Kubilya Tunçer ile twitter’da yazıştık.
Tunçer “ödenekli tiyatrolar
12 ay tiyatro yapsın” düşüncesini “kamusal
bir görev.tabii ki 12 ay olmalı. hastane gibi,postane gibi” ifadeleri ile
savundu.
Ben bu hedefin sorgulanması ve pek
çok hususta durumun incelenmesi gerektiğini söyledim.Yazdığım twitler şunlar:
İşçi hakları,dünya
örnekleri,sahne ve kadro sayısı ilişkisi, seyirci ilgisi vb açılardan konuyu
düşünmüşsünüzdür. Paylaşır mısınız?
Yani önerinizin mutlaka bir işletme planı ve fizibilite
etüdü vardır. Tabii ki hukuksal gerekçeler ve sınırlamalar da önemli.
Tiyatro dünyasının sezon açılma ve kapanma ritüellerini de
unutmazsanız sevinirim.
Oyuncunun kendini yeniden şarj etmesi ve geliştirmesi de
önemli bir faktör.Düşüncelerinizi yazılı olarak paylaşmanız yararlı olur.
Görev tek taraflı bir yükümlülük değil. Görevi verenin
yükümlülükleri ne olacak?
Tiyatrocunun grev hakkı olacak mı? Oyun seçebilecek mi?
Görüşüne uygun olmayan oyunu reddedebilecek mi?
Yoksa ödenekli tiyatro askerlik gibi mi olacak?
Bence bu kadar kesin konuşmadan düşüncelerinizi etraflıca
yazsanız iyi olmaz mı?
Tiyatrocu doktor, hemşire, posta memuru değil.
Tiyatronun açık kalması ile tiyatrocunun çalışması ilintili ama
farklı konular:
Güzel bir konu. Kamu tiyatroları özelleştirilirken seyirciye
sorulsun mu? İzleyici hakkı kapsamında?
Öyle mi anladınız? Hayır ama farklı. Tiyatro da hastane ya da PTT değil .
Aynı soruyu ayrıntılı düşünmek gerek. önerinizi yerine
getirmek için başka konularda ne yapmak
gerekecek?
12 ay tiyatro yapılsın ama NASIL? Sizin bunu ayrıntılı
anlatmanızı istiyorum ben.
Yapılacaksa ne pahasına? Seyirci var mı? Masraflar nasıl
karşılanacak? Gelir gider nasıl olmalı?
7 ayın düzenlenmesinden memnun musunuz?
Ortaya attığım hususlar incelenmeden karar verilemez
Sanıyorum tiyatro somut konuşulmuyor.Dedikodu, kişisel yorum
vb şeylerle karar veriliyor.Oysa tiyatro bir endüstri
İşte soru bu? NASIL kapanmasın? Oyuncu bu işin bir ögesi.
Ekonomisini, sosyal etkileri düşünmek gerek.
Benim özellikle tiyatro dünyasında tanık olduğum(maalesef iş
hayatı da bundan farklı değildi) husus ifade edilen düşüncelerin niyet olarak
kaldığı ama sağlam dayanaklarının olmadığı yolunda. “Ödenekli tiyatrolar 12 ay
tiyatro yapmalı” önerisinin sosyo-ekonomik incelemesinin gerekli olduğunu
düşünüyorum. Öte yandan politik olarak inanılan şeyler var. “Ödenekli
tiyatrolarda çalışanlar yatıyor” inancının sağlam rakamlarla anlatılmış bir
raporunu görmedim. Bu inanç seviyesinde tekrar edilen bir siyasal bir söylem.
Mevcudun düzeltilmesi için tiyatro dünyasının birlikte oluşturduğu bir çözüm
önerisi de yok. Mevcudun düzeltilmesi mi yoksa yıkılıp yeniden yapılması mı
gerekiyor incelenmemiş. Herkes konuşuyor ama elde bir şey yok. Herkes bir şeye
inanmış ama inanılan şeyin raporu yok.
Galiba iş hayatında
tekrar ettiğimiz bir ifadeyi tekrar etmem gerekiyor: “Otağ keyfi sendromu” Keyifli bir yemek
üzerine son derece konforlu bir otağ içinde divan şiltelerine oturulmuş kahveler
içilirken memleketi kurtarma konuşmaları yapılıyor. Herkes aklına geleni “üfürüyor”.
Üzerinde daha önceden düşünülmemiş konularda çözüm önerileri oracıkta
öneriliyor. O gecenin sabahında hiçbir şey
düzelmemiş olarak herkes yeni bir geceye kadar aynı kalacak. Düşünceler çadırın içindeki havaya karışacak sonra da
uçup gidecek.
Herkes “üfürürken” biraz düşünsün. Düşüncelerini de yazsın. Ortaya
atılan şeyin, önceden düşünülmüş olduğunu anlayalım. Bu
kadar zor mu?
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder