Meslektaşlarımın pek çoğu benim anlatacaklarımı
yaşamışlardır.
Türkiye’de bir otel yatırımı yapma kararı verilirken oteli
kimin işleteceği çok önemlidir. Zira bu, bir uzmanlığın kullanılması yanında işleticinin
dünya çapındaki ağından(müşteri potansiyelinden) yararlanma amacını taşır. O
nedenle tasarımı sonuçlandırmadan önce otel zincirlerini ziyaret eder
genellikle hepsinde mevcut olan ve “burnundan kıl aldırmaz” “baş mimar” ile
görüşürsünüz. Baş mimar otelin standartlarını anlatır onların işletecekleri
otelin nasıl bir mimari ve fonksiyonlara sahip olması gerektiğini dikte eder. Siz de İMF
karşısındaki devlet memuru gibi içinizden geçenleri yüzünüze yansıtmamaya
çalışarak dinlersiniz. Baş mimar oda büyüklüğünü, priz sayısı ve yerleri gibi onlarca hususu belirtir. Örneğin
odaya girer girmez, sol tarafta aydınlatma anahtarları döşemeden 51,5 cm
yukarda olmalıdır. 51 olmaz, 52 olmaz.. Zira “bu otelin uzun yıllar sonucunda
kazandığı tecrübenin sonucu oluşan bir standarttır”, tartışılmaz
bile. Size de not almak düşer. O görüşmede yanınızda otel fizibilitesi de
vardır. Onu bırakırsınız. Baş mimar isteksizce alır ve yanına koyar.
Bir süre sonra baş mimar aracılarla size kendini hatırlatır.
Bu fizibilitedeki rakamları sevdi demektir. Ama emin olmak ister. Otel fizibilitede
gösterildiği gibi bir nakit akışı sağlayacak mıdır? İkinci toplantıda baş mimar
ikna olmuş ise ki o anda gözleri Donald Amca’nın gözlerine benzer, otelin o
meşhur standartları ikinci plana atılır. Odalar 3-4 m2, havuz 1-2 metre, bahçe
10-15 metre küçük olabilir. “Neden olmasın canım!” "Aydınlatma anahtarları da
toleranslar içindedir zaten". Böylelikle yeni bir “standart”(?) oluşur. Bu yeni durumu
hatırlatan bir ekleme, otelin ismine -genellikle otelin bulunduğu yere
bakılarak- yapılır, “resort”, “agora”, “seaside”, “eagle” falan gibi. (Uydurduğum
bu isimlere benzerlikler tesadüfidir) Bazen de yerel yatırımcının sessizleri
alınmış soyadı eklenir dünya çapındaki otel zincirinin ismi yanına.
Ülkemizde son beş günde yaşananlara bakarak CNNTürk adıyla bilinen tv kanalının
isminin değişmesi gerektiğini düşündüm. Muhtemelen “Türk” eki dünyaca marka
olan CNN’e Türkiye’nin özelliklerini yansıtsın diye eklenmişti(başlangıçta). Halkın nasıl bir kararlılıkla
sokağa çıktığını görünce CNN yanındaki “Türk”, Türkiye’nin “ruhunu” anlatması
bakımından anlamlı olabilir…..di. Ancak
kanalı yönetenlerin, o ruhu kavramadıkları, gazetecilik mesleğinin gereklerini
yapmaktan çok uzak ve aciz oldukları, “sokak yanarken” kanalda penguenlerin
hayatına ait belgesel yayımlamalarıyla ortaya çıktı. Bu bana “burnundan kıl
aldırmayan” ve fizibilitedeki nakit akışı ile başı dönen "baş mimarı" ve de o çok ÜNLÜ
ismine ek alan otel zincirini hatırlattı. Kanal yöneticilerinin ve programcılarının aldıkları dolarları
bırakıp gitmeleri olasılığına inanmadığım; hoş onlar gitse de ayrılanların
koltukları soğumadan başkalarının koşarak o koltuklara oturacaklarına inandığım
için bence kanalın isminde “ufak”(!) bir değişiklik yapılmasını ve kanalın
isminin “CNN-PENGUEN” olmasını
öneriyorum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder