14 Ekim 2015 Çarşamba

Bir Oyunun Peşinde : Düzenbazın Defteri(Ostrovsky) İBBŞT'da

İBB Şehir Tiyatroları'nın bu yıl sahnelemeyi düşündüğü oyunlardan biri 'Düzenbazın Defteri' imiş. Oyun Ostrovsky'ye ait. Ne var bunda derseniz yazımı okuyun lütfen.

Oyunun ne olduğunu anlamak için İngilizcesine gitmek gerekiyor ama bu konuda da sorun var. Zira oyunun İngilizcesi 'The Diary of a Scoundrel' ama oyun aynı zamanda 'Too Clever by Half' ismiyle de biliniyor. "Too Clever by Half" kendine aşırı güvenen(kendini çok akıllı sanan) insanları yermek için kullanılan bir deyim. 'The Diary of a Scoundrel' ve 'Too Clever by half' Allahtan yan yana kullanılmış (genellikle). Ama bir hususu yakaladığınızda ki o da oyunun ana karakteri Glumov o zaman hedefe yaklaşıyorsunuz. Zira bu Glumov denilen tip 'Glumov-izm' diye anılan bir anlayışın simgesi olmuş aynı 'Oblomov'ın da bir anlayışı yansıtması gibi. Ama İngilizcede oyundan bahsedilirken şöyle bir tanım da var ' Enough stupidity in every man'. Bu nadir olarak oyun ismi olarak da kullanılmış. Arama motoruna bunu da yazsanız oyuna ulaşabiliyorsunuz.

Bu oyunu Türkçede takip edebilmek için Glumov'un peşinden gitmeniz gerekiyor. Oyun Sevgi Sanlı tarafından 'Bu Hesapta Yoktu' ismiyle Türkçeye çevrilmiş. Sevgi Sanlı oyunun ön sözünde oyuna bir başka isim de vermiş: 'En Akıllı Adam da Yanılabilir', 'Too Clever by Half' ismini anımsatıyor. Oyun 1974'de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiş ve baş rolü Cihan Ünal oynamış. 1984'de aynı oyun Nedret Güvenç rejisiyle ve 'Utanmazın Defteri' ismiyle İBBŞT tarafından sahnelenmiş. Baş rolde (sıkı durum) Erhan Bey(İBBŞT) varmış. Şimdi oyun 'Düzenbazın Defteri' ismiyle İBBŞT repertuvarında.

Tüm bunlardan sonra kütüphanemde 'Bu Hesapta Yoktu'yu buldum çıkardım ve yeniden okumak için masamın üstünde bekleyen diğer kitapların yanına koydum.

Bir oyun isminin insanı bu kadar yorması da bize has bir durum değil mi? Bizim tiyatromuzda yapılacak çoookk şeyler var daha!

Melih Anık

 

1 yorum:

  1. Tiyatromuz, "başka" tiyatroları tanıyarak zenginleşir...

    Kendimi bildim bileli tiyatro sanatıyla uğraşıyorum ve ülkemizdeki tiyatro düşmanlığının çoğunun tiyatrocular tarafından yapıldığına her gün biraz daha fazla inanıyorum. Kendi gücüyle değil, başkalarının gücüyle koltuk ısıtanların zavallı duruşları bana hüzün veriyorum. Ağlıyorum!... Evet, bildiğiniz biçimde, gerçek anlamında, gözyaşı dökerek ağlıyorum. Tanık göstermek zorunda değilim ama Mesut Alptekin'e sorabilirsiniz...

    Tiyatro sanatı için döktüğüm her gözyaşının birer inciye dönüşmesini sağlayan birkaç istiridye var. Bunlardan biri de Melih Anık... Ne ben Melih Anık'ı sahipleniyorum, ne de Melih Anık beni... "Sahiplenmek" bir köpek ko(r)kusu veriyor bana. Daha çok "benimsemek" benimki... Evet, "BENİM"SEMEK...

    Melih Anık'ı okumayanın tiyatro sanatı bilinci gelişmez. Brecht'e gitmeye, Shakespeare'e uçmaya gerek yok yada şöyle söylemeliyim: Melih Anık'ı "aşamayan", ne Brecht'ten ne de Shakespeare'den anlar!...

    Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil