Yazı yazmak zor bir iş. Yazı yazan herkese saygı duymaya
çalışıyorum. Bazen dayanamadığım anlar oluyor. İşte o anlardan birindeyim. Meselem
İhsan Ata değil tiyatro eleştirmenliği ve sapla samanı ayıramayan tiyatro camiası. İhsan Ata’yı örneklediğim için önce
kendisinden sonra tüm tiyatroculardan özür dilerim.
Yazar İhsan Ata.. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0hsan_Ata
adresinde kendisinden şöyle bahsediliyor:
İlk, Orta ve Lise tahsilini Gaziantep'te tamamladı. 1999
yılında üniversite çatısı altında tiyatroyla tanıştı. Aynı yıl, Seyir Tiyatrosu
Oyuncuları ekibinin oluşumunda yer aldı. Kurulduğu yıl Gaziantep'in ilk ve tek
özel tiyatrosu olan Seyir Tiyatrosu Oyuncuları'nda oyunculuğun yanı sıra birçok
oyunda sahne amirliği, sahne tasarımı, yönetmen yardımcılığı ve yönetmenlik
gibi farklı alanlarda görev yaptı. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı'nda eğitim gördü.
2004 yılında tiyatro eleştirmeni olarak ilk kez Türkiye'nin
ilk internet tiyatro yayını olan tiyatronline.com' da yazmaya başladı.
Yazıları; Mimesis, Siyah-Beyaz, Tiyatro Tiyatro, Sahne ve Yeni Tiyatro
dergilerinin yanı sıra Yeni Özgür, Milliyet Kültür Sanat, Acik, Haber Sol,
Haber Taraf , Radikal gazetelerinde yayınlandı.
8 yıl içerisinde 400'den fazla oyun eleştirisi yayınlandı.
Oyun eleştirilerinin yanı sıra Türk ve Dünyaca ünlü sanatçıların
biyografilerini derledi ve makaleleri yayınlandı. Ayrıca 2004 yılından itibaren
kaleme alınan oyun eleştirilerini "tiyatroda üçüncü göz eleştiri"
adlı kitabında topladı.”
İhsan Ata “Bugünün Hedda Gabler’i…” başlıklı bir yazı ile
Emre Koyuncuoğlu’nun yönettiği Hedda Gabler’i yazmış. Kendisi “eleştirmen”
olarak anıldığı için yazısına da “eleştiri” demek zorunda kalıyorum.
“Modern tiyatronun
kurucularından biri sayılan Norveçli oyun yazarı Henrik İbsen’in kaleme aldığı”
İbsen “kurucu” falan değil, “öncülerinden biri” sayılıyor; “kaleme almıyor”
YAZIYOR.
“Üzerinden 100 yıldan
fazla bir süre geçmesine rağmen inatla güncelliğini koruyan oyunu”
Bir oyun “inatla güncelliğini” korumaz. Oyunun güncelliğini
koruduğu iddia edilir. İnat eden o iddia edenlerdir.
“...estetik bir rejiyle
modern bir kadına dönüştüren Emre Koyuncuoğlu, Hedda Gabler’i bugüne taşıyor.”
“Estetik” kelimesinin altını yazının bütününde arayacağız. Emre
Koyuncuoğlu, Hedda’yı “Modern kadına dönüştürmüyor”. Olsa olsa “yorumluyor”.
“Gabler’in büyük aşkı Lovborg’u Mert Tanık ; gücü ve parayı seçtiği için
evlendiği eşi Jorgen’ı Ertuğrul Postoğlu; yanında huzur bulduğu ve en çok
eğlendiği savcı Judge’i Eraslan Sağlam; arkadaşı Elvsted’i Meriç Benlioğlu”
Neresini düzelteyim! Ama benim için en ilginci “savcı Judge”
oldu. “Judge” adamın mesleği, yani “yargıç”,
ismi ise Brack. Oyunda Judge Brack olarak geçiyor. Hedda Gabler’in “savcı Judge”ın
“yanında huzur bulduğu ve en çok eğlendiği” yargısı ise dünya tarihinde bir ilk
olarak kaydedilmeli.
“Yaşadığı dönem
romantik edebiyattan geçerken”
Bunun hayalini size bırakıyorum.
“zayıf karakterli
Hedda Gabler’in çelişkili öyküsünü ele alınır”
Cümle düşüklüğüne boş verin ama “zayıf karakterli” Hedda ise
olağanüstü bir “saçmalık”.
“oyunu doğrudan
etkileyen 45 açıyla tasarlanan sahne düzenine neden ihtiyaç duyulduğunu sorarak
başlayalım”
Sahne düzeninin oyunu etkilemesi benim için “muamma”. “Zira
koca sahnede maket gibi duruyor”muş. Ama
“sahnenin bomboş olması dışında oyuncuların sahneye girerken ve çıkarken bir
süre orada beklemesi de ilginç bir derinlik sağlıyor”muş oyuna. Ne diyor ? İyi
bir şey mi? "Koca sahnede maket gibi duruyor ama ilginç bir derinlik sağlıyor”
Tamam tamam ANLADIM. “45 açıyla” denmesi
üçgen olduğunu göstermek için olmalı ama bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.
“45 açı” dediğinizde iki açı 45 ise üçüncü açı 90 yani dik açı olur. Öyle mi?
Değil. Sahnede kenarları eşit bir üçgen var ve iç açıları ölçmedim ama 45
değil. Zira kenarları eşit bir üçgenin iç açıları 60’şar derece olur.
“Tüm bunlar dönen
platform için düşünülmüş olsa bile biran önce çözüme kavuşması gerektiğine
inanıyorum.”
Çözüme nasıl kavuşacak? Bir yol gösterse de anlasak.
“günümüz formlarından
yararlanarak Hedda Gabler’i modern bir kadına dönüştürmüş.”
Anladınız mı? Ben anlamadım! “Günümüz form”u ne? Nasıl yaralanılır?
“Dönüştürme” nasıl yapılır?
“Bu anlamda evrensel
bir tema yakalayan Koyuncuoğlu”
“Evrensel tema” İbsen’de var zaten. Koyuncuoğlu o temayı
yakalamıyor, vurguluyor.
“Sanat dozu yüksek
estetik bir yorumla izleyici hayran bırakıyor.”
Cümle “düşük” ama ifade de “yüksek” değil zaten! “Sanat dozu
yüksek estetik” mi?
“Oyuncular yer yer düştüğü “büyük oynama hastalığından”
arınmaları ve doğallığı yakalamaları gerekiyor.”; “dekora çözüm bulunması”
gerekiyor. Ama sanat dozu ne? “Estetik reji” nerede?
“Oyunu sade ve şık
bir dille anlatarak sürenin uzun olmasına aldırmıyor.”
Bu söylem TEB Başkanı Üstün Akmen’in “armağanı”(!) Ne anlama
geldiğini düşünmeye gerek yok. Düşünseniz de içindeki bağı bulamayacaksınız
zaten. “Laf olsun, torba dolsun”
“... diğer oyuncuların
nazarında ayakta alkışladım”
Demek istiyor ki “nezdinde”…
“... diri
oyunculuklarıyla takım ruhuna riayet ediyor.”
Ben yeni duydum “diri oyunculuk”. Siz duydunuz mu?
“Hedda Gabler’i
sahnede ete kemiğe bürüyen Şebnem Köstem’in estetik yorumuyla bir an bile
düşmeyen temposu karşısında ne söylesek azdır.”
Bu da Üstün Akmen süslemesi, ama anlamsız. Tek oyuncunun “Düşmeyen
tempo”su ile tatmin oluyorsanız buyurun sizin olsun!
“.... seyirci ile yakaladığı diyalekti sayesinde izleyicinin kalbini
fethediyor”
Ne olur biri bana anlatsın ne diyor?
“Dilek Tekintaş, usta
yorumuyla oyunu günümüze taşıyarak sade bir dil kullanmış”
Tekintaş dramaturg. Nasıl bir “ustalık” yapmış “YORUMUYLA”..
Hem de sade dil kullanarak? Yanlış anlamayın dramaturgun başarısı tabii ki
önemli ama onun “başarısı” bu mudur?
“Özetle, Emre
Koyuncuoğlu estetik yorumu ve güçlü oyuncularıyla sahneye taşıdığı Hedda
Gabler’i günümüz dünyasına taşımayı başararak sezonun en iddialı oyunlarından
birine imza atıyor.”
Sen sağ ben selâmet.. Oh!
Yaşı "amca öpüşü vermeye" müsait değil. Olsa onu da yapacak!
Şimdi dönün İhsan Ata’nın özgeçmişini yeniden okuyun!Tiyatro eğitimli İhsan Ata!
Şimdi ona eğitim verenlere mi,
yazılarını yayımlayan portallere mi, hakkımızda eleştiri çıktı diye RT
edenlere, panolara asanlara mı, dergilere mi, jüri üyesi olarak düşünenlere mi, teşekkür edenlere mi, kime ne diyeyim?
Merak ediyorum oyunun yönetmeni en son cümleye bakarak “mesleğinin etiğine, değerlerine sahip çıktığın için teşekkür. Aslında gelip görüp zaman ayırıp oyunu değerlendirdiğin için
teşekkürler” diyecek mi?
Özür dilerim İhsan Ata! Bu yazıda sen varsın ama taşma
noktamda karşıma çıktığın içindir. Ben her gencin eleştiri yazmasından yanayım. Zira yazı(eleştiri) kendini ortaya atma cesareti ve "birey" olabilmek demektir. Ama insaf! Bir düzey beklemek zorunda değil miyiz?
Özür dilerim İhsan Ata! Ben senin iyiliğini istiyorum. 400 yazı sonunda geldiğin bu noktanın kabahati sende değil seni hak etmediğin bir yere oturtanda. Şimdi geçmişi unut ve yeniden başladığını göster.
Özür dilerim İhsan Ata! Seni teselli
edecekse söylemek isterim: Yalnız
değilsin!
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder