Yönetmen Kemâl Başar beni de “eleştirmenden” sayarak basın
mensupları ve eleştirmenlere gönderdiği mesajı bana da göndermiş. Doğrusunu
isterseniz pek çoğu ile dünya görüşlerimiz tutmasa da isimleri bende saklı o
ünlü isimler arasında adımın geçmiş
olması Kemal Başar’ın verdiği değeri göstermesi açısından bana onur verdi. Kemâl
Başar’a teşekkür ederim. Diğer kişilerin
ne yapacakları beni ilgilendirmiyor. Ben, gerektiğinde polemikten de kaçmadığım için, benimle paylaşılmış bir husus
hakkında görüşümün istendiğini anlıyor ve Kemâl Başar’ı inciten bir konu ile
ilgili düşüncelerimi paylaşma
sorumluluğu hissediyorum.
Sorun, bir yönetmenin ödenekli tiyatroda yönettiği, eleştirmenlerden
olumlu görüşler almış,hemen her temsili dolu salonlara oynanan yani üç yıldır seyircinin
eksilmeyen ilgi ve beğenisi devam eden,
çok ödüllü bir oyunun( baş rol)
oyuncusunun kurumdan ayrılması nedeniyle yönetmenin fikri alınmadan, çözüm
arama gayreti gösterilmeden oyunun keyfi olarak gösterimden kaldırılmasıdır.
“Bir oyun dolu salonlara oynandığı sürece sahnede kalmalıdır. Bir
oyunun bitirilmesinde yargıç, seyircidir.”
Bu görüşü destekleyen en önemli örnek Şehir Tiyatroları’nda(ŞT)
oynanmaya devam eden Lüküs Hayat’tır. ŞT’da son yıllarda seyircinin yoğun ilgi
gösterdiği İstanbul Efendisi hâlâ
oynanmaktadır. Anlaşılıyor ki ŞT yönetimi de Kemâl Başar ile aynı görüştedir.
Öte yandan ŞT’nın oyunu devam ederken kurumdan ayrılan bir oyuncuyla( Ece
Özdikici) başladığı oyunu devam ettirmesi kurallara uygun mudur bilmiyorum ama bence
hiçbir sakıncası yoktur. Ben örneğin geçen sezon sonunda çok kısa oynanan Nekrasov’un
kadrosunda olan Sezai Aydın’ın emekli olmasına rağmen o oyundaki görevinin ve
de oyunun devam etmesinden yanayım. Ama oyuncu kendince bazı gerekçelerle devam
edemiyorsa o zaman da onun yerinin doldurulması söz konusu olmalıdır. Ancak
“seyirci odaklı repertuvar” ödenekli tiyatronun hedefi olmamalıdır. Zira o
zaman repertuvar oluşturulmasında kâr amaçlı gösteriler ve tercihler öne çıkar
ki bu da ödenekli tiyatronun amacıyla çelişir durumlar yaratabilir. Bu konuda
denge tutturulmalıdır. Özel tiyatroları ödeneklilerden ayıran en önemli husus
ödeneklinin tiyatroya, özel tiyatronun ise seyirciye güdümlü olması gerçeğidir.
Zaten bu nedenle ödenekli tiyatroya
ihtiyaç vardır. Öte yandan “repertuvar yapılırken seyircinin
fikri soruluyor mu ki oyun bitirilirken yargıç olsun?” sorusu da iyi
irdelenmelidir Ama Kemâl Başar’a bir konuda hak veriyorum ki o da şu ana kadar ne
yaptığını anlayamadığım bir yönetimin bu
konuda aldığı kararın yeterli ve haklı olduğundan kuşkuluyum.
“Ayrılan baş rol oyuncusunun yeri bir hafta gibi bir zamanda
doldurulabilir.”
Kemâl Başar her oyununu titiz çalıştığını bildiğimiz bir
yönetmendir. Romeo ve Jüliet oyununda Jüliet olan Ece Özdikici(ve de kadro) yanlış
bilmiyorsam bu rol için üç aya yakın bir zaman hazırlanmıştır ve de oyunun
başarısında önemli bir katkısı vardır. Şimdi onun yerine bir haftada hazırlanacak oyuncu ile oyun risk almış olur mu
bilmiyorum. Ama yönetmen “ben bir haftada
yeni Jüliet’i yaratırım” diyorsa o haklıdır ona inanmak gerekir. Özel
tiyatrolara baktığınızda örneğin Oyun Atölyesi Antonius ile Kleopatra oyununda Enobarbus’u oynayan oyuncunun ayrılmasıyla
oyuna Enobarbus’suz devam etmektedir, seyirci de bunu önemsememekte ve oyuna
bilet almaya ve de “bayılmaya” devam
etmektedir. Ülkemizde bu tür bir örneğin var olması bence utanç vericidir ama
tiyatro camiasının, basın mensuplarının ve eleştirmenlerin suskunluğuna bakarak
durumu “normal” karşılamamız ve alışmamız gerektiği anlaşılır. Elbette Romeo ve
Jüliet’in Jüliet’siz oynanması düşünülemez. Ama Enobarbus’suz Antonius ile
Kleopatra’ya susan, farkına varmayan, umursamayan basın mensupları, eleştirmenler
ve tiyatro camiası ve de seyirciler Jüliet’siz Romeo ve Jüliet’i de “seyreder”. Şunu
da söylemeden geçemeyeceğim, seyirciye haksızlık yapılmasını istemiyorsak onu önemsediğimizi
göstermek istiyorsak Oyun Atölyesi’nin
ayıplı ürününe ve seyircinin kandırılmasına da itiraz etmeliyiz.
“Oyuncu ayrılması söz konusu ise Genel Sanat Yönetmeni(GSY), oyun ile
kararını yönetmen ile görüşmelidir.”
Takip ettiğim kadarıyla ödenekli tiyatrolar aynı anda
onlarca oyunu repertuvarlarında bulundurur. Bir oyun kadrosundaki oyuncu aynı
anda birden fazla oyunun kadrosundadır. Romeo ve Jüliet kadrosunda yer
alan Mert Turak Ateşli Sabır, Müge
Akyamaç Dar Ayakkabıyla Yaşamak, Selin Türkmen Vişne Bahçesi oyunlarında görev
almaktadırlar. Adını andığım bu oyunlar Kasım 2012‘nin aylık programındadır.
Aylık programda oyunların dağılımını etkileyen hususlardan biri de budur.
Sanıyorum her oyuncuya eşit yük (örneğin ayda iki hafta) dağıtılması da dikkate
alınmaktadır. Yani GSY’nin aylık program yapılırken göz önüne alacağı hususlar
bir yönetmeninkinden farklıdır ve bazen onunkiyle çatışabilir. Yeni oyunlar
sahnelemek zorunda olan ödenekli tiyatroda savurganlığın bir türlü olması
kaçınılmazdır. Zira Romeo ve Jüliet oynanırsa oynanmayan diğer oyunlar için
harcanmış emek ve para savrulmuş olacaktır. Ancak Kemâl Başar, oyunun tamamen repertuvardan
kaldırılmış olmasına itiraz etmektedir ki Romeo ve Jüliet oyununu seyreden ve
beğenen biri olarak oyunun devam etmesini ben de isterim. Ancak bu konuda Kemâl
Başar’ın “Oyunun konusu gereği olan dansla kotarılmış estetik sevişme sahneleri
ya da Verona’lıların partisindeki şarap servisi nedeniyle gösterimden
kaldırılması ihtimâlini ise düşünmek bile istemiyorum” şeklindeki imasından
çıkan sonucun gerçek olmamasını dilemekten
başka bir şey elimden gelmez, buna da cevabı ŞT yönetimi vermelidir. Ancak Kasım
2012 ayında gösterime yeniden sunulan Mutfak Söyleşileri hakkında benzer
şikâyetlerin yapılmış olduğunu
hatırlıyorum. Mutfak Söyleşileri’ni karalayanların üç yıldır oynanmakta olan Romeo
ve Jüliet oyunu ile ilgili bu tür bir karşı çıkışı da olmadı. Basın mensupları,
eleştirmenler ve seyirciler “olayın” üstünde bile durmadı. Öte yandan yanılmıyorsam
Mutfak Söyleşileri oyunundan da bir oyuncu ayrılmış yerine yeni oyuncu
hazırlanmıştır. Ben suyu iyice bulandıracak ve toplumu endişeye sevk edecek ihtimâlleri
bir kenara koyarak Ateşli Sabır’ın
yönetmeninin Ragıp Yavuz, Dar Ayakkabıyla Yaşamak’ın yönetmeninin Nurullah
Tuncer ve Vişne Bahçesi’nin yönetmeninin Engin Alkan olduğunun hatırlanmasını; aylık
programlara yansıyan stratejinin, yönetmenlerin isimlerinde oluşturulmaya
çalışılan “dengede” aranmasının Kemâl Başar’ın imasından daha kuvvetli bir
olasılık olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca ihaleli
oyunların kurum içinde yarattığı tepkinin de dikkate alınması da bir olasılık
olarak değerlendirilebilir. Yüzyıllık bir kurum için bu olasılıkların
kararların oluşmasına etki edeceğini akıldan geçirmek bile onun oyunlarına
yönelik dışardan gelebilecek söylentilerden daha da zararlı olacaktır.
Bu mülâhazalardan sonra benim anladığım ŞT yönetimi “idarî” bir karar alarak(?) Romeo ve
Jüliet’i sahneden indirmiştir. Etkisi hâlâ devam eden daha önceki “idari kararlarla” ilgili tiyatro camiasının
bir araya gelemediği; yeni GSY’nin
kendisini telefonla araması ile durumdan
kendine çıkar yol arayanların, umutlananların olduğu bir atmosferde, Romeo ve
Jüliet maalesef “güme gitmiş” gibi görünmektedir.
Kemâl Başar’ın bu çıkışının Günlük Müstehcen Sırlar’ın
gelecek ayın programına alınması gibi olumlu sonucu olacaktır sanırım. ŞT
yönetimi de Kemâl Başar’ın bu çıkışını unutmayacak, şu anda programda olan onun
yönettiği Çığ oyununu da depoya kaldıracaktır. Herkesin hesap peşinde olduğu
bir toplumda olur böyle şeyler! Bizde işler böyle yürür!
Sayın Kemâl Başar, bana da gönderdiğiniz mesajı gönderdiğiniz basın mensupları,
eleştirmenler Enobarbus’suz Antonius ile Kleopatra’ya bilet alan seyircinin
kandırılmasına ve haksızlığa uğramasına ne tepki gösterdi ki sizin bu şikâyetinizi
duysun ve de tepki versin! Kabul edecek olursanız, sessizliğin koynuna atılmış daha
önceki yazılarımın yanına koyulacak bu yazım sizin bana göndermiş olduğunuz
mesaja naçizane bir karşılıktır. Ben size destek verdiğimi düşünüyorum ama
takdir sizindir.
Melih Anık
Nasıl bir sorun varsa Kemal Başar'ın gönderdiği yorumlar burada çıkmıyor. Ancak bana bir kopyasını göndermiş ben burada yayımlıyorum. Bu vesile ile ben de zevkle seyrettiğim Romeo Jüliet oyunu ve yorumu için Kemâl Başar'a teşekkür ederim.
YanıtlaSil"Melih Bey;
Konuya ilginiz beni mutlu etti. Siz elbette bu ülkenin önde gelen eleştirmenlerinden birisiniz.
Romeo ve Juliet'i ilk kez yönettiğim Devlet Tiyatrosunda 45 günde, ikincisinde Romanya'daki Tony Bulandra Tiyatrosunda 33 günde, (aynı konseptle üçüncü kez yaptığımda daha kolay olması beklenir, ama) İBBŞT'de ise 3 ay civârında bir zamanda yapabildim. Ne yazık ki içlerinden en iyisi de olamadı. Bunun benden ve yaratıcı ekibimden kaynaklanmayan çeşitli nedenleri var, başka bir platformda konuşuruz. Koca oyunu hem de yabancı dilde, yabancılarla 33 günde yapabilen bir yönetmen olarak seçeceğim yeni Juliet'i 1 haftada oyuna yerleştirebileceğimi iddia ettim, ama sanırım siz haklısınız, onların koşullarında biraz daha fazla zaman alabilir.
Hâlâ bana yazıp oyunun kaldırıldığını nereden çıkardın, sanat yönetmenimiz sezon başında devam edeceğini ilan etti, bak panomuzda da böyle bir şey yok, oyun bizim gözbebeğimiz, niye feveran ediyorsun arkadaşım diyen birkaç kişi var. Ben bunları yemem. Arkadaşları da onlara buradan şöyle bir cevap versin ki herkes duysun o zaman: Bir sanatçı yaranmaya başladı mıydı, sanatçılık vasfını kaybetmiş demektir.
Ortadaki gerçek şudur: Doktor bir telefon uzaktayken hastanın ağırlaşması beklediler, şimdi de ölmesini bekliyorlar, timsah gözyaşlarıyla.
Yazınızda dikkatimi çeken bir nokta, Çığ'ın da tehlikede olduğu. Yani beni bu şekilde cezalandırabileceklerini öngörmüşsünüz. Kısa yoldan söyleyeyim, ben her zaman kendimi bağımsız hissettim, Devlet Tiyatrosunun içinde de kurallara uymak kaydıyla hep öyle davrandım. Beni kimse, hiçbir kurum cezalandıramaz. Olsa olsa ben oralarda oyun yapmayarak onları cezalandırırım. Büyük rejisörüm vs. diye bir iddiam yok, yanlış anlaşılmasın. Bağımsız ve onuruma düşkün biri olduğuma vurgu yapmak için söylüyorum. Bunu bir reji, bir başrol karşılığında yaltaklanan herkese söylüyorum. Özellikle gençlere. Tanrı vergisi sanatçılığınızın kıymetini bilin.
Kimi de bu oyunun benim değil, İBBŞT'nin olduğunu söylüyor. Mal değil bu, sanat eseri. Bir kasa domates mi satın aldıklarını düşünüyorlar? Böyle kafa mı olur! Evinize bir Rambrandt alsanız, parçalama hakkına sahip misiniz?
Eserime ve bana yapılan saygısızlıktır, nankörlüktür, vefâsızlıktır, duyarsızlıktır. Sanatın sanat kurumu eliyle içine tükürülmesi böyle olur.
Saygı ve sevgilerimle.
Kemâl Başar"