İBB Şehir Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmeni olarak
Mehmet Ergen’i atamışsınız. Benim gibi tiyatro ortamına yakın olanlar Mehmet
Ergen’in GSY olacağını yaklaşık dört aydan beri biliyorduk. Zira Levent Üzümcü
ve Mehmet Ergen’den rapor istediniz. Levent Üzümcü Kültür Daire Başkanlığını
hayal etti Mehmet Ergen ismini de İBB
Şehir Tiyatroları’nın GSY için öne sürdü, ısıttı. Bugün aldığınız karar çok önceden bilindiği
halde neden hemen bu kararınızı açıklamadınız üç ay beklediniz ve Süha Uygur’a sezon açtırdınız?
Madem açtırdınız neden sezon sonuna kadar beklemediniz? Gerçi o toplantıda yeni Kültür Dairesi Başkanı’nın
tüm açıklamaları kendisinin yapmasına bakarak Süha Uygur’un ‘gidici’ olduğu
anlaşılmıştı. Söylentilere göre Millet ittifakının diğer ortağı İYİ Parti çok da etkili olamadı
ve Süha Uygur görevden alındı/istifa etti/istifaya mecbur oldu. Mâdem Mehmet
Ergen’i GSY yapacaktınız onunla sezonu açmanız daha etik olurdu. Bu aldığınız
kararlar zihinlerde soru işaretlerinin doğmasına neden oldu. Sanat kurumunda siyaset
ağır bastı. Bunun dilinizden düşmeyen
slogana ne kadar uyduğunu takdirinize bırakıyorum. Bu konuda 16 milyonu kucaklayamadınız. Siyaset yapmışsanız siyaset ile eleştirilmeyi siz davet etmişsiniz demektir.
23 Ekim 2019 Çarşamba
12 Haziran 2019 Çarşamba
‘Vatan Millet Sakarya’ ve İzlanda
Futbol Milli Takım’ı Dünya şampiyonu Fransa’yı evire çevire
yendikten üç gün sonra İzlanda’ya yenildi. Bu üç gün içinde ne oldu?
Takım özel uçakla İzlanda’ya altı buçuk saatte ulaştı. Biz
Münich’ten aktarmalı gitmiştik ve bizim seyahatimiz daha uzun sürmüştü. Ama biz
sahaya çıkıp top oynamadık. Havaalanında Milli Takım’ın kötü karşılandığını ilk kez Emre Belözoğlu’dan
duyduk. Emre gümrükten ilk çıkanlardan biri. Ve içeride yaşananları dile getirdi. Emre kim?
Emre Türk futbol tarihinin sahada gördüğü en kavgacı futbolcularından biri.
Kendi savunmasına göre kazanmayı çok istiyor kaybetmeyi kabullenemiyor. Onun
hırçınlığı aşırı motivasyondan kaynaklı. Onunla ilgili bir fotoğrafı
saklamıştım. Galatasaray’da oynarken bir UEFA kupası maçında sahadan atılıyor.
Fatih Terim saha kenarına gelen oyuncusunu hakemin gözü önünde itip kakıyor
hatta tokatlıyor. Terim’in gösterisi hakemi etkilemeye yönelik. Hakeme mesaj
veriyor kendi oyuncusunu döverek. Yâni diyor ki ‘Haklısın hocam. Ben de atardım
bunu’ Galatasaray o maçı kazandı sanırım. Fatih Terim hakemlere çok mu saygılı?
Bence değil. Onlarca maçını sayarım örnek olarak. Fatih Terim Türk futbolunda en iyi ‘motivasyon
veren’ hoca olarak tanınıyor. Halk diliyle oyuncuya ‘gaz verme’nin ustası. Tribünlere
de oynamasını bilen en iyi adam. Hakemin üstüne baskı kurmasını en iyi o bilir.
Hatta maç çıkmaza girdiğinde kenardan beden dili ile sahaya müdahale ettiğini
benim gibi hatırlayan çok kişi vardır sanırım. Emre
Fatih Terim’in talebesi. Onun rahle-i tedrisinden geçmiş yâni. Şimdi bu Emre
Fenerbahçe’ye dönecek ve futbol direktörü olacakmış. Allah akıl fikir versin
diyeceğim ama futbolda akla ihtiyaç yok ki. Türkiye’de liyakat böyle bir bir şey. Ali Koç
böyle tipleri şirketine almaz Fenerbahçe’ye
alıyor. Neyse biz konumuza dönelim. Ardından Şenol Güneş basın toplantısında
değinmez gibi yaparak tam göbeğinden konuya girdi. “Biz İzlanda’yı nüfus olarak
küçük ama insani değerleri çok yüksek bir ülke olarak biliyorduk.” diyerek bir
topluma hakaret etti. Güneş’in ülkemizdeki ‘insani değerlere’ saygısını nasıl
gösterdiğini bilmiyorum ama İzlanda’ya ders veriyor. Sonra Dışişleri Bakanı
muhatabı bakanı aradı. Teessüflerini bildirdi. Spor Bakanı takıma destek olmak
için yanına birkaç gazeteci alarak özel uçakla İzlanda’ya gitti. Fotoğraflardan
gördüğüm kadarıyla tepsi tepsi baklava götürmüş. Bence bütün bu olanlar takımın
‘motivasyonun’ arttırmak için yapılan işler. Yâni ‘Vatan millet Sakarya’ edebiyatı.
İşe yaradı mı? Yaramadı. Takım bir puan bile alamadı. Şimdi ‘Onlar da Türkiye’ye
gelecek’ teraneleri yayılıyor. Ne yapacaksın? Esir mi alacaksın İzlandalı
sporcuları? Dikkat edin ‘sporcu’ diyorum futbolcu değil. Zira aramızdaki fark
burada. Bizimkiler ‘futbolcu’ onlar ‘sporcu’.
300 bin nüfuslu İzlandalı’nın bebekleri bile sporcu. Zira anne babalar
bebeleri sırtlarına bağlayıp o vahşi iklimde spor yapıyorlar. Spor bir hayat
felsefesi olmuş. Laf arasında o vahşi iklim öyle cazip ki. İnsanı büyülüyor. Pek çok filme set olmuş. Bize karşı oynayan sporcular da başka işler yapıyor. Kimi
üniversitede akademik kariyer yapıyor kimi mahallede esnaf. Kazandıkları para
da bizimkilerin aldığı yanında laf-ı güzaf kalır. İzlanda geçen seçimlerde bir
komedyeni seçti başbakan olarak. Ben adamın kitabını okudum. Kendiyle dalga geçen gırgır bir adam. Son
seçimde seçilen başbakan polisiye
edebiyat uzmanı olan bir kadın. Başbakanın eşcinsel olduğu biliniyor. İzlanda’da
açık yerlerde alkollü içki içmek yasak. Yâni bizdeki gibi Maçka Parkı’nda, deniz
kıyısında biranı açıp içemiyorsun ama İzlandalılar içki içmede de hiç fena
değil. Yeşili, sanatı ve domuzu seviyorlar ama ormanlarda mangal yapıp domuz
eti pişirmiyorlar. Düşününce İzlanda bizden kat be kat gelişmiş uygar bir ülke.
Ya vazgeçelim bu ‘gazlı hareket’lerden. Artık bağırsak gazı
olmaya başladı çıkan gaz.
Melih Anık
24 Mayıs 2019 Cuma
Duygu Ece K.'nın twitter Hesabında Başlattığı Tartışma
Duygu Ece K. twitter hesabında takipleştiğim bir kişi. Kendi hesabından yaptığı bir paylaşım bir tartışmayı başlatmış:
“Tiyatro biletlerinin 70-80 lira olması beni
çok üzüyor arkadaşlar. Tiyatro lüks olmamalı ya. Gerçekten üzülüyorum.”
Bu paylaşıma yapılan yorumlar benim çok ilgimi çekti. Duygu Hanım'dan bunları kendi blogunda yayımlamasını yoksa bir blog açmasını istemezse benim blogumda paylaşabileceğimi söyledim. Benim blogumda paylaşılmasını tercih ettiğini söyledi. Üstüne üstlük tüm yazışmaları mükemmel bir mizanpajla düzenledi bana gönderdi.
Aşağıdaki satırlarda bu tartışmaları okuyacaksınız. Bu tiyatroda bilet fiyatı ile başlıyor ama tiyatronun meselelerine doğru derinleşiyor. Ben kendi adıma çok yararlandım. Böyle bir tartışmayı başlattığı, yer yer katılarak sabırla yönlendirdiği ve bana bunu paylaşma fırsatı verdiği için çok teşekkür ederim.
Duygu Ece K.'nın twitter hesabı @kcgyd Herkese tavsiye ederim.
12 Nisan 2019 Cuma
Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri 2019
Anladığım kadarıyla YTD jürisi Esaretin Bedeli ve Tatar Çölü
oyunlarını çok sevmiş. Tercihlerin büyük bir bölümünü bu oyunlar için
kullanmışlar. Esaretin Bedeli’ni senaryodan uyarlama olduğu için seyretmedim,
seyretmeyeceğim. Tiyatral Sanatlar Akademisi’nin iddiasını biliyorum. İzlediğim birkaç oyuna ait videodan edindiğim
izlenim beni durdurdu. Fazla ‘tiyatral’ buldum ama bir oyunlarını seyrederek ön
izlenimimin doğruluğunu sınayacağım. Ben
çabalarını Türk edebiyatının temel eserlerinin uyarlamasında göstermelerini
dilerim.
10 Nisan 2019 Çarşamba
AFİFE 2019
Afife jürisi bu yıl 176 oyun seyretmiş. Adaylık verilen oyun
sayısı 25.
Bu sene belirtmemiş ama Salih Başağa geçen sene yaptığı konuşmada jürinin toplam 190 oyun izlediğini,
2000 kez tiyatroya gittiğini, 15 ayrı kategoride 2999 adayı değerlendirdiğini,
12971 kez sisteme girdiğini, 13004 oylama yaptığını belirtmiş. Bu yılın oyun
sayısı 176 ile 190’ı orantılayarak kabaca bu yılın sayılarını tahmin
edebiliriz. 1852 kez tiyatroya gidilmiş, 2778 aday değerlendirilmiş, 12015 kez
sisteme girilmiş, 12045 kez oylama yapılmış. Ancak düzeltme gerekiyor. 1852(geçen sene 2000) alınan bilet sayısı,
12045(geçen sene 13004) de ‘online sistem’de verilen oy sayısıdır. Şartları
biraz zorlayarak Yapı Kredi’nin bilet parası olarak her sene yaklaşık yüz bin
lira ödediğini mertebe olarak bulmamız mümkün. Buna Başkan ve üyelere ödenen huzur hakkı ve tören masrafları dahil değil. Afife
Ödülleri’nin Yapı Kredi’ye yıllık maliyeti yaklaşık 700 bin lira olabilir mi?
Tahmin(‘guess-timate’) ediyorum. Son
yıllarda açıklanmıyor ama bu rakam TC Kültür Bakanlığı’nın tiyatrolara yardım
bütçesinde 7 profesyonel tiyatroya yardım tutarı olabilir. Kulaktan dolma
bilgilerle tahmin ediyorum.
30 Mart 2019 Cumartesi
Türk Tiyatrosu Patladı mı?
Son yıllarda İstanbul’da sahnelenen
oyunlara bakarak Türk Tiyatrosu’nda büyük bir 'patlama' olduğu söylenmekte, yazılmakta. Gerçekten de
İstanbul'da bir sezonda sahneye konulmuş 400’e
yakın oyun ismi saymak mümkün. Bunların ne kadarı kaç seyirci ile buluşmakta, kaç
gösteri yapmakta bunu bilmiyoruz. İstanbul’da özel tiyatroların bir yılda
sattığı bilet sayısı bir milyon sekiz yüz bin imiş. Bu sayının Zorlu PSM başta olmak üzere Ali Poyrazoğlu, Dostlar,
Kedi Sahne Sanatları, Baba Sahne, Tiyatro
Kare, Tatbikat Sahnesi, İstanbul Halk Tiyatrosu, Tiyatro Adam, Moda Sahnesi,
Oyun Atölyesi , DasDas gibi topluluklardan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Pek çok topluluk ayda 2-3 oyunla sezonu sürüklüyor. Bunda seyirci sayısının topluluk sayısını
doyuracak kadar çok artmıyor olmasının rolü var. İstanbul’da salon sayısının bu kadar çok oyun sayısına yetmediğini ve de salonların verimli kullanılmadığını da söylemek
mümkün. İstanbul tıkış tıkış Anadolu boş.
İstanbul’un ‘göz önünde olması’nın da
rolü var. Zira gençlerin çoğu bir diziye bir filme kapak atmak için çabalıyor.
Sahnede olacak ki arkadaş dost aile çevresi tarafından pohpohlanarak dikkat çekebilesin. Bir iki ödül de alırsa
belki ondan haberdar olur gösteri dünyası. Bu nedenle yarış pek yaman. Rekabet
diyemiyorum zira rekabet eşitler arasında olur. Gençlerin kendini
gösterebilecekleri yer sahne. Onlar da kendilerini tek, çift vb sahneye ‘atıyor’lar.
Öte yandan T.C. Kültür Bakanlığı’nın
yardımları da küçümseniyor ama yabana atılır gibi değil. O yardım için müracaat
etmek için bir oyun olması lâzım. O amaçla kotarılan oyunlar da epey çok(bence).
Genel bir gözlem
olarak oyunların pek çoğunun 1-3 kişilik kadrolu olduğu söylenebilir. 5-6’nın üzerine ancak ödenekli tiyatrolar
çıkabiliyor. Çabucak kotarılmış(yazılmış, uyarlanmış) oyunlar çoğalıyor. Onun için herkes kendi çeviriyor, uyarlıyor. Kendin
yapacaksın ki telif ödemeyesin. Bu
konuda da dağınıklık olduğu kesin.
Geçenlerde sosyal medyada ‘hangi tek ve çift kişilik oyun ve
oyuncuları hatırlıyorsunuz?’ diye sordum. Cevaplar gelmekte. Bu yazının devamı
tek ve çift kişilik oyunlar üzerine olacak. Asıl gelmek istediğim nokta o. Zira gençlerin tek ve çift kişilik oyunlarından memnun değilim.
Çoğunu çok cüretkar buluyorum. geçmişle bir karşılaştırlaım bakalım.
Melih Anık
28 Mart 2019 Perşembe
Mustafa Kurt mu Haluk Bilginer(ler) mi Gitsin Batman’a?
Dünya Tiyatro Günü münasebetiyle bir grup tiyatrosever
Süreyya Operası önünde buluştu ve orada bir bildiri okundu. O bildiride TÜİK
verilerine göre özel tiyatroların 2016-17 sezonunda İstanbul’da bir milyon
sekiz bin seyirciye ulaştığı belirtildi. Bu rakam coşkuyla ve alkışlarla
karşılandı.
Ben de araştırmaya başladım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)