9 Nisan 2013 akşamı CNNTürk’de yayımlanan Aykırı Sorular’ın
misafiri sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’dı. Atilla Dorsay Sabah Gazetesi’ndeki
köşesini ve eleştirmenliği bıraktığını açıklamış ve bir veda yazısı yazdıktan
sonra CNNTürk’e gelmişti. Hepimiz çok
üzüldük. Böyle birikimli bir aydının fikirlerini paylaşmaması kültür hayatımız
için büyük bir kayıp olacaktı. Atilla Dorsay Emek Sineması’nın yıkımına karşı
çıkıyordu. Emek Sineması’nın “mevcut
yerinde restore edilerek korunmasını” savunuyordu. Ya da hepimiz öyle
sanmıştık.
Benim bildiğim Enver Aysever CHP’de görev almış sol eğilimli bir gazeteci,
aydın. Canlı yayında şirket ile eleştirmen arasında randevu aracılığı yaptı.
Programını bir iş ilişkisi için kullandı ki ben bir ara "editoryal" bir program seyrediyorum gibi hissettim. Aysever, bu arada misafirini de korumadı. Onu
izleyicilerin gözü önünde ne söylediğini bilmez durumuna düşürdü. Belki de Aykırı Sorular’ın amacı buydu. Ama bir aydını o hep algılanan aydın tipine dönüştürdü, takdim etti. Zaten zihinlerde var olanı canlandırdı.
Atilla Dorsay bana “Türk
aydını tipi”nin çok rastlanan bir örneği olarak gözüktü. Konuya yeterince hâkim olmadan, bir heyecanla kalkıp sonra
ne yaptığını fark edip “tornistan” yolunu arayan aydın tipi.
Daha yakın geçmişte Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin de içinde bulunduğu İstanbul Kongre Merkezi’nin kiralanması ihalesi sırasında da aydınlarımız bir iddianın peşine takılmışlar ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin tiyatroya kapatılacağı haberini yaymışlardı. Haberi çıkaran aydınla temasa geçtiğimde ihale dosyasını görmediğini orada yazanları okumadığını anlamıştım. Kendim bizzat ilgili daireye giderek dosyayı inceledim ve iddia edilen gibi bir durumu olmadığını anladım. Haberi çıkaran o aydına bilgi verdim. İhale yapıldı merkez kiralandı. Olay bir süre sonra sessizce kapandı. O tarihten bu yana geçen bir yılı aşkın süredir Muhsin Ertuğrul Sahnesi iddiaların aksine tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Bana daha da garip gelen şey toplumda aydın sayılan kalabalık bir topluluğun o aydına inanarak sosyal medyada destek vermeleri idi. Onlar da kendi gözleri ile görmedikleri bir şey hakkında güvendikleri o aydının peşine takılmışlardı. Ama bence asıl önemli olan bu tür sonu “fos” çıkan girişimler, “aydın güvenirliğini” de ortadan kaldırıyor; aydın, “yalancı çoban” gibi algılanmaya başlıyor. Benim yaşımda olanlar önce “Köprüyü yaptırmam” sonra “sattırmam” tartışmalarını hatırlarlar mutlaka. “Sosyalist görüş neden kaybetti” derseniz ben zaman içinde yanlışlığı anlaşılan bu tür hesapsız "çıkış"lar yüzünden derim. Bugün de aynı anlayış devam ediyor hâlâ.
Dün(9 Nisan2013) 350 sinemacı ve aydın bir çağrı yaparak “Emek
Sineması’nın mevcut yerinde restore edilerek korunması” için yayımlanan
bir bildiriye imza verdi. Görünen odur ki atı alan Üsküdar’ı geçti ve Emek çatıya
taşınacak. Şimdi asıl merakım Emek-Çatı açıldıktan sonra orada festival ve ödül
töreni yapılacak mı, yapılırsa bu 350 aydın o salonda film seyredip ödül
alacaklar mı? Bence 2 yıl içinde her şey unutulur. O aydınların pek çoğunun
ıslatılıp, gazlandığı ve tartaklandığı
hoş(!) bir "eylem anısı" olarak kalır. Zira bizde fikri takip yok. Ne imza veren
utanır ne onların imza verdiğini hatırlayan çıkar. Çıksa bile o zaman, yeni bir ikna
edici(?) “argüman” bulunur mutlaka.
Gelelim Emek’in çatıya taşınması ile ilgili meselenin teknik
sorunlarına. İnşaatçı şirket yetkilileri buna teknik bir isim takmışlar, “moving”
diye. Arada bir "restore edeceğiz" diyorlar ki bu da bir toplumla iyi geçinme" taktiği. Restorasyon mevcut yerde yapılan bir işlemdir oysa bunlar çatıya taşıyor mekanı. İlk okuyuşumda ne ola ki dedim
kendime. Koca Emek nasıl “move”(yer değiştirme) edilecek? Tahmin ettiğim gibi
mevcut süsler toplanabildiği kadar toplanacak, toplanamayanların(bu arada büyük
bir kısmı parçalanacak) “replika”ları
yapılmak üzere fotoğrafları çekilecek, bina yıkılıp belirlenen kotta yeniden
inşa edilecek ve Emek’ten geriye elde sağlam kalanlar yeniden monte edilecek.
Tecrübeme istinaden söylüyorum “replika” orijinalden fazla olacak. Gelelim o
salona nasıl ulaşılacağına. Yürüyen merdiven ve asansörlerle. Asansör
kapasitesi bir festival yoğunluğuna yetmeyecek. O salona dekor taşımak işkence
olacak ya da taşınmayacak. Onlar “pasaj” diyor(ki bence bu ‘beyaz yalan’)
ben bir AVM içinden yukarı çıkılacak diyorum. Zira 11(cep) sinema salonu ve bir
Emek’i olan kompleksin işletilmesi için gelire ihtiyaç var. O
da kira ve satış gelirlerinden elde edilecek. Ama şimdiden söyleyebilirim ki
11(cep) sineması sırayla dükkan vb gelir getirici alanlara
dönüşecek. Rantın bu kadar yüksek olduğu bir bölgede hiç bir yatırımcı elde edebileceği gelirden vazgeçmek istemez. Bu tür mekanlar da kendini bile kurtarmaz. Akıllı yatırımcı Demirören gibi yapar. Demirören AVM’ne bir bakın. Bırakın Saray
Sineması’nı kamunun kullanacağı bir kültür mekânı var mı? Kültürsüz AVM! Demirören
açık AVM’nin genel havalandırması “hava cereyan”ı ile yapılıyor. Yani kapalı mekânlardaki gibi
özel bir havalandırma sistemi konulmamış ki bu ekonomi temelli bir karar. Oysa sinema vb salonlarda özel
havalandırma ihtiyacı var ki bu önemli bir masraf. Sinema salonu varsa yeterince ve sürekli gelir getirici bir düzene ihtiyaç var. O nedenle Emek kompleksindeki 11(cep) sinema salonu da bana bir hayal gibi geliyor. Tahminimce Demirören AVM’deki bu kullanımın(buna ‘proje programı’ deniyor) yani yapmadığı kamu alanı karşılığı
olarak bir kamu mekanı olan Ağa Camii’ni restore ediliyor. Aklıma geldi örneğin Ağa Camii’nin
yerinde kaldırılıp Demirören AVM’nin çatısına taşınması akla gelebilir mi? Baraj suları altında kalacak Abu Simmel
Tapınağı’nın taşınmasını Emek taşınması ile bir tutan Hıncal Uluç buna ne der sizce?
Ben şimdi bir öneri yapıyorum. Madem Emek çatıya taşınıyor AYNISINI
yapmayın. Biraz masraf edin, en azından içinde konser de verilebilsin. Ses, ışık,
sahne sistemleri dünyanın en iyisi
olsun. Büyük tiyatro oyunları oynanabilsin. Çatısı ve yan duvar konstrüksüyonu öyle sağlam olsun trapez vb monte
edilebilsin, mesela "Starlight Express" oynanabilsin.. Akustiğini öyle yapın, öyle teçhizat koyun ki içinde kayıt yapılabilsin.
Ses izolasyonu öyle olsun ki dışarıdaki sesler içeri girmesin. Havalandırması
öyle olsun ki (bence olması kesin olan) “food-court”un kokusu içerden duyulmasın.
Yük asansörü olsun. Asansörlerden en az birinin içine sedye girebilsin. Bu işleri denetleyecek sinemacılardan kurulu bir "âkıl insan heyeti" kurulsun. Razı mısınız? Emek’in bu haliyle yukarı taşınmasının
bir yararı olsun bari. Yapabilir misiniz? Ama her
ne yaparsanız yapın o salonun dolu haldeyken boşalması (salondan sokağa çıkış
süresi) uluslar arası standartlara uysun. Hadi şimdi bunun için imza toplayın!
Şehrin tarihi değerleri çok yaşlanmış atanızdır. Atanızı çok yaşlı diye öldürür müsünüz? En son Emek Sineması’nı öldürdünüz. Şimdi üretin "cafcaflı" bir slogan da acılar dinsin. Ben Emek için ikna edici(!) bir slogan buldum: "Gözyaşlarınız Emek'i basmasın diye çatıya taşıyoruz" Zira şimdi gözyaşı zamanı..
İşte bu hale getiriliyoruz. “Pantolon uymazsa gömleğe” ‘fit’
oluyoruz. Bize de yazık. Ama AYIP, ÇOK
AYIP!
Melih Anık
Not: CNNTürk'deki Emek ile ilgili her şeyi daha dikkatle takip edeceğim bundan böyle.
Yazınızın sonlarında, ayağı yere basan öneriler sıralamışsınız. Bence bu argümanlar üzerinde imzalar toplanmalı.
YanıtlaSil