Eski yapıların yenilenme projelerinde, zaman içinde ortaya
çıkan yeni standartlar ve ihtiyaçlar nedeniyle farklılıklar olması bir
zorunluluktur. Bu nedenle örneğin özgün kat yüksekliği 3 metre olan bir yapıda
havalandırma kanalları, tesisatlar nedeniyle kat yüksekliğinin en az 5 metreye
çıkarılması gerekir. Bu yüzden yenilenmiş yapı, özgün hali gibi iki kat olsa da
yüksekliği 6 metre yerine en az 10 metre olur. Yıkılıp yeniden yapılan ve
cepheleri “replica” olan Beyoğlu Demirören
binasında bu durumun olduğunu hissediyorum. Özgün cephe resimleri ile
karşılaştırıldığında yeni bina dış cephe olarak eskiye benzerlik göstermekle
birlikte daha büyüktür(sanki). Bunu hemen yanındaki Cercle d’Orient Binası ile
karşılaştırırsanız daha iyi anlarsınız. (Fotoğraf aşağıda) Demirören Binası’nın çatı yüksekliği şu
anda Cercle d’Orient’in üstündedir. Korkarım şu anda Emek'i "taşıyarak"(?) inşa edilmekte olan Cercle d’Orient’in cephesi de “büyütülecek” ve çatı yüksekliği
yanındaki Demirören Binası’na yaklaşacaktır. İşte bu İstiklâl Caddesi üzerinde
sokak genişliği ile uyumlu bir ilişki içinde olan düzeni bozacak ve yeni yapılar “deve
dişi” gibi duracaktır. (Demirören Binası’nın durduğu gibi) Bu eğilim devam
ederse İstiklal Caddesi “boğulacaktır”.
Bir anımı paylaşmak isterim. Konut olarak tasarlanmış ve
kabası bitmiş bir inşaatın sahibi, finansal dar boğaza düşmüş para arıyordu.
Kendisine bu olanağı sağlayabileceğimi söyledim ama öğrenmek istediğim konut
yapmaya nasıl karar vermiş olduğu idi. “Çevreye baktım iyi fiyatlarla konut
satılıyordu” dedi. Ama bir iddiası vardı, bina “her şey” olarak
kullanılabilirdi(!) Hastane? Tabii. Oysa asansör boşlukları hastane için düzenlenmemişti.
Okul? Tabii. Oysa odalar sınıf büyüklüğüne uygun standartta değildi. Otel? Neden
olmasın! Oysa o yapı otel olursa farklı büyüklükleri olan odaları satmak
zorunda kalacaktı ayrıca asansör boyutları ve sayıları otel trafiğini kaldırmıyordu. Ofis binası? Pekâla
olur. Kat yükseklikleri teknik alt yapıya yeterli değildi. Tabii ki hepsinin
farklı otopark, havalandırma, merdiven ihtiyaçlarının olduğunu söylemem
gereksiz. Bina yapımı bir bilim işidir.
Yukarıdaki örneği Topçu Kışlası ile ilgili olarak bir fikir
vermesi açısından paylaştım. Önce şeklen yapalım ona bir işlev veririz anlayışı
bana çok da doğru gelmiyor. Zaten değişen çağ ihtiyaçları onu ilk yapıldığı tarihteki gibi yapmaya olanak vermeyecektir, sadece görünüşü benzetilebilir. Yapılar onlara verilecek işleve göre tasarlanır. İşlev
şekli belirler, şekil işlevi değil. Bu nedenle kullanım raporu belirlendikten
sonra yapının teknik ihtiyaçlara göre tasarlanması ve çevreye vereceği ek
yüklerin hesap edilmesi zorunludur. (Çevrecilik sadece ağaçları korumak
değildir.) Örneğin bu yapı için ihtiyaç olan trafo, “soğutma” yapıları nereye
yerleştirilecektir? Topçu Kışlası’nın
yaratacağı trafik akışının etki alanı, çevresel oksijen ihtiyacı, ilave yaratılacak egzoz gazı ve gürültü seviyesi, hava akımları, yeşil alan, otopark ihtiyacı ve konumu, yapının altından geçen metro
yapısı ile olan ilişkisinin de dikkate alınması gerektiği kanısındayım. Topçu Kışlası'nın özgün halinin de bu açıdan irdelenmesi gerektiği kanısındayım. Ayrıca Topçu Kışlası'nın Beyoğlu ve o bölgedeki özel mülkler üzerindeki ekonomik tesirleri de dikkate alınmalıdır.
Mesleğimi yaparken meslekten gelmeyenlerin projeyi üç boyutlu olarak; en
sonunda ortaya çıkacak binanın işgal edeceği alanı hayâl edemediklerini çok
gördüm. İnşaat belli bir boyuta geldiğinde şaşıranları da gördüm. Bu nedenle
maket ve animasyonlarla yatırımcıya ne ile karşılaşacaklarını anlatmaya
çalıştım. Gene de örneğin temel kazıkları tamamlanmış bir binada yatırımcının
üst yapıyı kazık çakılmamış alanları da kapsayacak şekilde büyütme isteği ve
zorlaması ile karşılaştım. Bugün medyada
karşıma çıkan tartışmalarda yapılması istenen Topçu Kışlası’nın o meydanda
nasıl bir yerleşime neden olacağının çok da anlaşılmış olmadığını görüyorum. Bu
nedenlerle Topçu Kışlası’nın gerçek boyutları ile sahaya aplike edilmesi çok
yararlı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder