2 Haziran 2013 Pazar

CNN-Penguen

Meslektaşlarımın pek çoğu benim anlatacaklarımı yaşamışlardır.

Türkiye’de bir otel yatırımı yapma kararı verilirken oteli kimin işleteceği çok önemlidir. Zira bu, bir uzmanlığın kullanılması yanında işleticinin dünya çapındaki ağından(müşteri potansiyelinden) yararlanma amacını taşır. O nedenle tasarımı sonuçlandırmadan önce otel zincirlerini ziyaret eder genellikle hepsinde mevcut olan ve “burnundan kıl aldırmaz” “baş mimar” ile görüşürsünüz. Baş mimar otelin standartlarını anlatır onların işletecekleri otelin nasıl bir mimari ve fonksiyonlara sahip olması gerektiğini dikte eder. Siz de İMF karşısındaki devlet memuru gibi içinizden geçenleri yüzünüze yansıtmamaya çalışarak dinlersiniz. Baş mimar oda büyüklüğünü, priz sayısı  ve yerleri gibi onlarca hususu belirtir. Örneğin odaya girer girmez, sol tarafta aydınlatma anahtarları döşemeden 51,5 cm yukarda olmalıdır. 51 olmaz, 52 olmaz.. Zira “bu otelin uzun yıllar sonucunda kazandığı tecrübenin sonucu oluşan bir standarttır”,  tartışılmaz bile. Size de not almak düşer. O görüşmede yanınızda otel fizibilitesi de vardır. Onu bırakırsınız. Baş mimar isteksizce alır ve yanına koyar.

Bir süre sonra baş mimar aracılarla size kendini hatırlatır. Bu fizibilitedeki rakamları sevdi demektir. Ama emin olmak ister. Otel fizibilitede gösterildiği gibi bir nakit akışı sağlayacak mıdır? İkinci toplantıda baş mimar ikna olmuş ise ki o anda gözleri Donald Amca’nın gözlerine benzer, otelin o meşhur standartları ikinci plana atılır. Odalar 3-4 m2, havuz 1-2 metre, bahçe 10-15 metre küçük olabilir. “Neden olmasın canım!” "Aydınlatma anahtarları da toleranslar içindedir zaten". Böylelikle yeni bir “standart”(?) oluşur. Bu yeni durumu hatırlatan bir ekleme, otelin ismine -genellikle otelin bulunduğu yere bakılarak- yapılır, “resort”, “agora”, “seaside”, “eagle” falan gibi. (Uydurduğum bu isimlere benzerlikler tesadüfidir) Bazen de yerel yatırımcının sessizleri alınmış soyadı eklenir dünya çapındaki otel zincirinin ismi yanına.

Ülkemizde son beş günde yaşananlara bakarak CNNTürk adıyla bilinen tv kanalının isminin değişmesi gerektiğini düşündüm. Muhtemelen “Türk” eki dünyaca marka olan CNN’e Türkiye’nin özelliklerini yansıtsın diye eklenmişti(başlangıçta).  Halkın  nasıl bir kararlılıkla sokağa çıktığını  görünce CNN yanındaki “Türk”, Türkiye’nin “ruhunu” anlatması bakımından anlamlı olabilir…..di.  Ancak kanalı yönetenlerin, o ruhu kavramadıkları, gazetecilik mesleğinin gereklerini yapmaktan çok uzak ve aciz oldukları, “sokak yanarken” kanalda penguenlerin hayatına ait belgesel yayımlamalarıyla ortaya çıktı. Bu bana “burnundan kıl aldırmayan” ve fizibilitedeki nakit akışı ile başı dönen "baş mimarı" ve de o çok ÜNLÜ ismine ek alan otel zincirini hatırlattı. Kanal yöneticilerinin  ve programcılarının aldıkları dolarları bırakıp gitmeleri olasılığına inanmadığım; hoş onlar gitse de ayrılanların koltukları soğumadan başkalarının koşarak o koltuklara oturacaklarına inandığım için bence kanalın isminde “ufak”(!) bir değişiklik yapılmasını ve kanalın isminin “CNN-PENGUEN” olmasını öneriyorum.


Melih Anık   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder