‘StarSanat’ Gülcan Tezcan’a verdiğin röportajda adımı da
geçirerek şunları demişsin.
“Tiyatrocu Nedim
Saban’ın İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Cibali Karakolu adlı oyuna
sansür yapıldığı iddialarına ŞT Genel Sanat yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu’ndan
cevap geldi.
Melih Anık adında bir
eleştirmenin ve onu tiyatronun içinden besleyen bazı isimlerin bu türden
asılsız iddialar ortaya attığını söyleyen Yazıcıoğlu, “Bu isimler var olma
savaşı veren kifayetsiz muhterisler. Hiçbir şekilde burada elini taşın altına
sokup iş üretmeyen, yoktan var olmaya çalışan insanlar. Bunlar öküz altında buzağı
aradıkları için benim sansürcü olduğum fikrini ortaya atıyorlar. Halbuki en
ufak bir baskı görmüyorum” dedi.”
Öncelikle herkese söylediğim şeyi sana söyleyeyim. Hakaret,
edeni ele verir. Yâni ben bu hakareti seni deşifre etmek için okurum. ‘Kifayetsiz muhteris’i seni ‘okumak’
için analiz ederim. Sanıyorum işgal ettiğin mevkiden duyduğun huzursuzluğun
bilinçaltındaki karşılığı bu. Ama bu yazımı seni analiz etmek için yazmıyorum.
Ben kendime ‘ eleştirmen’ demiyorum. Ama sen bunu nereden bileceksin. Sanıyorum
eskiden de beni okumuyordun şimdi de okumuyorsun. Okusan kendime neden
eleştirmen demediğimi anlardın. Tiyatro
yazarıyım. 40 yıllık çalışma hayatımdan sonra gençlik günlerimin hobisine
döndüm; emekli olduktan sonra eskiden kalma ve bitmeyen bir sevgi ile tiyatro
yazıları yazmaya başladım. Bunu keyfim öyle istediği için yapıyorum. Maddi
beklentim yok. Uzun yıllar üst düzey yöneticilik yaptım. Hiçbir mevkide gözüm
yok. Galaya davet beklemem, davetiye peşinde koşmam, biletimi alırım ve benim
için anlamı olacak oyunları seyrederim.
Seyredeceğim oyunları önceden okurum, üzerine notlar çıkarırım. Bir oyunu
yazmak yaklaşık 15-20 günümü alır. Düşüncelerimi yazarım. Öğrendiklerimi yazılarımın altında kaynak
göstererek paylaşırım. Bağımsız bir yazar olmayı tercih ederim. Kendim için
yazıyorum var olma savaşı vermiyorum zira ihtiyacım yok. Var olmak için dizide yada oyunda oynamaya, yarışma programı sunmaya ihtiyacım yok. Yoktan var olmadım yâni. Var olmanın ne demek olduğunu bilgece anlıyorum. Beni küçümseme çabasıyla ne kadar çirkinleştiğini bilmem görebilir misin?
Senin GSY olduğun tiyatroyu 1960’lı yıllardan beri takip
ediyorum. Dilinden düşürmediğin Darülbedayi sanatçılarının çoğunu seyrettim.
Sen geldikten sonra kaldırılan Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki resim
panosu vardı ya o panonun en üstten bir alt sırasından itibaren tüm oyuncuları
seyrettim. Muhsin Ertuğrul ile tanıştım. O Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın
sahnelediği Marat Sade’ı Harbiye İBBŞT sahnesine getirdiğinde ben büo
yönetimindeydim.
Bana sen ‘kifayetsiz muhteris’ diyorsun ya sendeki ihtiras
bende yok, koltuk peşinde koşan sensin. ‘Tiyatro
kifayetinde’ de benden geridesin. Çünkü sen dizi, yarışma programı yaparken ben
piyes okuyor, yazıyor, seyrediyordum. Dünyanın büyük şehirlerine tiyatro
seyretmek için gittim. Ayrıca dizi arkadaşlarını 100 yıllık kuruma oyuncu
yapmayı, her şeyin doluluk oranı olduğunu düşünecek kadar dar bir vizyonun var.
Doluluk oranını afiş yapıp altına
imzanla oraya buraya astırman da ihtirasın konusunda bilgi veriyor.
Göreve geldiğinden bu yana seçtiğin oyunlara bakıyorum hepsi ‘show’a
yönelik oyunlar. Kurumunda kadın yönetmen yokmuş gibi dışarıdan Emel Mesci gibi
yıllardır aynı sakızı çiğneyen bence başarısız bir yönetmeni getiriyorsun.O da nabza şerbet veriyor. 12 Öfkeli Adam’ı oyunu
hiç anlamamış bir yönetmene bırakıyorsun. İdolün olduğu anlaşılan Engin Alkan’ın
peşine ‘ne olur beni oynat’ diye takılmışsın. Ona senaryodan bozma Şekerpare’yi yaptırıyorsun sanki tiyatro oyunu yokmuş gibi.
Kendin ve yardımcıların kurum dışında iş yapıyor. Hiç
değilse sizi görevden alacakları güne kadar tam zamanlı çalışın İBBŞT’da. Bu ne ihtiras?
Gelelim Cibali Karakolu olayına.
Konu ile ilgili sana sorular soran bir yazı yazdım:
Yazının başında haber kaynağımı veriyorum. Sen ‘onu(yâni beni) tiyatronun içinden besleyen
bazı isimleri’ ima ederek kendi
kurum arkadaşlarına çamur atıyorsun. Yazımda
ve daha sonra yazdığım ‘twit’lerimin hiç birinde BEN ‘sansür’den bahsetmedim. Zira yazdığım
yazıda sorduğum sorulara cevap vermeni bekledim. ‘Sorularıma cevap vermemen kabul ettiğin anlamına gelecektir.’ Cevap
vermedin. Yazımda sahne çıkarmanın
dışında başka sorular da vardı, örneğin mesaj yazarak İBBŞT çalışanlarına ayar
veriyor musun? Veriyor musun? Dilay Denizhan nereden girdi? Gerçi ben onun bana
daha önceden yazdığı twitlerden bir
şeyler olacağı izlenimi alıyordum ama bu
kadar çabuk kadroya alınacağını tahmin etmemiştim.
Bugün çalışma arkadaşlarına(?)
olayı anlatan bir mesaj göndermişsin. ‘Sansür yok’ diyorsun ama Zihni Göktay, ‘sansür yapıldığını’ söylüyor. Meğerse oyun
çok uzamış da kısaltmışsınız. ‘Burada Laf Çok’ programında geç gelen Zihni Göktay’a ‘Bu akşam oyun kaç saat sürdü’ diye soru sorarken onun oyunu
sarkıtmasından gurur duyduğunu gösteriyordun. Zihni Göktay iftiharla ‘Lüks
Hayat dört saat sürüyordu’ diyordu. Yâni süre ile ilgili bir sorununuz
yoktu. Ben oyunu Gala’dan önce seyrettim. Oyun üç saat on dakika sürdü. Dört
saat ile bir sorununuz olmadığına göre Göktay
elli dakika tulûat yapabilirdi. Yapabilir miydi? Yapamazdı zira Göktay, ‘Devletin
sübvanse ettiği tiyatroda zülf-ü
yâre dokunmadığını, fincancı katırlarını ürkütmediğini ‘ söylüyor, bir
sıkıntısını dile getiriyordu. Karşısında da ona açmaz verecek bir kadro da yok
zaten. (Bu senin için bir utanç olmadı mı? Devlet para verdi diye onun kölesi
misin? Mâdem olması gerekeni yapamıyorsun neden bu oyunu seçiyorsun. Hem Zihni
Göktay’a hem de Muammer Karaca ve Nejat Uygur’a saygısızlık yapıyorsun.) Yâni
ben senin süre ile ilgili bahanene inanmadım. İstersen beraber tekste bakalım oyunu
kısaltmak için neler bulacağız? Döner sahnesi olan bir salonda oynanan oyunda
döner sahnenin kullanılmaması da dekor değişimleri için toplamda 25 dakika
uzatıyordu oyunu. Yâni oyun aslında üç saatten de kısa idi. (Her sahnede döner
sahne yok bahanesine sığınma, çözüm bulunur.)
Cibali Karakolu Türk Tiyatrosu’nda ilk politik taşlamalardan
biri. Muammer Karaca ve Nejat Uygur ‘un isimleri ile Türk Tiyatrosu’na kalan
bir miras. Sen bu mirası çarçur ediyorsun. Cibali Karakolu denince akla gelen
ilk isim Nejat Uygur’u da anmıyorsun. Ama işin gerçeği şu ki hem Karaca hem Uygur güçlerini halktan aldılar. Onun için
iktidar ve muhalefet onlara saygı gösterdi. Onlar bunun için büyüktü. Şimdi
onlar yok. Bu gidişat ile olabilecekleri de yok edeceksiniz.
Asıl olayı oyun yazımda yazdım. http://melihanik.blogspot.com.tr/2014/12/erhan-beyibbstin-cibali-karakolu-2014.html
Sen bu yazıyı da
okumamış olduğun için ne olduğunu anlamamışsındır. Cibali Karakolu’nun zaman
içindeki değişimi bilinçli olarak ele alınacak bir konudur. Oyunlar heyecanla
seçilmez bunu amatör tiyatrolar bile yapmıyor artık. Oyunun içerdiği sosyal
derinliği anlamak gerekir ki bu sizin yönetiminizde yok.
Daha da korkuncu sen eleştiri yazana ‘kifayetsiz muhteris’
karalamasını yaparak eleştiriye tahammülün ve saygın olmadığını ortaya koyuyorsun. Eleştiri müessesini çöpe
atıyorsun. Bu ancak fazla ihtirastan dolayı düşülen bir çukurdur. Sen o çukura
düştün.Sen böyle yapınca çömezlerin de geri kalır mı, kuşanıp üstüme geliyor,
dilleri ve akılları yettiğince saldırıyor.
Bir de ‘elini taşın altına sokup iş üretmeyen, yoktan var olmaya çalışan
insanlar’ diye küçümsemişsin. Eleştiri yazmak da eli taşın altına sokmaktır. Zira eleştirmen tek
başına kendini ortaya koyar, tiyatroyu tarihe kaydeder ve senin gibi düşünenler tarafından hedefe
konulur. Hep alkışlanmak istersiniz, alkışlanmadığınızda küsersiniz. Kendinize
göre çocukça cezalandırma yöntemlerinizle komik olursunuz. Ben senin bazı oyuncularından daha çok
oyunlara hazırlanıyorum. Sadece elimi değil aklımı, zekâmı, bilgimi koyuyorum.
‘Piyesin baş kadın
oyuncusu(Ayfer yâni) da orospu’ demişsin . Ayfer ile Şikayetçi arasındaki farkı fark
edemiyor musun yoksa aklımızla alay mı ediyorsun?
Seyirci istedi diye replik - sahne çıkarmak, senaryodan oyun
yapmak(Şekerpare) bir misyon, ‘doluluk oranı’nı hedef yapmak bir vizyon
değildir. Bu kötü bir gidişattır, kurum altında kalır, saygınlığını yerle bir
edersin. Darülbedayi okulu boşa çekilen kürektir. Pazar matinelerini kaldırmak İBBŞT’nın
misyonunu idrak edememeyi gösterir. Çocuk tiyatrosuna bu kadar önem veriyorsan
yardımcılarınla birlikte çocuk oyunlarında sahneye çıkın. Pazar günlerini kadro
bekleyen gençlere bırakmayın.
İBBŞT senin yönetiminde dibe vurma yolunda. Oluşturduğun bu
düzen 100 yıllık kurumu tuş etmek üzeredir. Bu yanlıştan döner misin bilmem ama
tavsiyem dönmendir ya da şu ihtirastan vazgeç kifayetini gözden geçir ve istifa et.
Anladın: SENSİN ‘Kifayetsiz muhteris’!
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder