5 Kasım 2012 Pazartesi

Tuncay Özinel’in İsyanı ve "Oyun" Böyle..


Tuncay Özinel, bazısı ile aynı mektubun hitap satırında yan yana gelmek bile istemediğim kişilerin arasında bana da yer vermiş ve İBBŞT Sanat Yönetmenliği’ne gönderdiği mektubu benimle de paylaşmış. Bana yer vermiş olmasını onun verdiği değer olarak alıyor ve teşekkür ediyorum. Tiyatromuzu ilgilendiren konularla ilgili görüşlerimi ifade olanağı veren bu gibi olanakları fırsat sayıyorum. Bu nedenle görüşlerimi yazmak istedim. Umarım Özinel’e de yararlı olurum.

Tuncay Özinel, teklif etmiş olduğu “ Yüzleşme”, “Nice Yıllara” ve “Yaşamın Sesi” isimli oyunlarının İBBŞT’nın  15 Kasım 2011 tarihli toplantısında kabul görmediği ile ilgili 10 Ekim 2012 tarihli bir cevap aldığını belirtiyor. “Kabul görmediği” herhalde “repertuara kabul edilmedi” anlamına geliyor. Oyunlar, 15 Kasım 2011 tarihli toplantının gündemi olduğuna göre demek ki çok daha önceden İBBŞT’na sunulmuş. Toplantı tarihine bakarak oyunlar ile ilgili karar Ayşenil Şamlıoğlu’nun Genel Sanat Yönetmenliği döneminde alınmış. Şamlıoğlu, 29 Mayıs 2009 tarihinde İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevine getirildi. Ondan önce 8 Ocak 2008 tarihinde İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne getirilen Orhan Alkaya var. Şimdilik Genel Sanat Yönetmeni ise Hilmi Zafer Şahin.  Toplantı kararını toplantı tarihinden bir yıl sonra gönderen yönetim düzenini dikkate aldığımızda oyunların  Orhan Alkaya döneminde sunulmuş, Ayşenil Şamlıoğlu döneminde karara bağlanmış ve Hilmi Zafer Şahin döneminde bildirilmiş olması bana hiç de tuhaf gelmiyor. Öyle düşünmek "ateşimi alıyor". Size “absurd” mü yoksa “satirik” mi geliyor?

Tuncay Özinel’in kelimeleriyle :
Selim İleri ‘Nice Yıllara’ isimli oyun için ‘yer yer Çehov’ demiş.”
“Yüzleşme için Devlet Tiyatroları baş rejisörü Erhan Gökgücü ‘Bu da oyun mu!’ demiş ama  Yüzleşme’yi  Lionslar ve Marmara Üniversitesi yılın oyunu seçmiş; tarihçi Mehmet Çelik , eleştirmenler Seçkin Selvi ve Üstün Akmen, Ülkücülerin avukatı Kerinçsiz, İlâhiyat Fakültesi’nden Prof. Cahit Baltacı ve Gülen cemaati yayını “Sanat Alemi.net”  (oyun hakkında) methiyeler düzmüş. Oyun  Afife Jale’ye aday gösterilmiş.  Aydınlık dergisinde ve bir çok gazetede “Koşun Yüzleşme’yi izleyin “ diye yazılar çıkmış. Ülkemizde ilk kez müthiş bir politik konsensüs sağlanmış.”
 ‘Yaşamın Sesi’ isimli oyun ile ilgili Tuncay Özinel  “Bu ülkede yaşananlara seyirci kalmamak ve taşın altına sanatçı olarak eli sokmak adına yazılmıştır. Çünkü bu oyun Kürt olayını irdelemekte ve PPK’nın eline silahı kimin verdiğini anlatmaktadır. Devlet Tiyatroları'na vermiştim onlar da duyarsız kaldılar. Sizler başka bir ülkede yaşıyorsunuz ya, o nedenle tabi bu ülkenin sorunları sizi ilgilendirmez” demiş.

Oyunlar hakkında yapılmış tanıklıkları öğrenince benim görüşümün ne önemi var. Benden bu konuda bir görüş istenmediğini anlıyorum. Ama konuyla ilgili başka görüşlerimi belirtmemde bir sakınca olmasa gerek.

Benim bu konuda bir deneyimim yok ama yaygın kanı odur ki ödenekli tiyatro repertuarlarına "oyun sokmak" bir “beceri” işidir. Bu “beceri”yi ben tanıyorum. Kamu salonlarına tahsis alma, belediyelere oyun satma, kamu festivallerine çağrılma, yönetimlerde “bizim” adamımızı yerleştirme “beceri”leri  benim çok iyi bildiğim ihale işlerine çok benziyor. Geçmişte bir ihalede verdiğimiz teklifin başka bir şirketin kollanması nedeniyle reddedilmesi üzerine ben isyan etmiştim ama benden çok daha tecrübeli olan patron beni sakinleştirmiş “Olur böyle şeyler, bir dahaki sefere bizi seçerler” demişti. O zaman çok gençtim anlamamıştım. Ama hayat bana öğretti. “Oyun” böyle…

Tuncay Özinel’in oyunlarının değerinin anlaşılmaması karşısında incinmemiş olduğunu sanıyorum zira o oyunlarının değerini biliyor. "Değer" bir gün mutlaka anlaşılır, "iyi olan" nasılsa kazanır. Dilerim "repertuarda  bekleyen 5000 oyun" arasına onun oyunları da girer, oyunu sahnelenir. Bu düzende bile bir gün herkese bir rol çıkar(sıra gelir). Şimdilik, oyunun iyi olup olmaması değil asıl sorun (herhalde). “Oyun” böyle..

Bu yazıyı, Türk Tiyatro tarihine ışık tutsun diye yazıyorum. Galiba Türk Müteahhitlik tarihini de aydınlatmış oldum.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder