10 Nisan 2013 Çarşamba

Atilla Dorsay, Enver Aysever , Aykırı Sorular ve “Aydın” ve de EMEK


9 Nisan 2013 akşamı CNNTürk’de yayımlanan Aykırı Sorular’ın misafiri sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’dı. Atilla Dorsay Sabah Gazetesi’ndeki köşesini ve eleştirmenliği bıraktığını açıklamış ve bir veda yazısı yazdıktan sonra CNNTürk’e gelmişti.  Hepimiz çok üzüldük. Böyle birikimli bir aydının fikirlerini paylaşmaması kültür hayatımız için büyük bir kayıp olacaktı. Atilla Dorsay Emek Sineması’nın yıkımına karşı çıkıyordu. Emek Sineması’nın “mevcut yerinde restore edilerek korunmasını” savunuyordu. Ya da hepimiz öyle sanmıştık.

Aykırı Sorular programı Atilla Dorsay’ın Emek anıları, Emek’in tarihi önemi, anlamı ve Emek ile ilgili düşüncelerini açıklaması ile başladı. Aysever, Dorsay’a “Emek’in iç mekânının güzelliğini, yüksek tavanlı salonunu beğendiğini” itiraf ettirdi. Program ilerledikçe Aysever Dorsay’ın aklını ustaca soruları ile  karıştırmaya başladı. “Niye karşısınız? Emek aynen yeniden yapılsa karşı çıkar mısınız yine?” “İnşaat şirketi size projeyi anlattı mı? Anlatsa dinler misiniz?” “Üst kata neden taşınmasın?” Derken Aysever “Son dakika haberini veriyorum. İnşaat şirketi şu anda aradı, Emek aynı boyutlarda yeniden inşa edilecekmiş. Salon  aynı yükseklikte, genişlikte olacakmış” Ardından Dorsay’a “Şirket yarın size proje hakkında bilgi vermek istiyor. Onlarla buluşur musunuz?” diye sordu. Sanki şirket yan odada idi. Sunucu, şirket ile eleştirmen arasında aracılık yapıyordu. Dorsay biraz durdu “Olur, görüşelim” dedi. Canlı yayında buluşma ayarlandı. Ardından sıra eleştirmenliğe, Dorsay'ın gazeteye geri dönüp dönmeyeceğine geldi. Aysever “Ne olursa eleştirmenliğe dönersiniz” diye sordu. Dorsay “Taksim’e kışla yapılmasın, Çamlıca’ya yapılacak camii projesi yeniden gözden geçirilsin, Emek aynen yapılsın o zaman yeniden  düşünürüm” dedi.  Atilla Dorsay sünnet olmaya ikna edilmek için uğraşılan çocuğun ruh hali içinde “onu da isterim bunu da isterim” diyordu. Baktı ki bu kadar üstüne düşülüyor başladı “istemeye” Ama sanırım o da fark etti biraz ileri gittiğini “Eleştirmenliğe geri dönme” yolunu yumuşattı, kapıyı açık bıraktı. Galiba ettiği laftan o da pişmandı. Programın başında “Emek yerinde kalmalı” diyen Dorsay programın sonunda “Çatıya çıkmasına” ikna(!) oldu.

Benim bildiğim Enver Aysever CHP’de görev almış sol eğilimli bir gazeteci, aydın. Canlı yayında şirket ile eleştirmen arasında randevu aracılığı yaptı. Programını bir iş ilişkisi için kullandı ki ben bir ara "editoryal" bir program seyrediyorum gibi hissettim.  Aysever, bu arada misafirini de korumadı. Onu izleyicilerin gözü önünde ne söylediğini bilmez durumuna düşürdü.  Belki de Aykırı Sorular’ın amacı buydu. Ama bir aydını o hep algılanan aydın tipine dönüştürdü, takdim etti. Zaten zihinlerde var olanı canlandırdı. 

Atilla Dorsay  bana “Türk aydını tipi”nin çok rastlanan bir örneği olarak gözüktü. Konuya yeterince hâkim olmadan, bir heyecanla kalkıp sonra ne yaptığını fark edip “tornistan” yolunu arayan aydın tipi.

Daha yakın geçmişte Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin de içinde bulunduğu İstanbul Kongre Merkezi’nin kiralanması ihalesi sırasında da aydınlarımız bir iddianın peşine takılmışlar ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin tiyatroya kapatılacağı haberini  yaymışlardı. Haberi çıkaran aydınla temasa geçtiğimde ihale dosyasını görmediğini orada yazanları okumadığını anlamıştım. Kendim bizzat  ilgili daireye giderek dosyayı inceledim ve iddia edilen gibi bir durumu olmadığını anladım. Haberi çıkaran o aydına bilgi verdim. İhale yapıldı merkez kiralandı. Olay bir süre sonra sessizce kapandı. O tarihten bu yana geçen bir yılı aşkın süredir Muhsin Ertuğrul Sahnesi iddiaların aksine tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Bana daha da garip gelen şey toplumda aydın sayılan kalabalık bir topluluğun o aydına inanarak sosyal medyada destek vermeleri idi. Onlar da kendi gözleri ile görmedikleri bir şey hakkında güvendikleri  o aydının peşine takılmışlardı. Ama bence asıl önemli olan bu tür sonu “fos” çıkan girişimler, “aydın güvenirliğini” de ortadan kaldırıyor; aydın, “yalancı çoban” gibi algılanmaya başlıyor.  Benim yaşımda olanlar önce “Köprüyü yaptırmam” sonra  “sattırmam” tartışmalarını hatırlarlar mutlaka. “Sosyalist görüş neden kaybetti” derseniz ben zaman içinde yanlışlığı anlaşılan bu tür hesapsız "çıkış"lar yüzünden derim. Bugün de aynı anlayış devam ediyor hâlâ.  

Dün(9 Nisan2013) 350 sinemacı ve aydın bir çağrı yaparak “Emek Sineması’nın mevcut yerinde restore edilerek korunması” için yayımlanan bir bildiriye imza verdi. Görünen odur ki atı alan Üsküdar’ı geçti ve Emek çatıya taşınacak. Şimdi asıl merakım Emek-Çatı açıldıktan sonra orada festival ve ödül töreni yapılacak mı, yapılırsa bu 350 aydın o salonda film seyredip ödül alacaklar mı? Bence 2 yıl içinde her şey unutulur. O aydınların pek çoğunun ıslatılıp, gazlandığı ve  tartaklandığı hoş(!) bir "eylem anısı" olarak kalır. Zira bizde fikri takip yok. Ne imza veren utanır ne onların imza verdiğini hatırlayan çıkar. Çıksa bile o zaman, yeni bir ikna edici(?) “argüman” bulunur mutlaka.

Gelelim Emek’in çatıya taşınması ile ilgili meselenin teknik sorunlarına. İnşaatçı şirket yetkilileri buna teknik bir isim takmışlar, “moving” diye. Arada bir "restore edeceğiz" diyorlar ki bu da bir toplumla iyi geçinme" taktiği. Restorasyon mevcut yerde yapılan bir işlemdir oysa bunlar çatıya taşıyor mekanı.  İlk okuyuşumda ne ola ki dedim kendime. Koca Emek nasıl “move”(yer değiştirme) edilecek? Tahmin ettiğim gibi mevcut süsler toplanabildiği kadar toplanacak, toplanamayanların(bu arada büyük bir kısmı parçalanacak)  “replika”ları yapılmak üzere fotoğrafları çekilecek, bina yıkılıp belirlenen kotta yeniden inşa edilecek ve Emek’ten geriye elde sağlam kalanlar yeniden monte edilecek. Tecrübeme istinaden söylüyorum “replika” orijinalden fazla olacak. Gelelim o salona nasıl ulaşılacağına. Yürüyen merdiven ve asansörlerle. Asansör kapasitesi bir festival yoğunluğuna yetmeyecek. O salona dekor taşımak işkence olacak ya da taşınmayacak. Onlar “pasaj” diyor(ki bence bu ‘beyaz yalan’) ben bir AVM içinden yukarı çıkılacak diyorum. Zira 11(cep) sinema salonu ve bir Emek’i olan kompleksin işletilmesi için gelire ihtiyaç var. O da kira ve satış gelirlerinden elde edilecek. Ama şimdiden söyleyebilirim ki 11(cep) sineması sırayla dükkan vb gelir getirici alanlara dönüşecek. Rantın bu kadar yüksek olduğu bir bölgede hiç bir yatırımcı elde edebileceği gelirden vazgeçmek istemez. Bu tür mekanlar da kendini bile kurtarmaz. Akıllı yatırımcı Demirören gibi yapar.  Demirören AVM’ne bir bakın. Bırakın Saray Sineması’nı kamunun kullanacağı bir kültür mekânı var mı? Kültürsüz AVM! Demirören açık AVM’nin genel havalandırması “hava cereyan”ı  ile yapılıyor. Yani kapalı mekânlardaki gibi özel bir havalandırma sistemi konulmamış ki bu ekonomi temelli  bir karar. Oysa sinema vb salonlarda özel havalandırma ihtiyacı var ki bu önemli bir masraf. Sinema salonu varsa yeterince ve sürekli gelir getirici bir düzene ihtiyaç var.  O nedenle Emek kompleksindeki 11(cep) sinema salonu da bana bir hayal gibi geliyor. Tahminimce Demirören AVM’deki  bu kullanımın(buna ‘proje programı’ deniyor) yani yapmadığı kamu alanı  karşılığı olarak bir kamu mekanı olan Ağa Camii’ni restore ediliyor. Aklıma geldi örneğin Ağa Camii’nin yerinde kaldırılıp Demirören AVM’nin çatısına taşınması akla gelebilir mi?  Baraj suları altında kalacak Abu Simmel Tapınağı’nın taşınmasını Emek taşınması ile bir tutan Hıncal Uluç buna ne der sizce? 

Ben şimdi bir öneri yapıyorum. Madem Emek çatıya taşınıyor AYNISINI yapmayın. Biraz masraf edin, en azından içinde konser de verilebilsin. Ses, ışık, sahne  sistemleri dünyanın en iyisi olsun. Büyük tiyatro oyunları oynanabilsin. Çatısı ve yan duvar konstrüksüyonu öyle sağlam olsun trapez vb monte edilebilsin, mesela "Starlight Express" oynanabilsin.. Akustiğini öyle yapın, öyle teçhizat koyun ki içinde kayıt yapılabilsin. Ses izolasyonu öyle olsun ki dışarıdaki sesler içeri girmesin. Havalandırması öyle olsun ki (bence olması kesin olan) “food-court”un kokusu içerden duyulmasın.   Yük asansörü olsun. Asansörlerden en az birinin içine sedye girebilsin. Bu işleri denetleyecek sinemacılardan kurulu bir "âkıl insan heyeti" kurulsun. Razı mısınız? Emek’in bu haliyle yukarı taşınmasının bir yararı olsun bari. Yapabilir misiniz?   Ama her ne yaparsanız yapın o salonun dolu haldeyken boşalması (salondan sokağa çıkış süresi) uluslar arası standartlara uysun. Hadi şimdi bunun için imza toplayın!

Şehrin tarihi değerleri çok yaşlanmış atanızdır. Atanızı çok yaşlı diye öldürür müsünüz? En son Emek Sineması’nı öldürdünüz. Şimdi üretin "cafcaflı" bir slogan da acılar dinsin. Ben Emek için ikna edici(!) bir slogan buldum: "Gözyaşlarınız Emek'i basmasın diye çatıya taşıyoruz" Zira şimdi gözyaşı zamanı..

İşte bu hale getiriliyoruz. “Pantolon uymazsa gömleğe” ‘fit’ oluyoruz.  Bize de yazık. Ama AYIP, ÇOK AYIP!

Melih Anık      

Not: CNNTürk'deki Emek ile ilgili her şeyi daha dikkatle  takip edeceğim bundan böyle.

1 yorum:

  1. Yazınızın sonlarında, ayağı yere basan öneriler sıralamışsınız. Bence bu argümanlar üzerinde imzalar toplanmalı.

    YanıtlaSil