Aslında yazıp yazmamakta tereddüt içineydim kararımın
netleşmesine İlkay Akdağlı neden oldu.
" SEYİRCİ
NEREDE?" diye sormak yerine "BİZ NİYE GETİREMEDİK?" demek daha
doğru olmaz mı?” diye twit yazdım, İlkay Dağlı “Olur. başka?” diye yazdı
bana. Yazdığım ‘twit’in onu rahatsız etmiş
olduğunu hissettim.
Bu âlemi takip edenler, benim Genco Erkal’in yazdığı ‘twit’e
(“Bu
kadar mıyız? Bu kadar mıydık? Bu kadar mı olmalıydık? Peki bunca yıldır hizmet
verdiğimiz seyircilerimiz nerede? Hiç mi umurlarında değil”) gönderme yaptığımı
anladılar tabii ki.
Eski defterlerime baktım. ‘Kerem Gibi’yi 7 Şubat 1976 saat
15’de Ümit Sahnesi Dostlar Tiyatrosu’nda seyretmişim. (Ümit Sahnesi, Samanyolu
Sokak’ta idi, KAPANDI.) O günlerde seyrettiğim
her oyun için kısa/uzun notlar düşerdim defterime, o oyun için “Tabii!
Genco Erkal gene ‘Büyük’tü” demişim. Genco Erkal benim için bu gün de ‘büyük’.
Kaç nesil onunla büyüdü, içindeki duyguları isimlendirdi. O, hâlâ coşkuyu, umudu, kavgayı, isyanı
canlı tutuyor. Belki bugün geçmişteki
kadar sık seyretmiyor oluşum 1976 yılının 7 Şubat’ında salondan çıkarken içimde
yeşeren dünyayı değiştirme tutkusunun aradan geçen 40 yıl içinde ülkemde
yaşananlara ve tiyatroya bakarak soldu solacak kıvamda olmasından kaynaklanıyor,
KİŞİSEL bir şey! Ben Genco Erkal’in “bunca yıldır hizmet verdiği seyircilerden
biriyim”, kendisine çok şey borçluyum
ve/ama tiyatroya ait olan her şey
“umurumda”. Üstün Akmen gibi “ben oradaydım” demedim ama
çoğu eylemin yanında/yakınındaydım. Bu yazıyı “dertleşme” olarak kabul edin.
Eski defterleri karıştırırken 7 Nisan 1976 saat 21:30’da
Aksaray Nejat Uygur Tiyatrosu’nda TIRT isimli oyunu seyrettiğimi “buldum”. O
oyun içinde şunları yazmışım: “N.Uygur’un
tiyatro anlayışı nedir? Kime ve nasıl ne yapmak ister? Tiyatro demiyorum çünkü
bu akşamki oyunu-gösterisi, saçmalığı- hiçbir şeydir. Elhak güldürmek ister.
Ama nasıl? Bir de bir mesajı vardır,oyunun sonunda “slide”larla vermek istediği.
Ama ne etki yapmıştır bu seyirci üzerinde? Seyirci kıçını tutan
Columbo’yu,”Andin (anladın) mi?” diyen
oğlu, N.Uygur’un Petroçelli ve Colombo’yu
nasıl taklit ettiğini hatırlamaktadır. Salonu doludur. Tiyatronun bu denli hafife alındığını görmedim. Çok yetenekli bir halk oyuncusudur N.Uygur ama
kendine yazık etmektedir.”
Aynı yıl iki ay arayla iki farklı tiyatroyu seyrettiğim
gözden kaçmasın lütfen. Benim hangi tür tiyatroyu sevdiğim, beğendiğimi yukarıdaki
satırlar gösteriyor. Şunu itiraf etmeliyim ki N.Uygur seyirciyi Genco Erkal’den çok daha iyi tanıyormuş. Şimdi onun bilinçli olarak öyle yaptığını düşünüyorum. Benim(bizim
neslin) tiyatroya nasıl baktığı da ortaya çıkıyor bu arada. O günkü fikirlerim değişti. Bugün de Nejat
Uygur Tiyatrosu’ndan keyif alacağımı söyleyemem ama o tiyatronun, Türkiye’nin
bir gerçeği ve gerekliliği olduğunu söylemek istiyorum. Son günlerde bu yazıyı
yazacağımdan habersiz, 'youtube’da Nejat Uygur’un bazı oyunlarını seyrettim. Onu
çok takdir ettim. O Karagöz, Dümbüllü geleneğinin devamı. Halkı çok iyi
tanıyor. Padişah’ın ‘nedim’i gibi hem
nalına hem mıhına çekici vurma ayrıcalığında olan biri. O bu "ayrıcalığı" kendi almış. En ciddi şeyleri
ciddiyetsizmiş gibi görünen zarf içinde söyleyen bir sanatçı, Batılıların “soytarı”sı gibi.
Tiyatromuzda Nejat Uygur(çok yaşasın) gibi hatırladığım başka oyuncular da var. Ulvi
Uraz, Muammer Karaca, Toto Karaca, Suna Pekuysal, Kemal Sunal , Münir Özkul(çok
yaşasın). Onların yaptıkları incelenmiş midir acaba? Kemal Sunal’ın kendi
filmleri ile ilgili bir tez yazdığını duymuştum. Başbakanlar, bakanlar onlarla aynı fotoğrafta olmak
istediler hep. Çünkü örneğin Nejat Uygur’un yanında görünen politikacı, halka hoş
geliyordu. O tiyatrocular da politikacılara nasıl davranılması gerektiğini iyi biliyordu, onlara "yapışmadılar". Parti başkanları,
politikacılar Mevlâna’da Hacı Bektaş Veli’de “birleşiyor”. Zira tüm bu BÜYÜK insanların
değerini halk takdir ediyor, onlar halkın korumasında. Çünkü onlar halkın dili,
koruyucusu, sözcüsü olmuşlar. “İnsanı
insanla insana anlatma sanatı” olan tiyatro, üzerinde oturduğu geleneği
unuttukça; içine sıkıştığı twitter
dünyasının sınırları ile aldandıkça yanlış saptamalar yapmaya devam edecek
sanırım. Bugün Genco Erkal “bunca
yıldır hizmet verdiğimiz seyircilerimiz nerede? Hiç mi umurlarında değil”
serzenişini yaparken aslında çok paylaşılan bir düşünceyi ifade ediyor ama
tiyatromuzda “peşinden gidilecek” Nejat Uygur’ların azaldığını(hadi “yok oldu”
demeyeyim) görmüyor mu? Hatta tiyatronun bileşik kaplar misali farklı türlerden
beslendiğini bilmiyor mu?
Tiyatronun Taksim eyleminden bahseden medya, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili
Gürsel Tekin’in yanı sıra aralarında Metin Uca, Orhan Aydın, Nedim Saban,
Levent Üzümcü, Ayşe Emel Mesci, Ataol
Behramoğlu, Bedri Baykam, Işık Yenersu, Yücel Erten, Levent üzümcü, Serdar
Orçin, Erdem Akakçe, Ragıp Yavuz, Levent Kazak, Genco Erkal, Zafer Algöz, Tülay
Günal, Ali Düşenkalkar’ın eyleme katıldıklarını yazıyor. Bu liste bir
kutuplaşmanın göstergesi değil mi? Siz bu isimlerin yanında (varsa bile) karşıt
görüşten insanların da olduğunu düşünür müsünüz? Bunu düşünememek bile bir
ayrışmanın olduğunu göstermez mi? Tabii ki bir "kısım tiyatrocu DT’na sahip
çıkıyor, diğerleri hükümetin peşine takılmış" denilebilir. Haklı olabilirler. Ama
yukarıdaki isimler o gün dışında bir
araya gelip DT’nın ne olması gerektiğini tartışıp ya da başkaları tarafından hazırlanmış
bir taslağın altına imza atmışlar mı? Yani eylem güzel de eylemin elle tutulur
bir “temel belgesi” var mı? Ben “satamazsınız” denilip “satılan”ları, “yıkamazsınız”
denilip “yıkılanları”, “kapatamazsınız” denilip” “kapatılanları” çok gördüm. Bence
hepsinde ortak olan şey aynıydı: hazırlıksızlık ve de fikrî takip eksikliği. Maalesef
arada bir eylem yaparak işler istediğimiz gibi olmuyor. Hatta hesapsız yapılan eylemler,
gücü gösterecek yerde güçsüzlüğü afişe ediyor.
“İnsana insanı insanla anlatan sanat” olan
tiyatronun hiçbir meslek dalında olmayan gücü olan “seyirci” ile iletişimi nasıl? Seyirci
tiyatronun kendi içinde parça parça olduğunu görmüyor mu? DT’nın kitap olan kavgalarını
okumadı mı? “Kutsal tartışmaları” duymayan mı kaldı? RT’lerin bile bir "hesap
kitap işi" olduğu belli değil mi? Tiyatrocu, meslektaşının oyununa “ürkünç”
derken utanmıyor ama yaptığının kendi bindiği dalı kesmek olduğunu da mı
anlamıyor? Kendi mesleği onu uyarmıyor mu? Taksim’de “DT kapanmasın” nutukları atan tiyatrocu, “DT kapansın” diyenin sahnesinde nasıl tiyatro yapabiliyor? Tiyatro ödüllerinin YOZLAŞTIĞI
görülmüyor mu? Eleştirinin değersizleştiği bilinmiyor mu? Tiyatrocu salonu terk
edenleri görmüyor mu? Kendisini ayakta alkışlayanların da iki saat için onunla
hem fikir olduğunu; tiyatronun “iz” bırakmadığını, gündem yaratamadığını
anlamıyor mu? Ve en acısı bu ülkede, 77 milyonluk bu ülkede
tiyatro seyircisinin ancak ve abartarak 1 milyon kadar olduğundan da mı
habersiz? Neden bu bir milyon iki, üç, on, milyon olmuyor? Bunun nedeni sadece yasalar, sanat sevmeyen
iktidarlar mı? TBMM’de görev yapan tiyatrocu milletvekillerinin, bir şairin başbakan olduğu(büyük bir şanstı) dönemlerden tiyatro
için kalan ne? Halkın desteği olmazsa hiçbir
şeyin değişmeyeceğini anlamıyor musunuz? Emin olun sağlıklı BİR Nejat Uygur o
gün Taksim’i doldurur ve de Tünel’e kadar yürürdü. Siz ise yönünüzü çevirip AKM’ne yürüdünüz.
Birisi de bunu twitler yazarak “kutsamış”. Oysa o kadar tiyatrocu, eylemi
sonlandırıp, her biri dağarcığından
bir tirat bir hikâye çıkarıp söyleyerek çevresinde toplanan on seyirciyle kol kola
Tünel’e yürüyemez miydi? Bir kaçınız Atatürk’ün heykeli yanındaki bir taşa
çıkıp bir şiir, deyiş okusanız emin olun polis bile "biberi kenara koyup" seyirciniz olurdu. Tiyatro gücünü
halktan almazsa eylem yönünü değiştirir. Yâni sanatın dokunulmazlığının
garantisi halktır. Halkın arkasında durduğu sanatın, oyuncunun önünde
politikacılar da eğilir ve onlarla aynı “fotoğraf”ın içine girmek ister, MECBUREN.
“Peki bunca yıldır hizmet verdiğimiz seyircilerimiz nerede?” demeden
önce düşünmek gerekir. En acısı “diyetini
istemek”tir. Ömer Seyfettin’i biliyor bu
halk!
Umarım “Başka?”nın cevabını verebilmişimdir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder