19 Ekim 2015 Pazartesi

İBBŞT Kasım 2015 - Ocak 2012 Aylık Programları Arasında Bir Karşılaştırma

Mevcut sanat yönetimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın performansı için dikkatimizi 'doluluk oranı'na çekmeye çalışıyor. Ben size başka bir açı göstereceğim.

Aşağıda en son yayımlanan Kasım 2015 aylık programı var:
Bu yönetimden önceki döneme ait arşivimden elime ilk geçen Ocak 2012 aylık programı da şöyle imiş:

Her iki programı karşılaştırırken çocuk oyunlarına tahsis edilen sahneleri(Küçük Kemal ve Ferih Egemen) ve çocuk oyunlarını  dışarıda tutuyorum.

Her iki programda da İBBŞT kapsamında 7 salonda ayda 4 hafta gösteri yapılıyor. Toplam 28 hafta-sahne diye adlandırıyorum bunu. Ocak 2012 programında aylık toplam gösteri sayısı 193 iken Kasım 2015'de bu sayı 128'e düşmüş. Yâni Kasım 2015'deki gösteri sayısı Ocak 2012'nin yüzde 67'si.
Ocak 2012'de aylık program toplam 25 oyun ile gerçekleştirilirken Kasım 2015'de bu sayı 22'ye düşmüş. Yâni İBBŞT'nın Kasım 2012 programında oyun sayısının hafta-salona sayısına oranı yüzde 89 (25/28) iken Kasım 2015'de yüzde 79 (22/28) olmuş. 
İki dönemin karşılaştırmasının özeti şu: Aynı salon-hafta sayısı ile İBBŞT daha az oyunla daha az gösteri yapıyor. Ve de 'doluluk oranı' ile övünüyor. 

Bu karşılaştırmayı seyircilere ve tiyatroculara bir ufuk alıştırması olsun diye yaptım. Gösterilene bakmayın arkasına bakın.  

Melih Anık 

Not: Çocuk oyunları aylık gösteri sayısında ise azalma var. Pazar'ı çocukları ayırması ile övünen  İBBŞT  aslında o sayıyı da azaltmış. Ocak 2012'deki aylık çocuk oyunu gösteri sayısı 80 iken bu sayı Kasım 2015'de 36. 

14 Ekim 2015 Çarşamba

Bir Oyunun Peşinde : Düzenbazın Defteri(Ostrovsky) İBBŞT'da

İBB Şehir Tiyatroları'nın bu yıl sahnelemeyi düşündüğü oyunlardan biri 'Düzenbazın Defteri' imiş. Oyun Ostrovsky'ye ait. Ne var bunda derseniz yazımı okuyun lütfen.

Oyunun ne olduğunu anlamak için İngilizcesine gitmek gerekiyor ama bu konuda da sorun var. Zira oyunun İngilizcesi 'The Diary of a Scoundrel' ama oyun aynı zamanda 'Too Clever by Half' ismiyle de biliniyor. "Too Clever by Half" kendine aşırı güvenen(kendini çok akıllı sanan) insanları yermek için kullanılan bir deyim. 'The Diary of a Scoundrel' ve 'Too Clever by half' Allahtan yan yana kullanılmış (genellikle). Ama bir hususu yakaladığınızda ki o da oyunun ana karakteri Glumov o zaman hedefe yaklaşıyorsunuz. Zira bu Glumov denilen tip 'Glumov-izm' diye anılan bir anlayışın simgesi olmuş aynı 'Oblomov'ın da bir anlayışı yansıtması gibi. Ama İngilizcede oyundan bahsedilirken şöyle bir tanım da var ' Enough stupidity in every man'. Bu nadir olarak oyun ismi olarak da kullanılmış. Arama motoruna bunu da yazsanız oyuna ulaşabiliyorsunuz.

Bu oyunu Türkçede takip edebilmek için Glumov'un peşinden gitmeniz gerekiyor. Oyun Sevgi Sanlı tarafından 'Bu Hesapta Yoktu' ismiyle Türkçeye çevrilmiş. Sevgi Sanlı oyunun ön sözünde oyuna bir başka isim de vermiş: 'En Akıllı Adam da Yanılabilir', 'Too Clever by Half' ismini anımsatıyor. Oyun 1974'de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiş ve baş rolü Cihan Ünal oynamış. 1984'de aynı oyun Nedret Güvenç rejisiyle ve 'Utanmazın Defteri' ismiyle İBBŞT tarafından sahnelenmiş. Baş rolde (sıkı durum) Erhan Bey(İBBŞT) varmış. Şimdi oyun 'Düzenbazın Defteri' ismiyle İBBŞT repertuvarında.

Tüm bunlardan sonra kütüphanemde 'Bu Hesapta Yoktu'yu buldum çıkardım ve yeniden okumak için masamın üstünde bekleyen diğer kitapların yanına koydum.

Bir oyun isminin insanı bu kadar yorması da bize has bir durum değil mi? Bizim tiyatromuzda yapılacak çoookk şeyler var daha!

Melih Anık

 

10 Ekim 2015 Cumartesi

'Klavye Delikanlısı'

Arkamdan biri(si/leri) benim için 'klavye delikanlısı' diyormuş. Kim söylediyse ortaya çıksa önce teşekkür edeceğim sonra da azarlayacağım. Teşekkür edeceğim zira benim gibi 63 yaşına gelmiş birine 'delikanlı' demiş. Azarlayacağım zira ne söylediğinin farkında değil.

Aklınca 'klavye başından delikanlılık yapıyor' demeye getiriyor. Delikanlılığı da cesaret anlamında kullanıyor herhalde. Yazı başka nasıl yazılır? Ne yapsam bu zat-ı muhteremi memnun ederim? Çağırsa yüzüne konuşurum ama çağırmıyor. 'Sıkıysa karşıma çık' dese anlayacağım da ortada yok. Karşısına çıkınca ne yapacağız bilmiyorum. Kafalarımızı mı tokuşturacağız? Bilek güreşi mi yapacağız? 'Klavye delikanlısı' delikanlı olan birine söylenir benim gibi delikanlılığı çok geçmişte kalmış birine değil. O nedenle ne söylediğini de bilmiyor zavallım.

Ben gençken  kollarım inceydi.(Şimdi de çok kalınlaşmadı ya. İnsanın kolları göbeği ile yarışmıyor.) Babamın bir arkadaşı beni görünce 'Hiç de pazusu yokmuş' demişti. Babam da arkadaşına 'Bizim oğlanın pazusu beyninde' demişti. Çok gururlanmıştım hem babamla hem kendimle. Ben hep beynimin pazusunu kuvvetlendirmeye çalıştım. Şimdi 'klavye delikanlısı' sözlerine o anımı hatırlayarak gülümsüyorum. Bana 'klavye delikanlısı' diyen her kimse beyin pazusuna gereken önemi vermemiş biri olmalı.

Melih Anık

Akademisyen Frekansı

Twitter'da beni takip eden(şimdi takip etmiyor)  bir akademisyen(!) ile aramızda şöyle bir konuşma geçti:

Ben: "İBBŞT'nın Cyrano de Bergerac'ı böyle bir dönemde neden seçtiğini hâlâ anlamış değilim. Bence emek ziyanı."

Akademisyen(!): 'Sizce ne oynanmaliydi? Siz olsaydiniz nasil bir repertuvar olustururdunuz?'
Soruyu ciddiye aldım görüşümü uzun uzun yazdım.
Akademisyen(!): 'ben sizin goruslerinizi merak ettigim icin sordum ki anlayabileyim. Ama hepsini bir anda yapmak imkansiz, takdir edersiniz ki.
'soylediklerinize katiliyorum ama herkes bir seyler yapmak zor olmali. Ben secimleri degil de, sahnedekileri elestirmeden yanayim.'
Ben: 'Bu kadar twitimden sonra kendimi anlatamamış olduğumu anladım. Siz bana repertuvarımı sordunuz sanmıştım.'
Akademisyen(!): 'akademik bir gecmisiniz olmadigini dusundugum icin de sizinle ayni frekanstan devam edemiyorum. Siz simdi icin istiyorsunuz  ben simdi ve gelecek icin arastirma yapiyorum.'
 Ben: 'ah keşke akademik geçmişimi sorsaydınız da size görüşümü anlatmak için gayret etmeseydim.'