Bülent Eczacıbaşı’na hitaben açık bir yazı yazdım.(http://hayatinnabzi.blogspot.com/2012/03/bulent-eczacbasna-ack-mektup-yapmayn-bu.html)
22 Mart 2012’de Bülent Eczacıbaşı’dan aldığım mesajda tiyatro
festivali ile ilgili yazımı İLGİYLE okuduğunu, yorum ve eleştirilerim için
teşekkür ettiğini, yazımı İKSV’deki arkadaşları ile paylaşarak değerlendireceğini
bildiriyordu.
30 Mart 2012’de Görgün Taner mesaj gönderdi. Yönetim Kurulu
Başkanı Bülent Eczacıbaşı’na yazmış olduğum
yazıdan haberdar olduğunu (Oysa ben Bülent Eczacıbaşı’na doğrudan yazı yazmamıştım,
yazdığım “açık mektup”tu. Muhtemelen şirketin basın takipçilerinin önüne, basın
taraması sırasında çıkmış ve Bülent Bey bu şekilde yazımdan haberdar olmuş ve
yazıyı Görgün Taner’e “havale” etmişti.) Görgün Taner, GÖRÜŞLERİMİ TAKİP ETTİĞİNİ belirtiyor ve uygun
bir zamanda görüşmeyi talep ediyordu.
“Sayın Görgün Taner,
Görüşme talebinizi aldıktan sonra özgeçmişinize baktım.
1983’den beri İKSV bünyesinde imişsiniz. 1994'ten bu yana her yıl caz, dünya
müziği, rock ve caz etkileşimli modern müziklerin en usta isimlerini
İstanbul'da ağırlayan Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin yönetmenliği
görevini sürdürmüşsünüz. 2002 yılı başında İKSV'nin pazarlama yönetmenliğini de
üstlenmişsiniz. 1 Temmuz 2002’de “Cazın Patronu İKSV’nin Başında” şeklinde
duyurularak Genel Müdürlük görevine atanmışsınız. Yani İKSV’nin tüm
kademelerinde görev yapmışsınız, kurumsal kimliğin oluşturulmasında
katkılarınız mutlaka vardır, tüm sorumluluğu taşımaya başlayalı da tam 10 yıl
olmuş. Entelektüel kişiliğiniz ve dünya çapında olan çok saygın yeriniz, aynı
üniversiteden olmamız nedeniyle beni de ayrıca gururlandırıyor.
Başlangıçta doğrudan sizin sorumluluğunuzda olan İKSV Caz
Festivali’nin bugün geldiği yer ve algılanması ile İKSV Tiyatro Festivali’nin
son on yılını karşılaştırdığımda, İKSV Tiyatro Festivali’nin kaybettiği
irtifayı seyircinin ya da sponsorun ilgisi ile açıklayamıyorum. Sanırım
Türkiye’deki caz severlerin ya da “sever gibi yapanların” sayısı ve parası
tiyatro seyircisinden çok çok fazla değildir.
Aşağıda 2009 yılından beri İKSV Tiyatro Festivali ile ilgili
bazısı doğrudan bazısı ise bir başka konu içine not düştüğüm yazılarımı aşağıda
sundum. Çok saygı duyduğum ve İKSV için bir şans olduğunu düşündüğüm Prof.Dr.Dikmen Gürün ile aramızdaki yazışmalar çerçevesinde yaptığım öneriler de
takdir edersiniz ki özel arşivimde duruyor.
Bu vesile ile biri geçmiş biri ise bu yılki programa ait benim dışımda
iki ayrı kişinin yazılarını da ekledim. Aranırsa daha pek çoğunu bulmak da
mümkündür. Görüldüğü gibi İKSV Tiyatro Festival’i ile ilgili muhalif görüşler
yeni değildir. Ancak bu sesin “duyulması” için Sayın Bülent Eczacıbaşı’nın
olaya müdahalesi gerekmiştir. Kendisine müteşekkirim.
Öte yandan Genel Müdür olarak geçirdiğiniz on yılın, daha
önce hiç ilgi duymamış bile olsanız(ki bunun sizin gibi bir kişi için olanaksız
olduğunu düşünüyorum) İKSV Tiyatro
Festivali’nin sorunları, çözümleri ile ilgili belli bir vizyon sahibi olmak ve
harekete geçmek için yeterli bir süre olduğuna; sizin elinizden geleni yapmış
olduğunuzu düşünüyorum.
Ben(60) uzun yıllar
üst düzey yöneticilik yapmış sorumluluklar taşımış biriyim. Boğaziçi
Üniversitesi Oyuncuları’nın kurucusu ve 7 yıl faal bir mensubu(yazar, yönetmen,
oyuncu, idareci) olmaktan da gurur
duyuyorum. İş hayatını da iyi bildiğime inanıyorum. Bugün emeklilik hayatımı
keyif aldığım şekilde ve konularla sürdürmeyi düşünüyorum. Yani makam ve
pozisyon almak gibi bir plânım ve beklentim yok. Düşündüklerimi yazıyorum,
okuyanlarla da paylaşmış oluyorum. Tiyatro camiası içinde, İKSV Tiyatro
Festivali hakkında fısıltı ile konuşulanları(Ah o tiyatrocular!) kendi tecrübem ve gördüklerim ile
birleştirip ”yüksek sesle” gündeme
getirdiğimde sesimi duyurmak şansına kavuştum.
Ama emin olun size bu konuda yardımcı olabilmeye hazır pek çok tiyatrocu
bulabilirsiniz. Açık açık konuşabilecekler mi bilmem. Zira piyasa, hesap
yapmayı zorunlu kılıyor.
Benim önerim konuyla ilgili, camia içindeki tüm tarafları ve
karşıtları bir veya ayrı ayrı toplayan, geniş katılımlı birkaç arama konferansı ve de seyirci anketi
yapılmasıdır.(Geçen sene bir anket yapıldı ama sonuçlarını bilmiyorum. Benim
önerim her iki araştırmanın da özgür bir ortamda yapılmasıdır.) Ülkemizde,
dünyadaki tiyatroyu tanıyan, takip eden çok değerli tiyatrocular vardır.
İKSV’nin ülkemin çok renkli kültürünün tiyatro alanındaki yansımasını dikkate
almasını dilerim. Sanıyorum İKSV de, öz eleştiri yapmak durumundadır.
İlginiz için teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.
Melih Anık
Benim yazılarım:
Başkalarının yazıları:
Kısaca yazımın özeti “bu anlayışla tiyatro festivali düzeltilemez ya da düzelte(bile)cek
olsanız 10 senede yapardınız”dır. O
tarihlerde Ömer Faruk Kurhan’ın “İKSV
Tiyatro Festivali Nasıl Eleştirilmeli?” yazısı ile ilgili görüşlerimi de 30 Mart
2012 tarihli yazımda (http://hayatinnabzi.blogspot.com/2012/03/scag-scagna-iksv-tiyatro-festivali-nasl.html) paylaştım. Doğrusu o yazıyı ve diğerlerini yazanın
“görmezden gelinmesi” bu coğrafyanın “kod”larına
çok uygun. Bu nedenle 18. İKSV İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında,
Fransız Kültür Merkezi ile İKSV’nin işbirliği sonucunda Jean-Pierre Thibaudat
ile Türkiyeli katılımcıları bir araya getiren bir eleştiri atölyesi gerçekleştiğinde,
hatırlanmış bile olsam davet edilmemiş olmamı çok doğal karşılıyorum. Bu davranış biçimi
Türkiye’ye özgü, insanlar kendilerinin “eleştirilmesinden” haz etmiyor siz ne
kadar haklı onlar da ne kadar “eğitimli”(!) olsa da. Böyle bir ortamda “eleştiri
dünyamız”(!) bazılarının bazılarını “övdüğü” bir “hayâl âlemi” haline gelir. Bu değişmedikçe ne
kadar atölye yaparsanız yapın bir şey değişmez.
Sahneye özel ödül vermek için davet ettiğiniz dünyaca ünlü
bir tiyatro adamına vereceğiniz şildi “evde unuttuğunuz” için eski bir bakanı
ve o tiyatro adamını sahnede “öylece” bırakmışsanız herkes nezaketle gülümser
ama bu sizin “kurum” olmadığınızı gösterir. Kurum değilseniz yaptığınız festival
de “festivallik” olur. Böyle bir anlayışın
hüküm sürdüğü bir kurum tarafından davet edilmek de davete icabet etmek de -davetiye
ile festivale katılmayı bir fırsat saymıyorsanız- “paylaşmak” ve “atanmış”
olmak anlamına gelir. (Doğrusunu isterseniz Eleştiri Atölyesi’ne kimlerin davet
edildiğini ve de kimlerin katıldığını da merak ediyorum.)
Ben inandığım yolda devam edeceğim. Siz de beni “görmezden
gelmeye” devam edin lütfen.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder