Selim Atakan, Vişne Bahçesi üzerine yazdığım yazıyla ilgili
düşüncelerini son derece zarif “twit”lerle bana yazmış. Müzik alanındaki
ustalığının sanatçı kişiliğinin bir yansıması olduğuna inandığım için
ifadelerinde kendini ikinci plana atışın, tevazuundan geldiğini düşünüyorum.
Değer verdiğim bir kişi olarak yazdıklarını anlamaya çalıştım. Beni lâyık
gördüğü yer ve nazik ifadeleri için kendisine teşekkürlerimi sunarım.
Ben Engin Alkan’ın oyunlarını takip eden biriyim. Bunu onun
açığını bulayım diye yapmıyorum.(Hiç kimseye karşı böyle bir niyetim yok.) Beni
tanıyanlar kendimi ikna etmediğim oyunlara gitmediğimi bilir. Yani içinde
seyretmeye değer bir şeyler bulmadığım oyunlara gitmiyorum, yazmıyorum da. Yani gidiyorsam bence bir
önemi ve değeri var demektir ama bu herkesin katıldığı bir düşünce de
olmayabilir. Bazen yaptığım listeye
yetişemiyorum yani seyredemediğim oyunlar maalesef yanlış bir algılamaya neden
olabiliyor. Yazmak düşüncelerimi “toparlamamın” bir yolu, bir keyif. Yazmışken de
paylaşıyorum. Yani özellikle kişiye yönelik değil yazılarım. Bu nedenle Engin Alkan’ın “yaptığı her şeyi beğenenlere” yönelik ifadem bir küçümseme değildir.
Benim beğendiğim pek çok şeyi beğenmeyenler var.
Ülkemizde eleştiri gündem oluşturmuyor, etkilemiyor,
kararlara tesir etmiyor. Küçük bir azınlık içinde konuşuluyor ve unutuluyor.
Doğrusunu isterseniz sahnenin eleştiriyi, eleştirinin sahneyi büyütmesini hayâl
ediyorum ancak önümüzde çok uzun bir yol var. Tiyatro tüm alanlarıyla ülkenin
genel atmosferinden payını alıyor.
Engin Alkan’ın çok seveni var. Hatta en son ben bir arama
yaptım ve bir liste yarattım. (sfy.co/hASu#storify) Yazdığı “twit”i o listeye
eklediğim Selim Atakan (sanırım) isminin geçtiğinden öylelikle haberdar oldu ve
bana “twit”ler yazdı. Hazırladığım o listeden de görüleceği gibi Vişne
Bahçesi’ni beğenenlere daha çok yer verdim. Öte yandan Engin Alkan’ın takip
edildiğini oyunlarının dolu olmasından, oyun tanıtım yazıları ve bana yönelik
yorumlardan biliyorum. Giderek kendi seyircisini yarattı Engin Alkan.
Kendisiyle yapılan röportajlarda (en son TRT Türk’de seyrettim) Şehir
Tiyatroları’nın repertuvarında kendi oyunlarının nerdeyse tüm ayı
doldurmasından keyif aldığını gördüm. Bu bir sanatçı için olağan bir durumdur,
abartmamak, hedefi seyirci ve de bilet satışı olarak koymamak kaydıyla. Zira bu
giderek “başka” bir tiyatroya doğru yol almaya başlar, seyirci tiyatroyu
kontrol eder hale gelir. Oysa tiyatro ortada bir yerdedir. Engin Alkan anladığım kadarıyla ön hazırlığını
çok ayrıntılı yapıyor, bu hazırladığı ve paylaştığı özel sayfalardan da belli
ama ne yazık ki iş “seyirciyi eğlendirmek, hoşa gitmek” amacıyla sonuçlanıyor.
Ben onun oyunlarında kaçırılmış fırsatı, heba edilmiş emeği görüyorum. Ama bu,
ne emeği küçümsemek ne de yakalanan
fırsattaki ışığı görmezden gelme anlamına gelir. Olsa olsa
“hayıflanmadır”.
”Beğenmediğim bir oyun olursa hiç bir şey söylememe
özgürlüğümü kullanıyorum” diyen Selim Atakan, geçen sene Afife Ödülleri’ndeki
adaylığını ve neredeyse, alacağı bir ödülü reddetti, içinde bulunduğu çevrede
dışlanmayı göze aldı. Demek ki o bile “susamıyor”. Onun bu yaptığının ne kadar önemli olduğunu ve
övgümü daha önce kendisine de yazdım. Selim Atakan doğruluğuna inandığı ve düşündüğü yolda yürüdü. Ben de hayatımda
(dolayısıyla) yazılarımda doğruluğuna inandığım ve düşündüğüm yolda ilerlemeyi
hedefledim. Bu nedenle sanırım beni en iyi Selim Atakan anlar.
Selim Atakan’ın yazılarımın “konsantre” olması konusundaki tavsiyesini
dikkate alacağım. Benim “puantajım”,
oyunu yazmış olmamda gizlidir zaten. Ama bu diğer oyunların seyredilmemesi
tavsiyesi değildir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder