Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri ile Lions Tiyatro Ödülleri’nin
Jüri Başkanı olan Üstün Akmen Sumru Yavrucuk Olayı ile ilgili yazdığım
twitlere karşılık olarak şu twiti yazmış:
“@melihanik Melih Bey, bu hırsınız, bu düşmanca tutumunuzun
nedenini anlayamıyorum. İstediğiniz polemik mi? Ne ile ve ne için
uğraşıyorsunuz?”
Her şeyden önce Sumru Yavrucuk Olayı’nı açıklayayım. Bu
sezonun tartışmasız tek ismi olan Sumru Yavrucuk Lions Jürisi tarafından aday bile
gösterilmemiş. Oysa Lions Jürisini oluşturan beş isim Sadri Alışık Tiyatro
Jürisinde de üye ve Sadri Alışık Jürisi Sumru Yavrucuk’u “En İyi Kadın Oyuncu”
olarak seçti. Her iki jürinin başkanı aynı, Üstün Akmen. Ortada tuhaf bir durum
olduğu açık. Söylentilere göre Sumru Yavrucuk’un değerlendirme dışı
bırakılmasında başka nedenler varmış. Ben
gerçek nedeni Üstün Akmen’e sordum. O da bana yukarıdaki “twit”i yazdı.
Bu yazıda ben ona eski bir olayı hatırlatacağım.
İBBŞT tarafından sahnelenen Mefisto oyunu ile ilgili yazımı
30 Aralık 2009 tarihinde yayımladım. Üstün Akmen oyun eleştirisini 1 Nisan 2010
tarihinde yayımladı.
Üstün Akmen’in eleştirisini okuduktan sonra kendisine şu
mesajı gönderdim: (4 Nisan 2010)
“Sayın Üstün Akmen,
1 Nisan 2010 tarihinde
Tiyatro Dünyası’nda yayımlanan Mefisto eleştirinizi okudum.
Bir yazı hazırladım.
Ancak , yazıyı blogumda yayımlamadan önce “dinlendirirken” bu satırlarla düşüncelerimi sizinle
paylaşmanın daha doğru olacağını düşündüm.
Bunun en önemli
nedeni sizin , öncelikle “100 Yazıda
Düşüncelerimi Paylaştım – “Eleştiren” , “Eleştirmen”” başlıklı yazımda “Bazıları mesleğin temel taşlarını dizmiş ve
mesleği saygınlaştırmış” cümlesindeki anlam çerçevesinde algılananların en başında gelmeniz ve
TEB’in Başkanı olmanızdır.
Yazınızdaki , kendi
blogumda 30 Aralık 2009 tarihinde yayımladığım
“MEFİSTO - İstanbul B.Belediyesi Şehir Tiyatroları” başlıklı yazımdaki
bazı düşüncelere cevap gibi algılanmaya açık ifadeleriniz yanında yazımdaki
bazı cümlelerin “bire bir” tersi ile kurulmuş
“ Geçmişe uyarlanan tarih
kuramını geleceğe yönelterek çözüm üretmeye çalışırken: “Tarih tekerrürden
ibarettir, dolayısıyla tarih yenilenebilir" deyip tuzağa düşmüyor, aksine:
“Tarih değil, tekerrür eden hatalardır” görüşünü benimsiyor. Çözümü bulmuş gibi
yapmak yerine, var olan çözümü gözler önüne seriyor” şeklindeki ifadeleriniz beni çok şaşırttı.
Elbetteki TEB Başkanı’nın yazıyı okumasından ve de
nasıl olursa olsun cevap vermesinden
heyecan duyulur ama ben yukarıdaki
cümlelerinizden kaygı duyduğumu
; ayrıca neden böyle bir tercih
kullanmış olduğunuzu anlamakta
zorlandığımı belirtmek isterim.
Farklı düşüncelerin
farklı yöntem ve tekniklerle ifade
edilmesini teşvik etmek ; güvenilir bir değerlendirme kaynağının
oluşturulmasını ve geliştirilmesini sağlamak, etkinleştirmek için bu konuda
çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vererek tiyatro dünyasının
zenginleştirilebileceği gerçeği ile ilgili hususlarda bana katılacağınızı sanıyorum.
Düşünce ve gördüğünü
özgürce ifade etmekten başka bir amaç taşımayan yazılarıma gelen görüşler ve
yorumlardan (içinde TEB üyeleri de var) ortaya çıktığına göre yazılarıma olan ilginin temelinde, başlık ve
yazarın isminden içeriği hemen anlaşılan “klişe” ve tanıtım amaçlı
eleştirilerden bıkılmış olmasının da büyük bir rolü vardır.
Yazılarımı alışılmışın
dışında bulanların , yazılarımın yayımını engellenme girişimlerinden ve de
hakarete varan yorumlardan haberdar
mısınız bilmiyorum . Diğer yazılarım
için olduğu gibi Mefisto için de beni (düşüncelerimi değil ) “alaya alanlar”
mutlaka vardır.
Yukarıdaki gerçeklerin
ışığında ,TEB Başkanı olarak yazınızın içine “gömülü” cevap vermenizin
ötesinde, başka anlamlar yüklenebilecek bir söylem seçmenizden üzüntü duydum
ve sizin “imalı” yazınızın muhtemel algılanışına dikkatinizi çekmek için bu yazıyı yazdım.
Zira bu algılanışta
Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin ayrılmaz bir parçası olan
TEB’in Başkanı’nın –amacı ve niyeti olmasa da- tiyatro ile ilgili farklı düşüncelere tahammülsüzlüğün tarafı ve hatta yazı beğenmeyenlerin “sözcüsü” durumuna düşmesi ve de düşüncelerini özgürce açıklamaktan başka
niyet ve amacı olmayanın “karşısında”
olmasının üzüntü verici resmi vardır.
Bir başkasının “sesini kısmaya”, “ağzının payını vermeye” prim verir
gibi algılanabilecek sözlerin, TEB Başkanı’nın kaleminden çıkmış görünmesi
başkalarına cesaret verecek ve örnek olacaktır.
Mefisto eleştirinizin
yarattığı görüntünün bu haliyle kalmasına gönlüm razı değildir.
Saygılarımla.”
TEB Başkanı, eleştiri dünyasında “yeni” benim gibi birine
karşı tavır alıyor, bunu açıkça göstermek yerine benim cümlelerimin “tersi”ni
kullanarak aklınca gizli gizli haddimi bildiriyordu. Takdir ederseniz ki bu “had
bildirme”yi sıradan bir okurun anlaması mümkün değildi ama her iki yazıyı da
okuyan oyunun yönetmeni ve oyuncuları durumu fark edeceklerdi. Yani TEB Başkanı,
bana haddimi bildirerek yönetmen ve oyuncuların tarafında yer aldığını
gösteriyor, onların avukatlığına savunuyordu ve belki de alkışlarını alıyordu.
Ben o zaman ilk defa eleştirmenler ile tiyatrocular arasında nasıl bir ilişki
olduğunu idrak ettim. Ama bana tuhaf gelen bu “yer altı ilişkisi”ni öncelikle
TEB Başkanı’na yakıştıramadım. Düşüncelerimi haklı çıkaran ifade, Üstün Akmen’in
bana yazdığı cevabın içindeydi. Akmen “bu
düşüncelerin Melih Anık'ın oyun ile yorumunun tersi olduğu dipnotunu düşmeyi
düşünmüş olmam, ancak her ne halse yazı yayına girerken unuttuğum, atladığım
için...Hakkımda düşündüklerinizi hak etmediğime inandığım için üzüldüm, ama
gene de sizi üzdüğüm için özür/ler diliyorum” diyordu. Yani üstün Akmen
yaptığını “her ne halse unutmak, atlamak” ile açıklıyordu.
Ben kendisine “Benimle paylaştığınız cevabınızın bu durumu ortadan kaldırmayacağını
belirtmekten üzgünüm” diyerek aslında yapılan hataların yapıldığı yerde
düzeltilmesi gerektiğini hatırlattım. Üstün
Akmen hiçbir düzeltme yapmak gereği duymadı. Ben ise o gün hazırladığım yazımı
yayımlamadım. Düşmanlık etmek, polemik
yapmak istesem çoktan yayımlardım. Bugün(4 Mayıs 2013) yayımladım. (http://melihanik.blogspot.com/2013/05/iki-renkli-yaz-mefisto-melih-ank30.html)
Hırsıma gelince, Üstün Akmen’in şimdi sıkı sıkı sarıldığı
koltukların çok daha büyüklerini ben çoktan geçtim. Tiyatro camiasında olmak istediğim bir pozisyon ve
beklentim yok. Yazı yazmak bana keyif veren bir uğraş. Keyfimin tadını çıkarmak istiyorum. Keyfimi kaçıran olursa cevabını alır.
Benim anlayışıma göre “düşmanlık”, “arkadan ve sinsice” yapılır. Üstün Akmen Mefisto yazısında bunu yapmıştır, şimdi de "dokundurmalarla" yapmaya devam etmektedir. Adil olması gereken jüri kararlarını ise okurun takdirine bırakıyorum. Zira adil olmayan karara neden olmak aslında hak edene düşmanlık yapmak anlamına gelir.
Zaman içinde Üstün Akmen’i övdüğüm gibi yerdiğim yazılar da
yazdım. “İntihal” yapan, “AKM’yi işgal edeceğim” deyip vazgeçen bir
eleştirmenin TEB Başkanı olarak kalamayacağını defalarca söyledim. Hem de AÇIK
AÇIK … Onun yaptığı gibi sinsice değil. Aslında ona “dostça” söylüyorum
anlamıyor. Şimdi de jüriden jüriye koşarak saçma sapan kararlara imza atıyor.
Sumru Yavrucuk Olayı ise Üstün Akmen’in gerçek yüzünü ortaya koyacak.
Ancak Üstün Akmen beni “saldırgan, düşmanca işler yapan
polemikçi ve hırslı biri “gibi göstererek
kendini savunmaya çalışıyor. Bu bile
onun ne kadar çaresiz kaldığını
gösteriyor.
Daha fazla zarar vermeden ve görmeden TEB Başkanlığı’ndan ve tüm jürilerden istifa etmesi gerekir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder