31 Ocak 2012 Salı

“Kolin” Kazım’ın Tiyatrodaki Yansıması

Herkes iyi futbolcu olduğunu söylüyor, hızlı, kuvvetli, iyi şut atabiliyor, kafa vurabiliyor, araya kaçabiliyor, açık  ya da forvet oynayabiliyor.

Fenerbahçe de bunu görerek aldı. Bir tarafı Türk ama Fenerbahçe’de kaldığı süre içinde Türkçe konuşamadı. Fenerbahçe uğraştı baktı baş edemiyor satışa çıkardı, Galatasaray “kaptı”. Herkes “Fatih Hoca oynatır” dediler. Aslında ima edilen “adam edeceği” idi.

Kazım Fenerbahçe’ye karşı oynadığı ilk maçta bir de gol attı, çok sevindi,  sevincini yaşarken yolunu Fenerbahçe yedek kulübesi önünden geçirdi, geçerken de “ortaya” ama belli ki Aykut Kocaman’ı hedef alan bir el hareketi yaptı.  “Fenerbahçe onu anlamamıştı, o şimdi yuvasını bulmuştu “

Geçen hafta saçlarını civciv sarısına boyattı, herkesi şaşırttı. Maça da öyle çıktı.

Galatasaray, ara transferin son günü  onu kiraladı, yani takımdan uzaklaştırdı.

Fatih Hoca da “oynatamamıştı”.  Ama Fatih Hoca, Aykut Kocaman’a o el hareketini yaptığı zaman göndermeliydi, Kazım’ın, saçını civciv rengi yapmasını beklemeden.

Galatasaray, Kazım’ı transfer ederek  aslında Fenerbahçe’nin “beceremediğini” de göstermek istemişti. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yanlış hesap Bağdat’tan döndü. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi oysa.

Tiyatroda da hesaplar var..

Tiyatro dünyasının bir çınarına, yönetmen ve oyunculara  dil uzatan “sayılı” eleştirmen, onun  övgüsünü portaline koyan “akademi”(?);  on yılda bir tiyatro yazan sinema  eleştirmeni ya da “her şeyden anlar”(?) bir köşe yazarı övdü diye o eleştirilere “sarılan” tiyatrocu; kendinden başka yönetmen tanımayan yönetmen; bir ay içinde fikir değiştiren eleştirmenlerin başkanı, onun çağrısına “atlayan” oyuncular; arkasından güldüğü eleştirmeni sayfasına koymaktan çekinmeyen  portal editörleri; her yıl en az bir defa gündem yaratan  tiyatro sahibi; “her şeyi” yönetmeye hazır “ne versen yönetir” yönetmen;  oyununu beğenmedi diye yazanı “piskopat” sayan çağdaş(?) ile ona ses etmeyen  arkadaşları; kendi küfürlerini görmeyip ona buna dava açan dergi sahibi; eleştirmene dramaturgluk teklif ederek onu yanına almaya çalışan “havuççu” yönetmen;  kendine sahne  verildiği için sahne sahibinin saçmalıklarına ses çıkaramayan oyuncu;  olanın farkında ama stratejisi sessizlik olan tiyatrocu; ömrünü bir oyunun değerini anlamak istemeyenlere kabul ettirmeye adamış yazar; küfür ve hakaret  kulüpleri;  “kankası”nın rolünü “büyüten” yönetmen;  babası yaşındaki  eleştirmeni ayağına çağıran, reddedildi mi kurduğu cümlelerin nereye gittiğini idrak edemeyen  oyuncu; “baş” olma hırsı ile “oyun”lar oynayan yönetmen;  aynı şeyi tekrar ederek yazdıkları ile sağırlığa neden olan yazar;   “o yazıyı kaldırtırım” dedikten on dakika sonra verdiği sözü unutan tiyatrocu; istediği eleştiri yazılmadı diye küsen oyuncu; söz vermenin anlamını bilmeyen “cin akıllı” akademi yöneticisi….    

Tiyatro dünyamızda  kendini kurtarmaya yönelik hesapların bir gün ters tepip sadece yapanı değil tüm tiyatro dünyasını vuracağı  ne zaman anlaşılacak? Kazım saçlarını sarıya boyattığı zaman mı?

Melih Anık

30 Ocak 2012 Pazartesi

Tutarlılık

Arkadaşını  tanımak istersen borç para ver ya da beraber seyahate çık denirdi eskiden. Bu ifadelerin arkasındaki fikir, birlikte seyahat etmenin  ve borç vermenin arkadaşınızın huyunu suyunu  ortaya çıkaracağına olan inançtır, çoğunlukla da doğru çıkar. Tabii ki bu arada sizin de huyunuz suyunuz da anlaşılır.

Bu ifadelerde benim sevdiğim taraf ise bir insanın bir konudaki davranışının o kişinin karakterini ortaya koyması, diğer konularda da benzer şekilde davranacağının ip uçlarını vermesidir. Yani nasıl bir insan olduğunu anlamak için o insanın birkaç davranışını iyice gözlemek yeterlidir.

Tanıdığım bir çiftin erkeği, müstakbel eşi ile “flört” evresinde, kadının yanında gördüğü bir başka erkeği tehdit etmiş ve galiba biraz da tartaklamıştı. O zaman genç kadın bu durumdan çok memnun kalmış “Beni kıskanıyor, çünkü çok seviyor” demişti. Evlendikten sonra erkeğin aslında şiddete eğilimli olduğu ortaya çıktı  zira erkek olur olmaz nedenlerle kadını tartaklıyordu. Huy canın altındadır değil mi! Büyük bir aşk (?) bitti sonunda arkasında iki çocuk bırakarak.

Şimdi sosyal medyayı takip ediyorum. Sosyal konularla ilgili haklı tepkilere tanık oluyorum. Sosyal konulardaki tepkilerin de tutarlı olması gerek diye düşünüyorum. Ama her konuda aynı tutarlılıkta tepki veriliyor mu kuşkudayım. Bir konuda ilkeli görünen biri başka bir konuda o ilkeye ters düşebiliyor. Kişisel anlamda bunun sonuçları o kişiyi ilgilendirir. Ama tutarsız olma hâli toplumsal ahlâkın belirleyici unsuru haline gelmişse o toplumun fertleri,  bir konudaki ilkeli oluşlarının işe yaramadığını gördüklerinde şaşırmamalılar. Toplumu bileşik kaplar gibi görmek iyi olacak. Bu nedenle bir hâkim, hakem, hekim, öğretmen, savcı, avukat, kasap,  manav, mühendis, mimar, doktor, politikacı, sanatçı, subay, polis, din adamı, gazeteci ,sporcu, düşünür yanlış olduğuna inandığınız bir karar verdi ya da bir eylem içinde ise önce kendinize sorun ben nerede yanlış yaptım diye. Hiçbir karar ve eylem kendi kendine ortaya çıkmıyor, nedenleri var ve bu nedenlerden biri mutlaka sizinle ilgili.

Örneğin futbol maçlarında tribünlerde oturma düzeni sağlayamazsanız toplumda da düzeni sağlayamazsınız. Örneğin orman arazisi üzerine inşa edilmiş müstakil şatonuzda oturup “ormanlar kesilmesin” derseniz, utanmanız gerekir. Örneğin arkasından dalga geçtiğiniz birisi sizi övdü diye eleştirilerini reklâm olsun diye “kullanır”, “portal”inizde yayımlarsanız kötü örnek olursunuz.  Geçmişinde olur olmaz yazılar yazmış, kaleminin temizliğine dikkat etmemiş olmasına rağmen birinin yazdıklarını  “görüş bildirme” gerekçesi ile kendi demokratlığınızın bir göstergesi olarak yayımlamakta, onunla aynı resimde olmakta bir sakınca görmezseniz o  eleştirilerden o demokratlıktan hayır gelmez, kimseye, hiçbir şeye. Tiyatroya ayda yılda bir giden bir köşe yazarına sizi öven tiyatro yazısı nedeniyle “tiyatro âlimi” muamelesi yaparsanız kendinizi kandırmış olursunuz.   Örneğin tiyatro yapmak için dahi olsa içinde tiyatro olmayan dizilerde, oyunlarda oynarsanız, o aşınmayı telâfi etmeniz olanaksızdır ya da kaybettiğinizi yeniden kazanmak çok uzun zaman alır. Örneğin siz okumuyorsanız, çocuğunuza dünyanın tüm kitaplarını alsanız, “oku” diye sıkıştırarak onu okutamazsınız; siz tiyatroya gitmiyorsanız onu tiyatroya gönderemezsiniz.  Düzenden “beslenmeniz” kesildiğinde o düzene karşı olmanız tutarlı bir davranış değildir.  Buna tutarlılık deniyor, sözle davranış birbirini tutmalı demektir. Çocuğunuzu öğretmenine baskı yaparsınız, rüşvet alır, verirseniz, işçinizi ezerseniz, eşinizi aldatırsanız, okuyucunuzu kandırırsanız, başkalarının vitrini olmayı kabul ederseniz, salt kendi tuttuğunuz takımın şampiyonluğa lâyık olduğunu iddia ederseniz, sadece kendinizin namuslu geri kalan herkesin namussuz olduğuna inanmışsanız  toplumsal ahlâka kötü örnekler ile katkıda bulunuyorsunuz  demektir.  Her bir davranışınızın toplumsal hâfızayı oluşturduğunu unutmayın derim ben.

Ne yazık ki tutarlılık zamanımızın bir değeri olmaktan çıkmak üzere(çıktı bile). Tutarlı olmaya çalışanlara da modası geçmiş muamelesi yapılıyor. Ama tutarlılık, yağmurda açtığınız şemsiyeyi güneşte de açık tutma inadı değildir, dizide canlandırdığınız karakteri oynadığınız her oyunda aynen tekrar etmenize tutarlılık denemeyeceği gibi.

Melih Anık

10 Ocak 2012 Salı

Ataç, Bugün Yazsaydı…

Nurullah Ataç Mütehakkim isimli oyun için yazdığı eleştiride şöyle demiş:

“…çok iyi bir sanatkâr olan ve kudretini Mütehakkim‘de bir daha ispat eden İsmail Galip’i çok severim. Hıntır Hoşnutyan’ı Türkçe’ye o adapte etmiş, ondan evvel oynanan eserini, Çam Sakızı’nı beğenmemiştim. Hıntır Hoşnutyan belki güzeldir. Bunu hem İsmail Galip’in mütemadiyen hata edeceğine ihtimal vermediğim hem de Darülbedayi heyetinin şimdiye kadar oynadığı eserler içinde bir tane olsun iyisinin bulunduğunu zannetmekte bir zevk duyduğum için ümit ediyorum.”

Gülümseten bu ifadenin altında nasıl bir eleştiri var değil mi!

Melih Anık


Notlar:

“Ataç’ın Tiyatro Yazıları” - Hazırlayan: Müberra Bağcı Tayfur- Dergâh Yayınları
Yazı  Mütehakkim başlığıyla Hâkimiyet-i Milliye no 2003, 2 Şubat 1927’de yayınlanmış

Yukarıda bahsedilen, A. Birabeau’nun özgün adı “Une Sacrée Pettite Blonde” olan ve İsmail Galip tarafından “Hıntır Hoşnutyan” adıyla uyarlanan oyunudur. Oyun 1925-1926 sezonunda Darülbedayi tarafından sahnelenmiştir. (Kaynak: Darülbedayi’nin Oyun Seçimindeki Tutumu Üzerine Notlar- Doç.Dr.Özdemir Nutku) 1927 yılında Ermeni olduğu anlaşılan bir isimle oyun yapılması ilginç geldi bana. Oyun İBBŞT’nın arşivinde olmalı. 

9 Ocak 2012 Pazartesi

Tiyatro İçin “Çılgın Proje”

Bir gazete haberinden "çılgın proje"yi öğrendim:

“Koç'tan çalışanlarına 14 milyon liralık çılgın teşekkür
Geçtiğimiz yıl, yarım asırlık tarihindeki en iyi ticari sonuçları elde eden Ford Otosan, üst üste 10. kez pazar lideri olunca, yaklaşık 10 bin çalışanına, toplam tutarı 14 milyon lirayı bulan 106 ekran Beko LCD TV hediye ederek teşekkür etti”

Haberden öğrendiğimiz bir gerçek şu: 106 ekran Beko Lcd’nin birim fiyatı yaklaşık 1400 TL imiş. Hesaba göre defter(stok) değeri kullanıldı gibi duruyor. 

Otosan ve Beko aynı grubun iki şirketi. Bakarsınız gelecek senenin "çılgın teşekkür"ü, Beko çalışanlarına, Ford marka araba dağıtılması olur.

Bu bana eski bir anımı hatırlattı. Çalıştığımız inşaat şirketinin traktör fabrikası vardı ama şantiyelerinde o marka traktör yoktu ve fabrika kapatılma eşiğindeydi. Patron yöneticilere “Her şantiyede bizim traktörlerimizi göreceğim” dedi, şantiyeler traktör satın aldı, bu şekilde fabrika ciro yaptı.

Konuyu getireceğim yer tiyatro aslında. Konuştuğum tiyatro kitabı ve dergi yayıncıları, tirajlardan; tiyatro topluluğu sahipleri de seyirci sayısının azlığından şikayet eder. Ben onlara derim ki “Tüm tiyatrocular okusa ve seyretse sorunlar çözülür, tabii ki parasını da ödeyerek.”

Tiyatromuz için bundan  “çılgın proje” mi olur !

Melih Anık

6 Ocak 2012 Cuma

Dramaturg Önemlidir

'American Airlines Theatre'da  'Roundabout Theatre Company'den "The İmportance of Being Earnest"ı seyrettikten sonra düşündüm.


Türkçe'de "Dürüst Olmanın Önemi" ismiyle tercüme edilmiş oyunun isminde  Oscar Wilde bir kelime oyunu yapıyordu. Zira oyundaki baş karakterin ismi Ernest idi. Oyunun ismi tercüme edilince bu zekice buluş ortadan kalkıyordu.


Lady Bracknell rolünü oynayan Brian Bedford 2011 - Tony Ödülleri'nde En İyi ERKEK Oyuncu dalında aday olmuştu. Bedford kadın rolü oynuyordu. Bedford'u seyrederken Türkiye'de kadın rolü oynayan erkek oyuncular geçti gözümün önünden. Bedford "sulandırmadan" oynuyordu rolünü.

Oyundan önce bir anons yapıldı. Oyun bitiminde oyunun dramaturg'u 30 dakikalık bir söyleşi yapacaktı. Oyun bitiminde toplantıya daire şeklinde sıralanmış koltuklarda oturan 12 kişi katıldı. Yönetmen değil dramaturg! Dramaturg önemliydi.

Oyunun farklı mekanlarda geçen 3 perdesinin ayrıntılı ve zengin dekor tasarımı çok çarpıcıydı. Ama oyunun dekoru ödüle aday olmamıştı. 

Bizde Oscar Wilde oynanmayalı ne kadar zaman oldu?

Melih Anık

Tiyatro Seyircisi Arttı(?) OH!

“TÜRKİYE İstatistik Kurumu’nun “Kültür İstatistikleri 2010” verilerin-den derlenen bilgilere göre
Tiyatro seyircisi sayısı da 2009-2010 sezonunda 2005-2006 sezonuna göre yüzde 142 artışla 5,2 milyon olarak gerçekleşti. Bu rakam içerisinde telif eserleri izleyenlerin sayısı yüzde 153,5 artarak 3 milyon 854 bin 341 kişiye, çeviri eserleri izleyenlerin sayısı da yüzde 117,2 oranında çoğalarak 1 milyon 393 bin 885 kişiye ulaştı.”

2009-2010 sezonu 2005-2006 sezonu ile karşılaştırılıyor. 2008-2009 da ne olmuş acaba?

Toplam 5,248,226

Ama bu kişi değil BİLET sayısı…

Ortalama olarak bir kişi 2 oyun seyretmişse 2, 624,113; 3 oyun seyretmişse 1,749,409 kişi…

75 milyonluk ülkemin yüzde 2’si, 3’ü. Bence yüzde BİR’i..

Ortalama bilet parası 10 TL olsa 50,248,226 TL hasılat… Yaklaşık 25 milyon dolar..

Neden ve nereden konuştuğumuzu bilelim..

Melih Anık

5 Ocak 2012 Perşembe

Kerem Görsev’in Beklentisi

Kerem Görsev twit atmış:
“Akbank Genel Müdürlüğüne caz sever ve piyano çalan Hakan Binbaşgil atandı. Gelecek yıl AKBANK Caz festivalinin çıtası çok yukarılara çıkar.”

Bir twit deyip geçmeyin içinden neler çıkar!

Kerem Görsev ne demek istiyor?
"Bugüne kadar festivalin daha iyisi yapılabilirdi"
 “Genel müdür tek başına çıtayı yukarılara çıkarır”
“Genel müdür caz sevmez, piyano çalmazsa çıta aşağıda kalır”
 “At binicisine göre kişner”

Bu, genel müdüre haksızlık, böylesine önemli bir göreve atanmasında en önemli özelliği caz severliği ve piyano çalmasıymış gibi.

Öte yandan bir şirkette bu gibi konular açıktan konuşulmaya başlandığında genel müdürün “eli ayağı bağlanır”; dikkat o konuya yöneleceği için genel müdür daha hassas olmaya başlar.

Akbank gibi kurumsallığı öne çıkaran bir bankada en iyi yorumu Sabancı’lar yapar!

Melih Anık

3 Ocak 2012 Salı

Korhan Yavuz Diye Biri

Korhan Yavuz isminde biri mesaj gönderdi:
“Merhaba
Basılmış bütün tiyatro oyunları,(kişi sayılarına,türlerine..göre) bulunduğunuz yere ya da e mail adresinize gönderebilirim. H.Ü.Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü”


Nikolai Erdman’ın oyunlarını sordum


Cevap verdi:
“Merhaba
Nikolai Erdman nın bende olan oyunları  intihar ve ölesiye diğer yazarın oyunları yok malesef.
Bir tekst tarattırmak ortalama 17 lira  tutuyor ikisi için 34 lira yatırmalısınız”

Banka numarasını gönderdi. Ben cevapladım:

“Yarın 34 TL’yi yatıracağım.”

Ancak o sabah çok yoğun olduğum için unuttum yatıramadım.

Akşamüzeri Korhan Yavuz şu mesajı göndermiş:

“Merhaba
ücreti yatırmadığınıza göre oyunları almaktan vazgeçtiniz sanırım olsun ziyanı yok. paranız olduğunda yatırırsınız,gönderirim.”

Ona cevap yazdım:

“Yoğun bir gün geçirdim para transferini unuttum. İstediğiniz paranın yüksek(fahiş) olmasına rağmen yarın gönderebilirdim. Ama sizden böyle bir cevap almak beni şaşırttı. Bu cevabı veren biriyle iş yapmayı doğru bulmuyorum. Bu nedenle sizden bir şey almamaya karar verdim.”

Gelen cevap şu:
"Merhaba istediğim para fahiş falan değil 
Böyle bir cevap alınca daha da fazla güvenmeniz gerekiyordu çünkü oyunları istettim önümde duruyor (du 1 saat önce çıktım okuldan)
Asıl benim size oyun moyun göndermemem gerekiyor çünkü yarın istiyorum diyip ücreti yatıracağınızı söylediniz.Şimdi ben hatırlatma yapınca cayıyorsunuz ziyanı yok.
Keyfiniz bilir ben istediğiniz zaman oyunları gönderebilirim."


Ben Yazdım:
"Hatırlatma yapmanın uygun bir yolunu bilmek gerek. Eğer tiyatrocu iseniz tiyatroya yazık!"
Korhan Yavuz'un cevabı şu: 
“SİZ MUAYYEN GÜNÜNDE MİSİNİZ PARDON?
BİRADER AĞLAYACAK OMUZ ARIYORSAN GİT DUVARA YASLAN
BEN TİYATROCU DEĞİLİM.SANATÇIYIM
SENİN O TİYATROCU DEDİKLERİN ALAYLI MUHTEREMLER KENDİLERİNİ PEK BİLGE ZANNEDERLER.
TİYATROYA YAZIK DEMEK NE DEMEK YA
NE ZANNEDİYORSUN SEN KENDİNİ ÇOK MU ÜZÜLDÜN ÜLKE TİYATROSU İÇİN NAPACAZ PEKİ ŞİMDİ
HADİ BEN BİN PİŞMAN OLAYIM
AFFETTİRİYİM KENDİMİ SİZE
HAHAHA
HEY ALLAHIM YAA
HADİ CANIM HADİİİ İKİİ.. HADİİ...”

Ben de cevapladım:
“Sen hiç bir şey değilsin!”


Cevap vermiş:
"LÜTFEN OLUMLU YAZ YALVARIRIM YAA
LÜTFEN CEZALANDIRMA BENİ
AHAHHAHAHAHAH
BEBELERE BALON"



Ben yaşadıklarımı anlatan bir mesajı Korhan Yavuz'un mesajında ismi geçen diğer adreslere bilgilendirmek için gönderdim.


Korhan Yavuz bir mesaj daha atmış: 


"BELLİ Kİ BİR ŞEYİM 
SANA HADDİNİ BİLDİRDİM NE ACIMIŞ Kİ KUYRUĞUN ORAYA BURAYA YAZMIŞSIN
BİZİM ELİMİZ KLAVYE TUTMUYOR SANKİ"



Her mesaj atanı iyi tanıyın..

Melih Anık


Not:
H.Ü.Ankara Devlet Konservatuvarı'na mesaj attım ve Korhan Yavuz'u sordum.

Medyadaki Tiyatrocunun Görünüşü

Tiyatrocular için kendilerini ve oyunlarını medyadan anlatmanın ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliyorum. Belki de o nedenle çağrıldıkları program,saat seçmeden tv'lere gidiyor, her röportaj çağrısına olumlu cevap veriyorlar. Çoğunlukla program ya da röportaj yapanın düzeyine, amacına bağlı olarak kendilerini anlatabilme şansına kavuşuyorlar. Programı ya da röportajı yapan "tiyatrosuz" bir ömür sürdüğü ayrıca bunun farkında olmadığı ve bundan rahatsızlık duymadığı ve de kendini bir "şey" sandığı için "tiyatrosuz" sorular soruyor, espriler yapıyor. İyi niyetli olan çabalarla da olsa sonuç medyatik "klişe"lere dönüşüyor. Programcının tahsili, yazarlığı vb de farketmez, "tiyatrosuzlar" hep birbirine benzer! Hani bir söz vardır "Aptallarla konuşmayın dışardan fark anlaşılmaz" diye yani aptal ile aptal görünür insan. Lisan konuşurken de böyle bir durum vardır, karşınızdaki örneğin İngilizceyi kötü konuşuyorsa sizin İngilizceniz de bozulur, bebek anlasın diye "agucuk" yapan durumuna düşersiniz.


"Oralar"da oldukları için suçlayamam ama ön hazırlık yapmadıkları ve neyi nasıl söyleyeceklerini planlamadıkları  için tiyatroculara sitem edebilirim. 


Programcıya, röportaj yapana lafı dengine getirip en son ne zaman ve hangi oyunu seyrettiğini, ne anladığını, okuduğu kitabı sorun meselâ. O "agu gugu "yaparken siz kendinizi anlatırsınız.


Melih Anık

2 Ocak 2012 Pazartesi

Söz Ver, Belki Tutmak Zorunda Kalmazsın!

Aziz Nesin'den dinlediğim çok bilinen bir anıyı sık sık düşünüyorum bugünlerde.


Aziz Nesin cimriliği ile meşhur gazete patronundan para istemiş.Şöyle bir konuşma geçmiş aralarında:


Patron: Ne yapacaksın parayı?
AN-Birine borcum var onu ödeyeceğim.
Patron- Ne zaman ödemen gerekiyor?
AN-Yarın akşam altıya kadar.
Patron- Yarın akşam altıya on kala gel, vereyim.
AN-Vereceksen şimdi ver yarına kadar ne bekletiyorsun?
Patron-Bakarsın borçlu olduğun adam ölür, borçtan kurtulursun; bakarsın sen ölürsün borcun kalmaz.Onun için o zamana kadar bekleyelim.
AN-Ben de bu şans varken ben yaşarım, borçlu olduğum adam yaşar,sen ölürsün be p....!


Benim aklıma tiyatro dünyasında verilen sözler geliyor. Siz alın duyduğunuz bir söze uyarlayın.


Melih Anık

Buğra Gülsoy ve GET'in Basın İletişimi

GET adlı "tiyatro ve sinema oluşumu", Pragma isimli bir oyuna başlayacak. Oyunu Buğra Gülsoy yazmış.


Oyunun basın iletişimini "Yasemin Özbudun Talent Management" isimli bir şirket yapıyormuş.
Buğra Gülsoy'a ulaşma yolunu bulamadığım için bu şirkete mesaj gönderdim. Cevap olarak "bülten" geldi. "Herhalde anlatamadım, ben oyun metnini istemiştim" dedim Cevap şu: "Oyun metnini göndermem mümkün değil, üzgünüm…Nerede kullanmak için istiyorsunuz?" Ben de son yazımın linkini gönderdim: "Tiyatroda Eleştiri Seçmekle Başlar" (http://melihanik.blogspot.com/2011/12/tiyatroda-elestiri-secmekle-baslar.html ) Aslında aklımdan geçen cevap başkaydı...

Önce "mümkün değil" sonra "nerede kullanmak istiyorsunuz" diye cevap verene ne diyeyim! "Mümkün değilse",  "nerede kullanacağımdan" sana ne değil mi? "Nerede kullanacağımı beğenirsen" gönderecek misin yoksa anket mi yapıyorsun? Belki ihtimal var. Varsa neden "mümkün değil"? 


Doğrusu merak ediyorum bu tiyatrocular basın iletişimlerini tiyatro ile ilgisi olmayan şirketlere nasıl veriyor? Baksanıza şirket "yetenek yönetiyor"!!!! Ama "anlama (izan ve idrak) ve cevap verme", "yetenek"ten sayılmıyor herhalde.


Melih Anık


Not: Bu şekilde ilk "basın iletişim"i yapılmış oldu !!!

1 Ocak 2012 Pazar

Viyana Filarmoni ve AKM

Viyana Filarmoni Orkestrası Ön Gösteri (30 Aralık 2012), Yeni Yıl Arife Konseri (31 Aralık 2012), Yeni Yıl Konseri (1 Ocak 2013) için bilet almak için başvurular  2 ve 23 Ocak 2012 tarihleri arasında yapılacakmış. Bilet fiyatları sırasıyla €130 and €380, €20 and €720, €30 and €940 arasında değişiyormuş.

Geçen yıllara bakılırsa müracaatın yaklaşık 50 bin kişi olacağını söylemek abartılı değil. Başvurunun bu kadar büyük olması nedeniyle kayıt yaptıranlar arasında bilet alabilecek olanlar çekiliş ile belirleniyor.

AKM çürümeye terk edilmiş.

Ben neden bahsediyorum!

Tiyatro Merdiven'in Aradığı Oyuncu

Notlarımı karıştırırken buldum. Tiyatro Merdiven bir ilân vermiş:
"Ekonomik beklentisini sanatsal tatminin epeyce gerisinde tutabilen oyuncularla 'audition' yapılacaktır"


Düşündüm. Tiyatro Merdiven'in "sanatsal tatmin" konusunda bir endişesi yok, hiç değilse bir "tatmin" olacak yani "tatmin" "sıfır" değil. Ama geride olan ekonomik beklentinin ne kadar geride olduğu belli değil.


Şimdi iş "ekonomik beklenti" tabanının ne olacağını bulmaya kalıyor. Tabanın sıfır olması durumunda "para yok", sıfırın altı olursa "üstüne para vereceksin" demektir. Bu konuda bize "epeyce gerisi" yardımcı olabilir. "Sanatsal tatminin epeyce gerisi" ifadesi kullanıldığı için ekonomik olarak ne beklenmesi gerektiği  "sanatsal tatmin"e bağlıdır.  Ama"Sıfır"ın üstündeki herşey" olabilen "sanatsal tatmin" de kişinin algısı ile ilgilidir.


Oyuncu çok çok tatmin olmuşsa(diyelim 100) "ekonomik beklenti "sanatsal tatminin epeyce gerisi"nda kalarak  90,80... hatta 10 bile olabilir ama sıfır olmaz. Sanatsal tatmin 1 ise ne olacak? Sanatsal tatminin "epeyce gerisi" eksilerde bir rakam olacak ki bu da üste para vermek demektir.


"Ekonomik beklenti" olmadan "sanatsal tatmin" olur mu? Üstüne para vererek sanatsal tatmin satın alınır mı?


Merak ediyorum ilâna baş vuran olmuş mudur olmuşsa bu kimdir? 




Melih Anık

Ülkü Tamer'in Hayranı

Ülkü Tamer Cumhuriyet'teki "Selam Olsun" köşesinde "Manyak Cafer'in Hayranı" isimli bir yazı yazmış.(31 Aralık 2011)


Yazısında Hıncal Uluç'un 1960'da oynanan Keşanlı Ali Destanı oyunundan bahsettiğini ve onun(Ülkü Tamer'in) adının geçtiği oyuncuları sayarken "Hepsi,hepsi harikaydılar" diye yazdığını yazmış. Ülkü Tamer "Kötü bir oyuncuydum. Beş yıllık süre içinde iki hayranım oldu. Biri kasaptı, diğeri de köfteciydi" diyor.


Ben hangisi Hıncal Uluç'tu anlamadım.


Ülkü Tamer köftecinin kendisini yanındaki arkadaşına şöyle tanıttığını söylemiş "Abimi iyi tanı, Görünmez hoparlörle temsile mevzu veriyor!"


Bu "O" olmasın!


Melih Anık


not: Ülkü Tamer "' Harika', oyunculuğum sırasında hiç duymadığım bir kelime" diyor. Hıncal Uluç o zaman doğmamış mıydı?

'Köşeli'ye DERS

"Ne Zaman Adam Oluruz"un "mucidi" Fatih Altaylı'nın Uludere'de F16'ların vurduğu yurttaşlar hakkındaki yazısında (http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli/701696-sadece-icisleri-bakanina-vurmak-serbest) şöyle bir ifade var:

"Ölen öldü. Önemli olan bundan böyle benzer hataların önünü kesmek."

"Köşeli" Altaylı'ya "Ders" vermek gerek:

Öyle denmez.

Denirse ölenler ve ölümler önemsizdir anlamı çıkar. 

Denirse yazanın ölümün manasını bilmediği ortaya çıkar.

Denirse yazanın ağzından çıkanı bilmediği anlaşılır. 

Denirse Richard III'ü seyretmenin doğru cümle kurmaya yetmediği ortaya çıkar.

Denirse bir şey olmaz.

Denirse denmiş olur. Yazan için hiç bir şey değişmeyeceği için yazan yazdığı ile kalır.


Melih Anık