12 Aralık 2012 Çarşamba

Sıcağı Sıcağına:"Musahipzade ile Temaşa"- Fırat Güllü’nün “Dili”


Fırat Güllü ayrıntılı araştırma yazılarına bir yenisini eklemiş ve “Tiyatro Boğaziçi’nden ‘Musahipzade ile Temaşa’” başlıklı yazıyı yazmış. Bahsettiği oyunu seyretmediğim için ben oyunla değil yazının içerdiği bazı saptamalara ilişkin görüşlerimi paylaşmak istedim.

Yazı şu paragrafla başlıyor: “Tiyatro Boğaziçi bir süreden beri Türkiye’deki eğitim sisteminin bir ayıbını telafi etmek için çalışmalar yürütüyor. Tiyatro tarihine yön vermiş önemli tiyatro insanlarının yaşamlarını ve eserlerini, yine tiyatro aracılığıyla genç seyirciye ulaştırmayı amaçlıyor. Daha önce Molière ve Shakespeare için birer örneği hazırlanan bu oyunlara, bu kez Türkiyeli bir yazarın mercek altına alındığı bir yenisi ekleniyor: Musahipzade Celal

Bir tiyatro topluluğunun ülke eğitim sisteminin ayıbını telafi etme niyetini çok iddialı bulduğumu belirtmek isterim. Bu niyet Tiyatro Boğaziçi’nin ise “iyi niyetli” yok Fırat Güllü’nün niyeti ise fazla “iyimser” değil mi? Fırat Güllü’nün Tiyatro Boğaziçi ile olan içiçeliğini dikkate almadan söylüyorum bunu.  Aksi takdirde Tiyatro Boğaziçi’nin “resmi görüşü” diye “okuyacağım”. İfadeden çıkan şu görüş, ister istemez “Molière ve Shakespeare’in de “telafi” listesine girdiğini ima ediyor ki acaba bu doğru mu? Kaldı ki Musahipzade’yi, Molière ve Shakespeare’in yanında “tiyatro tarihine yön vermiş” olarak tanıtmak  çok “abartılı” değil mi?    

Bu paragrafta beni daha çok düşündüren saptama ise Musahipzade Celâl’in  “Türkiyeli bir yazar” olduğunun belirtilmesi hem de “’neo-Osmanlıcılık’ akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edilegelmiş olması”. Hem de yazı içinde kendisinden alıntı yapılan  İlber Ortaylı’nın “Musahipzade’nin Türk tiyatro edebiyatında kalıcı olduğu” belirtilmiş olmasına rağmen.  “Yalnız Musahipzade, sosyal tarihimizi aydınlatan oyunlarıyla kalıcı olma niteliğini kazanmıştır.” “Sosyal tarihimizin aydınlatılması” hususu Türkiye Cumhuriyet’inin Osmanlının bir devamı olduğunu ima etmiyor mu? “O sadece gerçeği, buruk ve safça bir sosyal eleştiriyi, tarihi oyunlarıyla Türk düşünce hayatına getirmiştir” ifadesinden de Musahipzade’nin Türk düşünce hayatının bir parçası sayıldığı açık değil mi? Fırat Güllü kanıtlanması zor bir sonuca varıyor: “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olmadığı için özgün kalabilmiş ve kendine has bir ruh yaratabilmiştir Musahipzade” Ve son cümleyi çakıyor:  “Ama bu, onu eğitim sistemimize dâhil etmek için yeterli bulunmamakta”  Yani “kendine has kalabilmek” için “iktidara angaje olmamak lâzım” ve Türk eğitim sistemi “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olmayanları” içine almıyor. İyi de amaçları iktidarlara yaranmak olmasa bile iktidarlarca sahiplenilenilen, isimleri malûm bazı yazarların değerini küçültmek anlamına gelmiyor mu bu? Eğitim sistemi kimi içine almıyor? Fırat Güllü’nün ifadesi ile “Şu sıralar çok moda olan “neo-Osmanlıcılığın” geçerli olduğu bir dönemde  “neo-Osmanlıcılık” akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edile gelmiş” “kültürel anlamda Tanzimat’a ait ve Tanzimat’ın mirasçısı” olan Musahipzade’yi. İşin “moda” kısmını bir kenara koyarak Fırat Güllü’nün ne demek istediğini anlamaya çalışalım. İlber Ortaylı’nın “Türk düşünce hayatına ait olduğunu” söylediği “neo-Osmanlıcı” Musahipzade, “neo-Osmanlılar” tarafından dikkate alınmıyor.(Allahtan Tiyatro Boğaziçi var!) Bu arada da “Eserlerinin çoğu da mektep müsamereleri ve Halkevleri için hazırlanmış, derinliği olmayan metinlerin” sahibi, “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje olduğu için özgün kalamamış” pek çok  Cumhuriyet dönemi yazarı da “güme” gidiyor. Kimdir onlar? Fırat Güllü açıklasa da öğrensek. Bu “topyeküncü” zihniyetin kime yararı var? Birini öveceğim diyerek iyi kötü, “Beyaz” ya da “başka renkli” yazarı yok etme cüreti nereden kaynaklanıyor?

Neymiş “Musahipzade’nin bildiği ve sevdiği, yaratmak istediği tiyatronun  ana unsurları?” “'Osmanlıcı duyarlılığın' modernite gerçekliği ile karşılaştığında verdiği çeşitli reaksiyonlarla ortak bir zemini paylaşmaktadır. Osmanlı olmaktan hoşnut olma. Bir proje olarak modernleşmeye karşı olmama ama varolan modernleşme pratikleriyle barışamama.” “’Modern’ toplumu anlamakta zorlandığı ve büyük oranda da ‘sevmediği’ için tartışmalarını geçmişin hikâyeleri içerisinde anlatmayı tercih eder.” “Modernite” , “modern” ve  “modernleşme” ifadelerini doğru kullanabilmek için Fırat Güllü’ye, Besim F.Dellaloğlu’nu okumasını tavsiye ederim.  Sanırım o zaman içine düştüğü “karmaşa”dan kurtulur. Musahipzade ne yapmış? “Osmanlı toplumunu dekor olarak kullanan Cumhuriyet dönemi oyunlarında, güncel toplumsal tartışmalara alttan alta ya da bazen açıkça da göndermeler yapar.”  Cumhuriyet döneminde oyunlar yazmış ve Osmanlı toplumunu “dekor” yapmış, dekor olarak kullanmış, “biçimi“ Osmanlı, içeriği “Osmanlıca duyarlılıkta”  oyunlar yazmış. “Osmanlı kültürünün ezilmeden, hor görülmeden modern bir ruh kazanabileceğine olan inancını hiç yitirmemiştir çünkü.”  Bu anlamda Ahmet Hamdi Tanpınar ile Musahipzade aynı fikrin sahibi imiş, öyle mi? Değil ama “öyle” olsa bile Musahipzade’yi böyle bir konuma koymakla kime haksızlık edilmiş olunuyor?  Fırat Güllü tumturaklı bir ifadeye yol alıyor: “Bunda yazarın kendisini Osmanlı’nın son yüzyılına ait hissetmesi ve arada yaşanan siyasi kesintiye rağmen Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişten estetik anlamda neredeyse hiç etkilenmemesinin de bir payı olabilir elbette ama yukarıda İlber Ortaylı’dan yaptığımız alıntıda da belirtildiği gibi özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de etkisi güçlü biçimde hissedilen resmi sanat politikasına bu denli uzak durmuş ve “genç Cumhuriyet yazarları” ile etkileşime girmekten kaçınmış önemli bir yazarın….” Ne bu “olumlama” mı?

Ben beni övenin bile sağ duyu sahibi olmasını isterim.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder