Hasan Ağa’nın Karısı ekibinden Elçin Hanbay bir twit yazmış:
“kendisinin ilginc bir yöntemi var
oyunlari izlemeden elestiriyor :))”. “kendisinin” dediği bendenizim efendim. Hasan
Ağa’nın Karısı oyununa davet etmesine rağmen davetine icabet etmediğim Elçin Hanım,
benim seyretmeden eleştirdiğimi ima
ediyor. Demek ki benim Kültür A.Ş. ile ilgili yaşananları anlattığım yazıyı
oyun eleştirisi sanmış. Aslında bir “oyun”un eleştirisi var da o “tiyatro oyunu”
değil. Ama bana ilham verdi, Vişne Bahçesi’ni seyretmeden eleştireceğim. Bu eminim
ki Engin Alkan’ı da çok memnun edecek(!)
Aslına bakarsanız ben düşüncelerimi paylaşıyorum, eleştiri
de işin bir parçası. Bu yazım da internette paylaşılan bir dakikalık bir oyun
sonu görüntüsündeki dekora bakılarak yapılmış bir deneme, dekora bakarak yorumu
anlama çabasıdır. Sırası gelmişken söylemeliyim ki ben, sahne açıldığında
dekordan edinilen ilk izlenimin çok önemli olduğunu, dekorun seyirci için oyunun bir
özeti olduğuna inanırım.
Gördüğüm dekor şu: Sahneyi üç tarafından kapatan ve üzerinde
dikdörtgen delikleri olan bir duvar; döşeme çimli bir toprak. Sahnenin
ortasında tavandan sarkan dal parçaları var.
Bu dekora bakarak ben şunları “okudum”:
Her şeyden önce sahne yeraltını simgelemiş, vişne ağacının
toprak altındaki kısmı. Tavandan sarkan dal parçaları ise avize çağrışımı
yaparken asıl anlatmak istediği ağacın kökleri. İnsanlar yer altında. Bu
geçmişi çağrıştırıyor ve insanlar kökün parçalanmış dalları gibi görünecek oyun
boyunca. Köke tutunan yarına kalacak meyvayı, çiçeği besleyecek. Tutunamayan
ise o toprağa gömülecek (gömülmüş) ama toprağı zenginleştirmiş olacak. Sahnede
görmediğimiz “yarın” yani ağacın gövdesi, dalları ve yaprakları, sofitanın dışına taşıyor. Orada dalları ile
muhteşem bir vişne ağacı hayâl ediyorum. Çehov’un karakterleri, içinde
yaşadıkları karanlıktan hep yüz yıl sonrasının aydınlığını hayâl etmiyor mu?
Sahneyi saran, üzerinde dikdörtgen delikleri olan duvar bir
saksı da olabilir. Delikler saksının içindeki fazla suyu akıtmaya yaradığı
kadar, kökün “havalandırmasını” da sağlıyor belki de. Ama öte taraftan bu
delikler bir hücre kapısındaki deliklerini de hatırlatıyor insana. Burası bir
hapishane mi yoksa, mahkûmun gözetlendiği ya da yemeğinin sürüldüğü, dışarıdan gelen
seslerin süzüldüğü bir açıklık mı? Saksı, herkesin kendi mekânı olarak alınsa
insanın mezarını kendi içinde taşıması
çağrışımına ne kadar da açık! Çehov’un dünyasındaki insanların sıkışmışlığına
bir gönderme olarak da anlamlı. Çok daha kötümser bir yorumla insanlar toprak içindeki
böcekler gibi…
Her ne ise dekorun bu çırılçıplak çağrıştırdıkları beni
meraklandırdı. Birkaç saat sonra oyunu seyredeceğim. Bakalım bana resim olarak “konuşan”
dekor, piyeste nasıl bir dünyanın kapılarını açacak önüme? Dileğim benim bu
kadar anlam yüklediğim bir dekor “harcanmış” olmasın. Eğer dekorun söyledikleri
piyesin yorumuna nakşedilmiş ise farklı bir Çehov seyredeceğim demektir. Dekor,
klâsik bir Çehov algılaması ve yorumunun olmadığını gösteriyorsa da dekorla
tamamlanan bir yorumun tutarlılığı beni daha çok heyecanlandırıyor.
Elçin Hanbay, oyunu seyretmeden yaptığım bu "kendi kendime
konuşmayı" da eleştiri sayar mı acaba?
Melih Anık
Not:
Twitter’da önüme düştü: “Özgün Akar @hayat_sanat Hazırım Vişne Bahçesi! Kitap ve makaleler
okunuldu, film izlendi artık geriye büyük ustanın Çağdaş Bahçesine girmek kaldı”
Oyun öncesi böyle hazırlık yapan birini okumaktan nasıl da memnun oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder