17 Aralık 2012 Pazartesi

ONK Ajans Parayı Derhal İade Etmelidir


BÜO’nun oynadığı Sezuan’ın iyi İnsanı isimli oyun için ONK Ajans,  Ankara Tiyatro Festivali kapsamında sunulacak bir kerelik gösteri nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi’nden 700 TL telif ücreti almıştır.

Konu ile ilgili BÜO ve BÜO kökenli bazı kişilerce bir takım yazılar yazılmış; BÜO’nun başını çektiği ve pek çok üniversite tiyatro kulübü tarafından imzalanmış  bir bildiri yayımlanmış; bu amaca yönelik olarak bir blog oluşturulmuş; “mücadele” başlatılmıştır.

Konunun sürecine baktığımızda BÜO’nun, kendini “amatör” tiyatro olarak konumlandırmayı seçtiğini ve de ONK Ajans ile olan “mücadelesini” de bu kapsamda yürüttüğünü görürüz. Cepheyi genişletmenin sağlayacağı yarar ve zararların iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikle “amatör” den ne anlaşıldığının, anlaşılması gerektiğinin tartışılması hususu açıktır. Dilimizdeki ifadesi ile “amatör” denilince ilk akla gelen, bir işi tanımına göre yapamayan demektir. “Profesyonel” ile yapılan olumlamanın tersidir. Hoşgörü, tevazu yapılan işin niteliğini belirler. Ama dilimizde çağrışan başka anlamları da vardır. Karşılığında para alınmayan, ücret beklenmeyen, zevk için yapılan bir iştir. Örneğin profesyonel oyuncular belli bir kazanç beklemeden tiyatro yapabilir ve o tiyatro “amatör” olur. Ancak  “amatör” olduğunda para alınmayacak, kazanç, kâr olmayacaktır denemez. Örneğin dernekler de kâr amacı ile kurulmaz ama yaptıkları iş nedeniyle kâr oluşmaya başlarsa “iktisadi işletme” kapsamı altında ayrı bir yapılanmaya ihtiyaç duyulur.  Amatör başlayan faaliyetlerin de belli bir kazanç doğurması halinde “mükellef” durumuna gelebilecekleri unutulmamalıdır. Üniversite tiyatroları işte bu noktada “amatör” tiyatrolardan ayrılır,  hükmi şahsiyetleri olmayan kulüplerdir. Elde ettikleri kazanç üniversitenin tabi olduğu hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Bu nedenle son olayda da BÜO değil, Boğaziçi Üniversitesi muhatap alınmıştır.  Ancak üniversite yönetiminin, avukatının yönlendirmesi ile telif ödeneceği hükmüne varması tüm üniversite tiyatro kulüpleri için uzun vadede telafisi zor durumlara yol açabilir.  Son zamanlarda eğitim amaçlı olarak şirket personeline verilen tiyatro kursları sonucundaki genele açık sene sonu gösterileri de “amatör” niteliktedir ancak telif yükümlüsü olabilirler. Üniversite tiyatrolarının konumu dikkate alınırken bu örneğin akılda tutulmasında yarar vardır.

BÜO, konuyu “amatör tiyatro” başlığı altına taşıyarak bence yanlış yapmış; maalesef yayımladıkları bildirinin altına imza atan tüm üniversiteler de kendilerini ve de tüm üniversiteleri  “mükellef” durumuna sokmuşlardır. Her şeyden önce “üniversite tiyatrosu” ile “amatör tiyatro” ayrımı yapılarak taşlar yerine oturtulmalı ve de ONK Ajans’a ödenen bedel geri ödenmeli/alınmalıdır.  Zira bu “emsal” teşkil etmeye başlarsa sonuç herkes için can sıkıcı olur.  Bence bir “üniversite tiyatrosu” telif ödeme zorunda değildir. Ama “üniversite tiyatrosu” da konumunu iyi belirlemelidir. Bu kapsamda bakıldığında üniversite tiyatrolarının “amatör tiyatro”lar olarak “bildiri” yayımlamaları, bildiri altına imza atmaları da kendilerini “hedef” haline getirmektedir. Öte yandan üniversitelerin öğrenci faaliyetleri ile ilgili yönetmelik ve tüzükler çerçevesinde konunun irdelenmesine ihtiyaç vardır. Bence esas sorun üniversite tiyatrolarının eylemleri ile tüzük ve yönetmeliklerin onlara tanıdığı hak ve yükümlülüklerin iyi anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır. Benim önerim, üniversite tiyatrolarını yöneten kulüp yöneticilerinin bildirilerin altına imza atmadan önce durumu  iyi anlamalarıdır. Gerekirse konu esastan incelenmeli gerekli değişiklik önerileri tartışmaya açılmalıdır. Hükmi varlığı tanınmayan ve kulüp statüsündeki yapılanmaların, yayımladıkları bildirinin yeterliliği ve yaptırımına da dikkat etmek gerekir.

Bugün için konunun genişletilmesi ile tüm üniversite tiyatrolarının faaliyetleri risk altına sokulmuştur. Dünyada  üniversitelerin telif ödeyip, ödemediği iyi araştırılmalıdır. Sorunun, Almanya’daki şirkete faaliyetin  “amatör tiyatro” olarak tanıtılmasından kaynaklandığını sanıyorum. Şirkete konunun “üniversite tiyatrosu” olarak anlatılması ile sorunun çözüleceğini düşünüyorum. Elbette bir üniversite tiyatrosu  bilet satılan festivallere katılır ancak bu eylemi nedeniyle telif ödememelidir. Ancak gerek ONK Ajans, gerekse Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları sorunun özünü görüp çözebilme yolları aramak yerine tartışmayı tırmandırmayı seçmişler ve olayı gereksiz olarak yurt dışına taşımışlardır. Bu durum hem ajans hem de kulüp için olumlu bir görüş bildirmemizi zorlaştırmaktadır.  “Üniversite tiyatrosu” faaliyetleri  işte böyle sorunları çözmeyi de öğreten bir süreci de içerir. Bu sürece “yanlışından dönmek” de dahildir.

Bu nedenlerle ONK Ajans konuya yapıcı yaklaşmalı tahsil ettiği parayı üniversiteye iade etmeli, BÜO da “üniversite tiyatrosu” olduğunu  idrak etmelidir.

Melih Anık  

14 Aralık 2012 Cuma

Yeşim Özsoy Gülan’ın “Twit”leri ve “Taytay” Duran Tiyatro


Yeşim Özsoy Gülan  “bir sürü şeyi yazasım var ama tabii eleştirmen değilim yazamıyorum. valla olsam o kadar çok materyel var ki hiç konuşulmayan.” twitini yazdı, konuyu açtı. Ben konuya girdim o da yeni “twit”lerle beni yanıtladı.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Sıcağı Sıcağına:"Musahipzade ile Temaşa"- Fırat Güllü’nün “Dili”


Fırat Güllü ayrıntılı araştırma yazılarına bir yenisini eklemiş ve “Tiyatro Boğaziçi’nden ‘Musahipzade ile Temaşa’” başlıklı yazıyı yazmış. Bahsettiği oyunu seyretmediğim için ben oyunla değil yazının içerdiği bazı saptamalara ilişkin görüşlerimi paylaşmak istedim.

Yazı şu paragrafla başlıyor: “Tiyatro Boğaziçi bir süreden beri Türkiye’deki eğitim sisteminin bir ayıbını telafi etmek için çalışmalar yürütüyor. Tiyatro tarihine yön vermiş önemli tiyatro insanlarının yaşamlarını ve eserlerini, yine tiyatro aracılığıyla genç seyirciye ulaştırmayı amaçlıyor. Daha önce Molière ve Shakespeare için birer örneği hazırlanan bu oyunlara, bu kez Türkiyeli bir yazarın mercek altına alındığı bir yenisi ekleniyor: Musahipzade Celal

Bir tiyatro topluluğunun ülke eğitim sisteminin ayıbını telafi etme niyetini çok iddialı bulduğumu belirtmek isterim. Bu niyet Tiyatro Boğaziçi’nin ise “iyi niyetli” yok Fırat Güllü’nün niyeti ise fazla “iyimser” değil mi? Fırat Güllü’nün Tiyatro Boğaziçi ile olan içiçeliğini dikkate almadan söylüyorum bunu.  Aksi takdirde Tiyatro Boğaziçi’nin “resmi görüşü” diye “okuyacağım”. İfadeden çıkan şu görüş, ister istemez “Molière ve Shakespeare’in de “telafi” listesine girdiğini ima ediyor ki acaba bu doğru mu? Kaldı ki Musahipzade’yi, Molière ve Shakespeare’in yanında “tiyatro tarihine yön vermiş” olarak tanıtmak  çok “abartılı” değil mi?    

Bu paragrafta beni daha çok düşündüren saptama ise Musahipzade Celâl’in  “Türkiyeli bir yazar” olduğunun belirtilmesi hem de “’neo-Osmanlıcılık’ akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edilegelmiş olması”. Hem de yazı içinde kendisinden alıntı yapılan  İlber Ortaylı’nın “Musahipzade’nin Türk tiyatro edebiyatında kalıcı olduğu” belirtilmiş olmasına rağmen.  “Yalnız Musahipzade, sosyal tarihimizi aydınlatan oyunlarıyla kalıcı olma niteliğini kazanmıştır.” “Sosyal tarihimizin aydınlatılması” hususu Türkiye Cumhuriyet’inin Osmanlının bir devamı olduğunu ima etmiyor mu? “O sadece gerçeği, buruk ve safça bir sosyal eleştiriyi, tarihi oyunlarıyla Türk düşünce hayatına getirmiştir” ifadesinden de Musahipzade’nin Türk düşünce hayatının bir parçası sayıldığı açık değil mi? Fırat Güllü kanıtlanması zor bir sonuca varıyor: “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olmadığı için özgün kalabilmiş ve kendine has bir ruh yaratabilmiştir Musahipzade” Ve son cümleyi çakıyor:  “Ama bu, onu eğitim sistemimize dâhil etmek için yeterli bulunmamakta”  Yani “kendine has kalabilmek” için “iktidara angaje olmamak lâzım” ve Türk eğitim sistemi “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olmayanları” içine almıyor. İyi de amaçları iktidarlara yaranmak olmasa bile iktidarlarca sahiplenilenilen, isimleri malûm bazı yazarların değerini küçültmek anlamına gelmiyor mu bu? Eğitim sistemi kimi içine almıyor? Fırat Güllü’nün ifadesi ile “Şu sıralar çok moda olan “neo-Osmanlıcılığın” geçerli olduğu bir dönemde  “neo-Osmanlıcılık” akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edile gelmiş” “kültürel anlamda Tanzimat’a ait ve Tanzimat’ın mirasçısı” olan Musahipzade’yi. İşin “moda” kısmını bir kenara koyarak Fırat Güllü’nün ne demek istediğini anlamaya çalışalım. İlber Ortaylı’nın “Türk düşünce hayatına ait olduğunu” söylediği “neo-Osmanlıcı” Musahipzade, “neo-Osmanlılar” tarafından dikkate alınmıyor.(Allahtan Tiyatro Boğaziçi var!) Bu arada da “Eserlerinin çoğu da mektep müsamereleri ve Halkevleri için hazırlanmış, derinliği olmayan metinlerin” sahibi, “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olduğu için özgün kalamamış” pek çok  Cumhuriyet dönemi yazarı da “güme” gidiyor. Kimdir onlar? Fırat Güllü açıklasa da öğrensek. Bu “topyeküncü” zihniyetin kime yararı var? Birini öveceğim diyerek iyi kötü, “Beyaz” ya da “başka renkli” yazarı yok etme cüreti nereden kaynaklanıyor?

Neymiş “Musahipzade’nin bildiği ve sevdiği, yaratmak istediği tiyatronun  ana unsurları?” “'Osmanlıcı duyarlılığın' modernite gerçekliği ile karşılaştığında verdiği çeşitli reaksiyonlarla ortak bir zemini paylaşmaktadır. Osmanlı olmaktan hoşnut olma. Bir proje olarak modernleşmeye karşı olmama ama varolan modernleşme pratikleriyle barışamama.” “’Modern’ toplumu anlamakta zorlandığı ve büyük oranda da ‘sevmediği’ için tartışmalarını geçmişin hikâyeleri içerisinde anlatmayı tercih eder.” “Modernite” , “modern” ve  “modernleşme” ifadelerini doğru kullanabilmek için Fırat Güllü’ye, Besim F.Dellaloğlu’nu okumasını tavsiye ederim.  Sanırım o zaman içine düştüğü “karmaşa”dan kurtulur. Musahipzade ne yapmış? “Osmanlı toplumunu dekor olarak kullanan Cumhuriyet dönemi oyunlarında, güncel toplumsal tartışmalara alttan alta ya da bazen açıkça da göndermeler yapar.”  Cumhuriyet döneminde oyunlar yazmış ve Osmanlı toplumunu “dekor” yapmış, dekor olarak kullanmış, “biçimi“ Osmanlı, içeriği “Osmanlıca duyarlılıkta”  oyunlar yazmış. “Osmanlı kültürünün ezilmeden, hor görülmeden modern bir ruh kazanabileceğine olan inancını hiç yitirmemiştir çünkü.”  Bu anlamda Ahmet Hamdi Tanpınar ile Musahipzade aynı fikrin sahibi imiş, öyle mi? Değil ama “öyle” olsa bile Musahipzade’yi böyle bir konuma koymakla kime haksızlık edilmiş olunuyor?  Fırat Güllü tumturaklı bir ifadeye yol alıyor: “Bunda yazarın kendisini Osmanlı’nın son yüzyılına ait hissetmesi ve arada yaşanan siyasi kesintiye rağmen Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişten estetik anlamda neredeyse hiç etkilenmemesinin de bir payı olabilir elbette ama yukarıda İlber Ortaylı’dan yaptığımız alıntıda da belirtildiği gibi özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de etkisi güçlü biçimde hissedilen resmi sanat politikasına bu denli uzak durmuş ve “genç Cumhuriyet yazarları” ile etkileşime girmekten kaçınmış önemli bir yazarın….” Ne bu “olumlama” mı?

Ben beni övenin bile sağ duyu sahibi olmasını isterim.

Melih Anık

5 Aralık 2012 Çarşamba

TEB, Hükümeti Şikâyet Etmiş!


Bundan çok kısa bir süre önce TEB Başkanı Üstün Akmen Duru Tiyatro ile ilgili bir açıklama yaptı. Açıklaması TEB’in internet sayfasında yayımlandı. ( http://tiyatroelestirmenleribirligi.org/haberler/342-uestuen-akmen-kiyima-duru-tiyatrodan-baslamak-istiyorlar )

Orada TEB Başkanı demişti ki:
“Bizler, UNESCO'ya bağlı Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin birer üyesiyiz”

Üstün Akmen şimdi de TEB Dergisi’nin yeni sayısının başyazısını yazmış. TEB internet sayfası da haberi verirken şu ifadeyi kullanmış:( http://tiyatroelestirmenleribirligi.org/haberler/348-huekuemeti-teb-olarak-unescoya-sikayet-ettik )
"UNESCO'nun en önemli sivil toplum kuruluşlarından olan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (IATC/AICT)'nin üyesi Birliğimiz (TEB)"

TEB, böylelikle benim dediğimi doğrulamış.

TEB UNESCO’ya bağlı değilmiş.

IATC de UNESCO’ya bağlı değil,UNESCO'nun en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri. Belli koşullarla UNESCO’dan parasal destek alıyor.

TEB, IATC’nin bir üyesiymiş. Bu da tartışılır ama eskisine göre daha doğru.

Bir ifade ile ilgili birden fazla yanlış yapılır mı?

“Kendini bilmeyen” TEB,  herkesin bildiği bir konuyu dünyaya nasıl anlatacak, Allahaşkına!

Kaldı ki bu bildirilere imzasını atan TEB Başkanı “intihal”ci. Onu UNESCO'ya kim şikayet etsin?

Ayrıca TEB bir dernek. Umarım, TEB Derneği Başkanı, hükümeti IATC’ye şikayet etmeden önce  yönetim kurul üyelerinin olurunu almıştır.

Melih Anık

3 Aralık 2012 Pazartesi

Geçmişinizi “Temizlemezseniz”,"Temiz Gelecek” Öneremezsiniz(Fırat Tanış)


Oyuncu ve soL Gazetesi yazarı” Fırat Tanış sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta paylaştığı yazısıyla TRT’de yayınlanan “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam” dizisinden ayrılma nedenlerini anlatmış.

Her şeyden önce herhangi bir insanın herhangi bir şekilde “sömürülmesine” karşı olduğum için Tanış’ı sömürenlere lânet ediyorum. Geçmişte Testosteron isimli yazımın altına o yorumu yazdıktan sonra Yiğit Sertdemir’in Açık Radyo'daki programında “anlatmasına”  ve arkamdan atıp tutmasına şans verilen Fırat Tanış’ı hatırlamaktan da kendimi alamıyorum.

Ben diziyi seyretmeye değer bulmadığım için onun ayrılışı beni hayâl kırıklığına uğratmadı ama  “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam” dizisinin, “sol gazetesi yazarı” Fırat Tanış’ın kendi dünya görüşüne uyuyor muydu acaba diye de soruyorum.  Fırat Tanış’ın yakınmaları “parasının zamanında ödenmemesi, oyalanması, aldatılması, sağlığı konusunda gereken özenin gösterilmemiş olması, mobbing, hakaret, sömürülme” gibi KİŞİSEL hususlar, yani dizinin içeriği ile ilgili bir sıkıntısı yok. “Parayı verin istediğiniz rolü oynasın” gibi bir durum ortaya çıkıyor. O dizi teklifini kabul ederken yaptığı pazarlık KİŞİSEL talepler üzerineymiş; dizinin tüm aşamalarını, canlandırdığı karakterin dizi içinde neler yapacağını merak etmemiş, kendisini sağlama alıp eline ne verilirse oynamayı kabul  etmiş meğerse. Etini, sütünü, reklâmını, gündemini sermayenin avucuna bırakmış olduğunun farkına varmamış mı? Sermayenin kucağına isteyerek atlamış olduğunu bilecek kadar yaşı var değil mi?  Oyun Atölyesi'nde küfür seyrettirilen 11 yaşındaki çocuk da değil. DOT’un, Oyun Atölyesi’nin sigortalarını ödemediği oyuncuları çalıştırdığını biliyor!

 Kendi harcadığının sömürüldüğünü düşünürse  “emeğe” değer veren, “birbirine hiç de denk olmayan imkân ve olanaklarla, hakkında, kasten başlatılan itibarsızlaştırma ve karalamalara karşı” çok hassas olan Fırat Tanış, beni itibarsızlaştırma ve karalama kampanyasının gönüllü tetikçisi olmamış sanki

Dünyaya sattıkları projelerin haklı ve helâl karşılığını bizlere iade etme günü geldiğinde, masanın karşısında bu gibi kişilere ilk elimi sallayan ben olacağım” derken o yorumun içindeki “edepsiz dil”in bir taraflarından çıkmakta olduğunu anlamamak da mümkün değil! "Helâl karşılığı" derken yaptığı göndermeye de dikkat isterim. O başlı başına bir yazı olur. Ama o "helâl"i ve  içindeki kendi rolünü(katkısını) de sormak gerek Tanış'a.

“LÜTFEN BU YAZIYI PAYLAŞINIZ VE PAYLAŞTIKLARINIZA DA PAYLAŞMALARINI TAVSİYE EDİNİZ” ricasını kıramayarak(!) yazısını paylaşıyorum http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/firat-tanis-osmanli-kiyam-dizisinden-neden-ayrildigini-anlatti-haberi-63479  ve yanına onun “o” yorumunu da içeren benim yazımı koyuyorum http://hayatinnabzi.blogspot.com/2010/10/testosteron-bir-yoruma-cevap-frat-tans.html

Geçmişinizi “temizlemezseniz” gelecek ile ilgili “temiz” plânlarınıza kimse inanmaz.

Melih Anık