterdi ki sizin bu şikâyetinizi duysun ve de tepki versin! Kabul edecek olursanız, sessizliğin koynuna atılmış daha önceki yazılarımın yanına koyulacak bu yazım sizin bana göndermiş olduğunuz mesaja naçizane bir karşılıktır. Ben size destek verdiğimi düşünüyorum ama takdir sizindir.

Melih Anık

1 yorum:

  1. Nasıl bir sorun varsa Kemal Başar'ın gönderdiği yorumlar burada çıkmıyor. Ancak bana bir kopyasını göndermiş ben burada yayımlıyorum. Bu vesile ile ben de zevkle seyrettiğim Romeo Jüliet oyunu ve yorumu için Kemâl Başar'a teşekkür ederim.

    "Melih Bey;

    Konuya ilginiz beni mutlu etti. Siz elbette bu ülkenin önde gelen eleştirmenlerinden birisiniz.

    Romeo ve Juliet'i ilk kez yönettiğim Devlet Tiyatrosunda 45 günde, ikincisinde Romanya'daki Tony Bulandra Tiyatrosunda 33 günde, (aynı konseptle üçüncü kez yaptığımda daha kolay olması beklenir, ama) İBBŞT'de ise 3 ay civârında bir zamanda yapabildim. Ne yazık ki içlerinden en iyisi de olamadı. Bunun benden ve yaratıcı ekibimden kaynaklanmayan çeşitli nedenleri var, başka bir platformda konuşuruz. Koca oyunu hem de yabancı dilde, yabancılarla 33 günde yapabilen bir yönetmen olarak seçeceğim yeni Juliet'i 1 haftada oyuna yerleştirebileceğimi iddia ettim, ama sanırım siz haklısınız, onların koşullarında biraz daha fazla zaman alabilir.

    Hâlâ bana yazıp oyunun kaldırıldığını nereden çıkardın, sanat yönetmenimiz sezon başında devam edeceğini ilan etti, bak panomuzda da böyle bir şey yok, oyun bizim gözbebeğimiz, niye feveran ediyorsun arkadaşım diyen birkaç kişi var. Ben bunları yemem. Arkadaşları da onlara buradan şöyle bir cevap versin ki herkes duysun o zaman: Bir sanatçı yaranmaya başladı mıydı, sanatçılık vasfını kaybetmiş demektir.

    Ortadaki gerçek şudur: Doktor bir telefon uzaktayken hastanın ağırlaşması beklediler, şimdi de ölmesini bekliyorlar, timsah gözyaşlarıyla.

    Yazınızda dikkatimi çeken bir nokta, Çığ'ın da tehlikede olduğu. Yani beni bu şekilde cezalandırabileceklerini öngörmüşsünüz. Kısa yoldan söyleyeyim, ben her zaman kendimi bağımsız hissettim, Devlet Tiyatrosunun içinde de kurallara uymak kaydıyla hep öyle davrandım. Beni kimse, hiçbir kurum cezalandıramaz. Olsa olsa ben oralarda oyun yapmayarak onları cezalandırırım. Büyük rejisörüm vs. diye bir iddiam yok, yanlış anlaşılmasın. Bağımsız ve onuruma düşkün biri olduğuma vurgu yapmak için söylüyorum. Bunu bir reji, bir başrol karşılığında yaltaklanan herkese söylüyorum. Özellikle gençlere. Tanrı vergisi sanatçılığınızın kıymetini bilin.

    Kimi de bu oyunun benim değil, İBBŞT'nin olduğunu söylüyor. Mal değil bu, sanat eseri. Bir kasa domates mi satın aldıklarını düşünüyorlar? Böyle kafa mı olur! Evinize bir Rambrandt alsanız, parçalama hakkına sahip misiniz?

    Eserime ve bana yapılan saygısızlıktır, nankörlüktür, vefâsızlıktır, duyarsızlıktır. Sanatın sanat kurumu eliyle içine tükürülmesi böyle olur.

    Saygı ve sevgilerimle.

    Kemâl Başar"

    YanıtlaSil