6 Ekim 2012 Cumartesi

Oyunu Görmeden Vişne Bahçesi’ni Yazdım


Hasan Ağa’nın Karısı ekibinden Elçin Hanbay bir twit yazmış: “kendisinin ilginc bir yöntemi var oyunlari izlemeden elestiriyor :))”.  “kendisinin” dediği bendenizim efendim. Hasan Ağa’nın Karısı oyununa davet etmesine rağmen davetine icabet etmediğim Elçin Hanım, benim  seyretmeden eleştirdiğimi ima ediyor. Demek ki benim Kültür A.Ş. ile ilgili yaşananları anlattığım yazıyı oyun eleştirisi sanmış. Aslında bir “oyun”un eleştirisi var da o “tiyatro oyunu” değil. Ama bana ilham verdi, Vişne Bahçesi’ni seyretmeden eleştireceğim. Bu eminim ki Engin Alkan’ı da çok memnun edecek(!)

Aslına bakarsanız ben düşüncelerimi paylaşıyorum, eleştiri de işin bir parçası. Bu yazım da internette paylaşılan bir dakikalık bir oyun sonu görüntüsündeki dekora bakılarak yapılmış bir deneme, dekora bakarak yorumu anlama çabasıdır. Sırası gelmişken söylemeliyim ki ben, sahne açıldığında dekordan edinilen ilk izlenimin çok önemli olduğunu, dekorun seyirci için oyunun bir özeti olduğuna inanırım.

Gördüğüm dekor şu: Sahneyi üç tarafından kapatan ve üzerinde dikdörtgen delikleri olan bir duvar; döşeme çimli bir toprak. Sahnenin ortasında tavandan sarkan dal parçaları var.

Bu dekora bakarak ben şunları “okudum”:

Her şeyden önce sahne yeraltını simgelemiş, vişne ağacının toprak altındaki kısmı. Tavandan sarkan dal parçaları ise avize çağrışımı yaparken asıl anlatmak istediği ağacın kökleri. İnsanlar yer altında. Bu geçmişi çağrıştırıyor ve insanlar kökün parçalanmış dalları gibi görünecek oyun boyunca. Köke tutunan yarına kalacak meyvayı, çiçeği besleyecek. Tutunamayan ise o toprağa gömülecek (gömülmüş) ama toprağı zenginleştirmiş olacak. Sahnede görmediğimiz “yarın” yani ağacın gövdesi, dalları ve yaprakları,  sofitanın dışına taşıyor. Orada dalları ile muhteşem bir vişne ağacı hayâl ediyorum. Çehov’un karakterleri, içinde yaşadıkları karanlıktan hep yüz yıl sonrasının aydınlığını hayâl etmiyor mu?

Sahneyi saran, üzerinde dikdörtgen delikleri olan duvar bir saksı da olabilir. Delikler saksının içindeki fazla suyu akıtmaya yaradığı kadar, kökün “havalandırmasını” da sağlıyor belki de. Ama öte taraftan bu delikler bir hücre kapısındaki deliklerini de hatırlatıyor insana. Burası bir hapishane mi yoksa, mahkûmun gözetlendiği ya da yemeğinin sürüldüğü, dışarıdan gelen seslerin süzüldüğü bir açıklık mı? Saksı, herkesin kendi mekânı olarak alınsa insanın mezarını  kendi içinde taşıması çağrışımına ne kadar da açık! Çehov’un dünyasındaki insanların sıkışmışlığına bir gönderme olarak da anlamlı. Çok daha kötümser bir yorumla insanlar toprak içindeki böcekler gibi…

Her ne ise dekorun bu çırılçıplak çağrıştırdıkları beni meraklandırdı. Birkaç saat sonra oyunu seyredeceğim. Bakalım bana resim olarak “konuşan” dekor, piyeste nasıl bir dünyanın kapılarını açacak önüme? Dileğim benim bu kadar anlam yüklediğim bir dekor “harcanmış” olmasın. Eğer dekorun söyledikleri piyesin yorumuna nakşedilmiş ise farklı bir Çehov seyredeceğim demektir. Dekor, klâsik bir Çehov algılaması ve yorumunun olmadığını gösteriyorsa da dekorla tamamlanan bir yorumun tutarlılığı beni daha çok heyecanlandırıyor.

Elçin Hanbay, oyunu seyretmeden yaptığım bu "kendi kendime konuşmayı" da eleştiri sayar mı acaba?

Melih Anık

Not:
Twitter’da önüme düştü: “Özgün Akar @hayat_sanat Hazırım Vişne Bahçesi! Kitap ve makaleler okunuldu, film izlendi artık geriye büyük ustanın Çağdaş Bahçesine girmek kaldı” Oyun öncesi böyle hazırlık yapan birini okumaktan nasıl da memnun oldum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder