Ömer
F.Kurhan ve Hilmi Bulunmaz’ın Yazdıkları Üzerine başlıklı yazıma yorum
yapmışsın. Ben de yorumla cevap versem kaybolup gidecek o nedenle bu yazıyı
yazıyorum.
Yorumunun “kapalı dili”nden anladığımı açıklayayım ki
cevabım yerine otursun:
Diyorsun ki :
Beni Hilmi Bulunmaz
ile aynı terazinin iki kefesine koyma. Senin duruşunu Hilmi Bulunmaz’a daha yakın buluyorum.
Kişilere yönelik eleştiriler değil tavır, duruşları eleştirmek doğrudur.
Bu nedenle üslubunu sorunlu buluyorum ama içinde bana doğru gelen bir şey varsa
“görüyorum”.
Haluk Bilginer’i
yaptığı bir hata nedeniyle aile boyu teşhir eden ve aşağılayan Hilmi Bulunmaz’ın davranışı ahlâk dışıdır. Sen
Haluk Bilginer’in davranışını görüyorsun ama Hilmi Bulunmaz’ınkini görmüyorsun.
Bu nedenle adil ve güvenilir değilsin. Haluk Bilginer’in şahsına saldırıyorsun. Oysa Oyun Atölyesi’nin yaptığını
eleştir. Ve bunu TEB üyesi kimliğini kazanarak yap.
Bireysel olarak
duramazsın. Toplumsal aidiyetin çerçevesinde hareket etme zorundasın. Zira bu
sonunda narsizmi(Düzeltme: narsisizmi) hayatımızda egemen kılar.
Senin Haluk Bilginer’e ve Üstün Akmen’e daha yakın olduğunu
anladım. Aslında bunu ifade ederek kurumsal olmasa da “örgütlü bir çerçeve”
tanımına uygun davrandığın kanısını edindim. Ama Ü.Akmen, H. Bilginer’e yakın
mı ondan emin değilim.
“Eleştirmenin
merkezden kaydırılması” ne demek anlamadım. Kastettiğin, eleştirmenin kendini
olayın odak noktası haline getirmemesi ise Üstün Akmen tam da bunun tersini yapıyor (şimdi). Üstün
Akmen’i esin verici bulmadığımı söylemem gerek.
Beni yeterince okumuyorsun!
Yazılarımın içinde Hilmi Bulunmaz’ın eleştiri tarzına katılmadığım var ama
senin beklediğin şekilde de “karşı çıkmak” benim üslubum değil. Mesajların
içinde de bazı imalar yaptın. Sanırım yorum yaptığın yukarıdaki yazı içinde onlara yönelik bir paragraf da
var, anlamışsındır.
Galiba temelde ayrı olduğumuz husus benim bireyin gücüne
inanmam senin ise örgüte inanmandan kaynaklanıyor. İnandığın kadar yapabiliyor
musun? Bireyin öne çıkması hemen narsist bir damga yememelidir(bence). Zira
narsist aynaya bakamaz oysa tiyatro “ayna” ile yakından ilgili. Tiyatro
dünyasındaki sorunun temelinde “bir arada gözükünce” güçlü olduklarını düşünme var. Oysa o halde de güçlü değiller. Zira “bir arada”lar ama BİR değiller! Senin
de içinde bulunduğun hareketlerdeki hep örgütten bahsedip bir türlü eyleme
geçememe hali de başka bir örnek. Girişim, platform, dernek, birlik vs vs..
Sonuç ne?
Ama şunu sormadan da edemeyeceğim. Hilmi Bulunmaz’a karşı
açılan davalar neden “bir”lenmiyor? Dava dava üstüne binsin bunaltsın diye mi
düşünülüyor? Bir tek davada Hilmi
Bulunmaz’ın mahkûm ettirilmesi yetmiyor mu size? Yanılmıyorsam bir tek sen maddi tazminat
talebinde bulunuyorsun. Yani “küfürsüz tiyatro” sloganı “bana hakaret edildi”ye
dönüşerek KİŞİSELLEŞMİŞ. Örgütsel
olunamıyor mu? Yoksa “bana hakaret edildi” diyenler mi o kampanyayı “tetiklemiş”?
Şunu da açıkça itiraf etmeliyim ki nispeten son zamanlarda gördüğüm
bazı videolara ben de kayıtsız kalamazdım ama benim tepkim farklı olurdu. Aynen
3 yıl önce Testosteron yazım nedeniyle beni “silmek isteyen” Oyun Atölyesi
camiasına karşı(düzeltme RAĞMEN) inatla yazılarımı kendi bildiğimce devam ettirmek gibi. Yeri
geldi sana sorayım: sen o zamanlar tiyatro ile ilgilenmiyor muydun yoksa
Türkiye’de değil miydin? Haluk Bilginer’e “Melih Anık’ın kişiliğine saldırı
yapmayın” demedin mi? Oyun Atölyesi “Muhatabım
seyircidir” diye genel bir bildiri yayınlamış olmasına rağmen Haluk Bilginer
durumdan habersiz miydi? Kemal Aydoğan
Temiz Tiyatro kampanyasına imza atarken “Herkes eleştiri yazmasın” diyerek beni
ima ettiğinde sen karşı çıkmış mıydın? O kampanyayı “kişiselleştirmiş” olmuyor
mu idi? Beni “aile boyu teşhir eden ve aşağılayan” yorumlara tepki verdin mi? Yazı
ve yorumlar orada duruyor şimdi verecek misin? (Oyun Atölyesi
- Testosteron: Soytarılar Panayırı
ve Testosteron
Üzerine Zorunlu Bir Açıklama) Ben sizin gibi dava açmayı gereksiz gördüm. Zira
düşündüm ki TEMİZ tiyatro camiası zaman içinde vereceği tepkilerle duruşunu
gösterir. Halâ bekliyorum. Ama bana edilen küfrün bana küfredenin kişisel “defosu”
olduğunu düşünüyorum. Ben kendimden
eminim , küfredeni ciddiye almıyorum.
Hatta bu beni eğlendiriyor bile, tiyatro dünyası içinde olup da bu kadar
niteliksiz küfür edenleri gördükçe. Shakespeare’in oyunlarında ne küfürler var!
Shakespeare’i de bilmiyor bu küfür edenler!
Sormak istiyorum tiyatronun temiz olmasını isteyenler, bu
yorumlarla ilgili ne yaptı ne yapacak? Yoksa işi “KİŞİSELLEŞTİRMEYELİM” mi
denecek!
Ben bir tarafa ait olmamaya çalışıyorum. Senin gibi arkadaşlarım,
yazı yazmamı öneren dergi sahipleri beni hep o “çerçeve” içine çekmeye
çalışıyor. Geçmişte dergisinde bana en prestijli yeri vadeden dergi sahibi bir
süre sonra kendi “çerçevesini” değiştirdi. Oysa beni kendi dergisi ile “çerçevelemek”
istiyordu. Mimesis ile ilgili davranışımın temelinde de hissettiğim bu kaygı
var.
Yorumunda anlamadığım ifade “bazılarına dönük toleransa,
hoşgörüye sahip olma fırsatı sonuna kadar tanındı ama kabul edemedim.” "Toleransa, hoşgörüye sahip
olma fırsatı” nasıl tanınır birine?
Şimdi gene işi KİŞİSELLEŞTİRMİŞ mi oldum? Ben tek başınayım
başkası nasıl olsun?
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder