Birkaç haftadır olanları paylaşmak için bu yazıyı yazdım.
Eminim gözünüzden kaçmıştır.. Öyle öyle.. Bilseniz itiraz edersiniz, bilirim.
Bahtiyar Engin jürilerin bedava oyun seyretmeleri üzerine birkaç
“twit” yazdı ve “ödül jürileri bundan sonra bilet alarak oyun
seyretsin” dedi.
Nedim Saban ertesi hafta yazısında “jürilerin oyunları bilet alarak seyretmesini”
önerdi.
Bahtiyar Engin’in “twit”ine karşılık ben yaklaşık bir yıl
önce yazdığım bir yazının linkini “twit”ledim. O yazıda ben oy vereceklerin
oylarının yanına biletlerini de eklemelerini; ödül değerlendirmelerinin başvuru
esasına göre yapılmasının doğru olacağını yazmıştım.
Nedim Saban ertesi haftadaki yazısında “ödüller için başvuru yapılmasını”
önerdi.
“Ne var bunda? Herkes aynı şeyi düşünemez mi?” diyenler olacaktır.
“Nedim
Saban da düşünmüş ve doğruyu bulmuş ve de yazmış.” “Hem Nedim Saban Birgün gibi bir gazetedeki
köşesinden fikirleri topluma mal ediyor. Fikir önemli, kime ait olduğunun ne
önemi var” diyenler de çıkabilir. Ben de ilk iki hafta durdum bu
yüzden.
Bugün Nedim Saban “twit”lerinde gazetedeki yazısından
bahsetmiş. Ben Birgün okuyucusu değilim. Birgün’ün bugün yazdığı “twit” de gazeteyi almak
için beni ikna etmez. Zaten orada çıkan tiyatro yazıları ertesi gün her yerde
dolaşıyor. Markete gittiğimde Birgün’ün “Sahne’den” sayfasına baktım ve Nedim Saban’ın
yazısını taradım. Bugünün yazısı “Bir kişi aynı anda üç ayrı jüride olmamalı”
önerisini içeriyor. Ne tesadüf ki bu konu da benim geçen hafta attığım “twit”lerin
ana konusu. Son bir hafta içinde Sumru
Yavrucuk Olayı’nı deşmeye çalışıyorum. Perdenin arkasını aralamaya
çalışıyorum. Nedim Saban bu “konuya “girmemiş, kenarından dolaşmış. Ben henüz
açıklamadım. “Twit” yazıp açıklasam belki
onu da kaynağına aldırmadan kendininmiş
gibi “yazar”. “Yazsın ne olacak”
diyenleriniz var mutlaka.
“Twit”lerimizde ortaya attığımız fikirler nedeniyle Bahtiyar
Engin, Üstün Akmen tarafından nerdeyse azarlanmışken, ben Üstün Akmen tarafından “saldırgan, düşman ve hırslı olmakla” ile suçlanmışken hiç böyle bir mücadeleye girmeden, “kötü kişi” olmadan o fikirlere sahip çıkmak
nasıl bir davranıştır? “RT edenlere” gerçeği açıklamamak, “tebrikleri kabul etmek”, fikirlerin asıl sahibinden bahsetmemek
nasıl bir dünya görüşünü yansıtır? Nedim Saban başka fikirleri alıp kendininmiş
gibi ortaya atıyor ve başkaları “Nedim Saban’ın fikrine destek olmalı”
deyince “o fikir benim değil şunundur“ demiyor, “RT ediyor”. Buna artık
eminim. (Allah için konuyla ilgili benim yazdığım birkaç twiti de “RT etti”.
Nedim Saban çoooookkkk hoşgörülü..) Zira
bugünkü gazete yazısında Üstün Akmen ile arasını bozmayacak bir üslup
ile yaptıklarını ona “yakıştırmıyor” ve “Lions
adayları konusunda yazacağını söylediği yazıyı heyecanla beklediğini”
yazıyor. Ama Üstün Akmen benimle “twitleşmesinin” sonunu “en
kısa zamanda köşemde yazacağım” diye bana yazdığı twitle bitirmişti. Nedim Saban o “söz verilen”
yazıdan bahsederek aslında benim twit ve yazılarımdan “ilham”landığını göstermiş oldu. Nedim Saban bir daha sormayacaktır
ya, “Üstün Abi, hani Lions ödüllerini
anlatan yazı yazacaktın?” diye sorarsa Üstün Akmen “Ne yazısı?” diyebilir . Zira
Üstün Akmen fotoğraflanmış “N’olmuş? Mahzuru mu var?”
twitlerinin sahibi, der der.. Yazıyı “unuttuğunu” sanıyorum
zaten.
Tiyatrocular Nedim
Saban’ın yaptığına “rol çalmak”
diyor. “Rol çalan” Nedim Saban,
Ali Poyrazoğlu’nun son oyunu Kaplumbağa için övücü “twit”ler yazmakla meşgul şu
sıralar. Poyrazoğlu’nun oyunu “şahane” bile olsa Nedim Saban övüyor diye ben düşünürüm, başkasının “twit”inden
aldı da yazıyor diye. Emre Koyuncuoğlu’nu “yenecek lokma” gören
Nedim Saban, tiyatromuzun “çınar”larından
Ali Poyrazoğlu’na aynı tavrı gösteremeyeceğini de biliyordur herhalde. Ben gösteremeyeceğini biliyorum
da…
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder