7 Ocak 2013 Pazartesi

Eleştirinin Matematiği : "Sayıyla" Eleştiri


Tiyatromuzun “sayılı” eleştirmeni son yazdığı “twit”te gene “say”mış:



Tiyatro mevsiminin Ekim’de resmen başladığını kabul edersek 12 hafta içinde 92 gösteri seyretmiş. 12 haftadaki gün sayısı 94. Demek ki her akşam bir gösteride. Allah daha çok versin. Demek ki aranıyor, davet ediliyor o da kıramıyor gidiyor. Tiyatromuz “onsuz” yapamıyor besbelli. 12 haftada 59 yazı yazabilmiş. Hafta başına 5 yazı. Nerdeyse her güne bir yazı düşüyor. Daha 33 yazı da bekliyor. Bu hızla giderse onları yazması 6 hafta alacak. Tabii ki bu arada yeni gösterilerin seyredilmesi var. Yanlış hatırlamıyorsam geçen sene 160 gösteri seyretmişti.

Tiyatro sezonu 1 Ekim ile 30 Mayıs arasında geçiyor, yedi ay, 30 hafta, 210 gün gibi.. Bu hesaba göre sezon sonuna doğru yavaşlıyor “sayılı eleştirmen". Haklı yoruluyordur.

Bu matematiği neden yaptın derseniz, lafı “her oyun için ne kadar zaman ayrılmalı”ya getirmek istediğim için derim. “Sayılı eleştirmen"in yazılarına “eleştiri” denemeyeceğine göre oyun eleştirisi için ayrılan sürenin ne olacağı üzerine “en altta” bir yerden başlamış  olur ve de bir akıl yürütmesi yapabiliriz.

Ben oyun öncesi bir hazırlık yapılması taraftarıyım. Aslına bakarsanız önümü görebilirsem yani sezon öncesi hazırlıkları falan biliyorsam daha önceden hazırlanmaya başlıyorum.Bilgi kaynağı bakanlık yardımının açıklandığı listeler ile ödenekli ve özel tiyatroların açıklamaları. Onlar yıllık repertuar hakkında bir bilgi veriyor. Genelde prömiyerden bir, bir buçuk ay önce oyun medyada bahsedilmeye, röportajlar yayımlanmaya başlanıyor. Mevcut bilgileri toparlamak, oyunun açtığı ufka bakarak, röportajlardan ortaya çıkan yönlere göre  yeni okumalar yapmak mutlaka gerekiyor. Okumak ile sınırlı değil yaptığım, bazen müzik, video  araştırmak, seyretmek de lazım. Bu ön süre bazen beş altı güne kadar çıkıyor. Bu arada yeni çıkan kitap, dergi, film, müzik, müze  vb’leri de takip etmek gerekiyor. Ve tabii ki yurt içi ve dışı seyahatler de var. Bu tür eylemler  “boşalan batarya”yı doldurmak için gerekli. Hayatınızda bunlara yer ayırmazsanız,  farklı  türlerde ve türler arasında okumalar yapmazsanız  bir süre sonra eriyip gitme ve depodan yeme riski ile karşı karşıya kalırsınız. Ben tiyatro mevsiminin daha durgun olduğu zamanlarda bu hususlara yer vermeye daha çok zaman ayırıyorum. Oyunu seyrettikten sonra da ilk yazdığımı yayımlamadığım  ve yazının üzerinde her gün okuyarak en az birkaç gece uyuduğum için seyrettiğim bir oyuna ait benim yazı yazma sürem ortalamada bir haftaya geliyor. Yazımın içime sinmesi önemli olduğu için bu süreyi kısa bulduğum  ve  daha uzun sürelere ihtiyacımın olduğu süreçler yaşıyorum.  Bence oyun yazısı öyle “daldırıp çıkarılacak” bir şey değil.

Günlük  yürüyüşler yapıyorum. Yazılarımı rafine ettiğim nice yürüyüşlerim var. Bazen de işte bunun gibi konsantrasyonumu farklı yazılara vererek dinleniyorum.

Benim yazı sürecim bu… “Sayılı eleştirmen"i prömiyerlerde, galalarda görünce neden onun kadar “prodüktif”  olamadığımı düşünüyorum. Aslına ben biliyorum da tiyatrocuların çoğu farkına varamıyor, anlamıyor, ayırt edemiyor, umursamıyor;  önemli olan “Benden bahsedilmiş mi? Beni övmüş mü?”   Umurunda olan, durumu dert edinen  tiyatrocu sayısı da çok az. 

“Sayıyla eleştiri”, kilo ile alınan kitaplar gibidir. Ne çıkarsa bahtına!

Melih Anık   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder