Fırat Güllü ayrıntılı araştırma yazılarına bir yenisini
eklemiş ve “Tiyatro Boğaziçi’nden ‘Musahipzade ile Temaşa’” başlıklı yazıyı
yazmış. Bahsettiği oyunu seyretmediğim için ben oyunla değil yazının içerdiği
bazı saptamalara ilişkin görüşlerimi paylaşmak istedim.
Yazı şu paragrafla başlıyor: “Tiyatro Boğaziçi bir süreden beri Türkiye’deki eğitim sisteminin bir
ayıbını telafi etmek için çalışmalar yürütüyor. Tiyatro tarihine yön vermiş önemli tiyatro insanlarının yaşamlarını
ve eserlerini, yine tiyatro aracılığıyla genç seyirciye ulaştırmayı amaçlıyor.
Daha önce Molière ve Shakespeare için birer örneği hazırlanan bu oyunlara, bu
kez Türkiyeli bir yazarın mercek
altına alındığı bir yenisi ekleniyor: Musahipzade Celal”
Bir tiyatro topluluğunun ülke eğitim sisteminin ayıbını
telafi etme niyetini çok iddialı bulduğumu belirtmek isterim. Bu niyet
Tiyatro Boğaziçi’nin ise “iyi niyetli” yok Fırat Güllü’nün niyeti ise fazla
“iyimser” değil mi? Fırat Güllü’nün Tiyatro Boğaziçi ile olan içiçeliğini
dikkate almadan söylüyorum bunu. Aksi
takdirde Tiyatro Boğaziçi’nin “resmi görüşü” diye “okuyacağım”. İfadeden çıkan
şu görüş, ister istemez “Molière ve Shakespeare’in de “telafi” listesine girdiğini
ima ediyor ki acaba bu doğru mu? Kaldı ki Musahipzade’yi, Molière ve
Shakespeare’in yanında “tiyatro tarihine
yön vermiş” olarak tanıtmak çok “abartılı”
değil mi?
Bu paragrafta beni daha çok düşündüren saptama ise
Musahipzade Celâl’in “Türkiyeli bir yazar” olduğunun
belirtilmesi hem de “’neo-Osmanlıcılık’
akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edilegelmiş olması”. Hem de yazı
içinde kendisinden alıntı yapılan İlber
Ortaylı’nın “Musahipzade’nin Türk tiyatro
edebiyatında kalıcı olduğu” belirtilmiş olmasına rağmen. “Yalnız
Musahipzade, sosyal tarihimizi aydınlatan oyunlarıyla kalıcı olma niteliğini
kazanmıştır.” “Sosyal tarihimizin
aydınlatılması” hususu Türkiye Cumhuriyet’inin Osmanlının bir devamı
olduğunu ima etmiyor mu? “O sadece
gerçeği, buruk ve safça bir sosyal eleştiriyi, tarihi oyunlarıyla Türk düşünce
hayatına getirmiştir” ifadesinden de Musahipzade’nin Türk düşünce hayatının bir parçası sayıldığı açık değil mi? Fırat
Güllü kanıtlanması zor bir sonuca varıyor: “dönemin
iktidarına fazlasıyla angaje olmadığı için özgün kalabilmiş ve kendine has bir
ruh yaratabilmiştir Musahipzade” Ve son cümleyi çakıyor: “Ama bu, onu eğitim sistemimize dâhil etmek
için yeterli bulunmamakta” Yani “kendine
has kalabilmek” için “iktidara angaje olmamak lâzım” ve Türk eğitim sistemi “dönemin iktidarına fazlasıyla angaje
olmayanları” içine almıyor. İyi de amaçları iktidarlara yaranmak olmasa
bile iktidarlarca sahiplenilenilen, isimleri
malûm bazı yazarların değerini küçültmek anlamına gelmiyor mu bu? Eğitim
sistemi kimi içine almıyor? Fırat Güllü’nün ifadesi ile “Şu sıralar çok moda
olan “neo-Osmanlıcılığın” geçerli olduğu bir dönemde “neo-Osmanlıcılık”
akımının en başarılı temsilcilerinden birisi kabul edile gelmiş” “kültürel anlamda Tanzimat’a ait ve
Tanzimat’ın mirasçısı” olan Musahipzade’yi. İşin “moda” kısmını bir kenara
koyarak Fırat Güllü’nün ne demek istediğini anlamaya çalışalım. İlber
Ortaylı’nın “Türk düşünce hayatına ait
olduğunu” söylediği “neo-Osmanlıcı”
Musahipzade, “neo-Osmanlılar” tarafından dikkate alınmıyor.(Allahtan Tiyatro
Boğaziçi var!) Bu arada da “Eserlerinin
çoğu da mektep müsamereleri ve Halkevleri için hazırlanmış, derinliği olmayan
metinlerin” sahibi, “dönemin
iktidarına fazlasıyla angaje olduğu için özgün kalamamış” pek çok Cumhuriyet dönemi yazarı da “güme” gidiyor.
Kimdir onlar? Fırat Güllü açıklasa da öğrensek. Bu “topyeküncü” zihniyetin kime yararı var? Birini öveceğim diyerek iyi
kötü, “Beyaz” ya da “başka renkli” yazarı yok etme cüreti
nereden kaynaklanıyor?
Neymiş “Musahipzade’nin
bildiği ve sevdiği, yaratmak istediği tiyatronun ana unsurları?” “'Osmanlıcı duyarlılığın' modernite gerçekliği ile karşılaştığında
verdiği çeşitli reaksiyonlarla ortak bir zemini paylaşmaktadır. Osmanlı
olmaktan hoşnut olma. Bir proje olarak modernleşmeye karşı olmama ama varolan
modernleşme pratikleriyle barışamama.” “’Modern’
toplumu anlamakta zorlandığı ve büyük oranda da ‘sevmediği’ için tartışmalarını
geçmişin hikâyeleri içerisinde anlatmayı tercih eder.” “Modernite” , “modern” ve “modernleşme” ifadelerini doğru
kullanabilmek için Fırat Güllü’ye, Besim F.Dellaloğlu’nu okumasını tavsiye
ederim. Sanırım o zaman içine düştüğü “karmaşa”dan kurtulur. Musahipzade ne
yapmış? “Osmanlı toplumunu dekor olarak kullanan Cumhuriyet dönemi
oyunlarında, güncel toplumsal tartışmalara alttan alta ya da bazen açıkça da
göndermeler yapar.” Cumhuriyet
döneminde oyunlar yazmış ve Osmanlı toplumunu “dekor” yapmış, dekor olarak
kullanmış, “biçimi“ Osmanlı, içeriği “Osmanlıca duyarlılıkta” oyunlar yazmış. “Osmanlı kültürünün ezilmeden, hor
görülmeden modern bir ruh kazanabileceğine olan inancını hiç yitirmemiştir
çünkü.” Bu anlamda Ahmet Hamdi
Tanpınar ile Musahipzade aynı fikrin sahibi imiş, öyle mi? Değil ama “öyle”
olsa bile Musahipzade’yi böyle bir konuma koymakla kime haksızlık edilmiş
olunuyor? Fırat Güllü tumturaklı bir
ifadeye yol alıyor: “Bunda yazarın
kendisini Osmanlı’nın son yüzyılına ait hissetmesi ve arada yaşanan siyasi
kesintiye rağmen Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişten estetik anlamda neredeyse
hiç etkilenmemesinin de bir payı olabilir elbette ama yukarıda İlber
Ortaylı’dan yaptığımız alıntıda da belirtildiği gibi özellikle Cumhuriyet’in
ilk yıllarında Türkiye’de etkisi güçlü biçimde hissedilen resmi sanat politikasına
bu denli uzak durmuş ve “genç Cumhuriyet yazarları” ile etkileşime girmekten
kaçınmış önemli bir yazarın….” Ne bu “olumlama”
mı?
Ben beni övenin bile sağ
duyu sahibi olmasını isterim.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder