Dün akşam Uyanış’ı seyretmek için Profilo AVM’ye gittim. Ben
Şişli’de oturuyorum. Profilo’ya o saatte(19:30) gitmenin tek yolu yürümek. Benim için en fazla
yirmi dakikalık bir yürüyüş. Yürürken düşündüklerimi paylaşmak istedim.
Hava soğuk, yağmur çiseliyor. Trafik kilit olmuş.
Kaldırımlar dar ve işgal altında. Yürüyenler birbirimize çarpmamak için dikkat
ediyoruz. Bu arada yerdeki su birikintilerine, kazı artığı çukurlara da dikkat
ediyoruz tabii. Aydınlatma yetersiz olduğu için her şey karanlık olduğu için
artık ne kadar dikkat edebilirsek. Zaman zaman yoldan yürüyoruz. O sırada
yanımızdan geçen arabalara da dikkat etmek zorundayız. Yürürken telefonla
konuşmak, mesaj atmak, sigara içmek doğal olduğu için yüzünüze üflenen sigara
dumanına, üstünüze bodoslama gelen şahıslara da dikkat etmek gerekiyor. Engelli
bir yürüyüş yapıyorsunuz.
Düşünüyorum. Hadi ben emekliyim. Bütün gün enerjimi akşama
saklama imkânım var. Ya o saatte işten çıkıp evine ulaşmaya çalışanlar ne yapsın?
Kalan son enerjisini eve ulaşmaya ve/veya evde akşam sofrasını yapmak için saklamak zorunda. Akşam Profilo’ya
gitmek için evdekileri birilerine emanet edecek meselâ. Eşiyle bir yerlerde
buluşacak, oyun öncesi dışarıda ayak üstü bir sandviç yiyecekler meselâ.
Bekârsa daha rahat ama o da oyun çıkışı eve dönüşü hesap etmek zorunda. Saat 22’den
sonra yalnız başına ıssız sokaklarda yürüyecek belki de o saatte uyumayan
birileri yanına gelip elini açacak. Otobüs
bekleyecek, metrobüsü, metroyu yakalayacak. Taksi tutacak hâli yok zira zaten
bilet, yemek derken en azından elli lira
harcamış. Parayı mesele etmeyenler için sorun yok. Zira onlar tiyatroyu yurt
dışında seyrediyor. Türkiye’de onlara göre oyun yok. Tiyatro kalkınsın,
denemelere destek olayım diye bir dertleri de yok. Evlerinde sinema salonları
var, istedikleri oyunu sinema gibi seyredip tiyatro seyrettik diyorlar. Yıldız
Üniversiteliler Güldür Güldür’ü tiyatro sanıyor. Halk yetenek yarışmasını, Mutfak oyunlarının gına getiren tekrarlarını
izliyor. Ona göre tiyatro işte bu. Şekerpare filmi de tiyatro olmuş.
Evde seyreder rahat rahat. Televizyonlarda
her akşam birkaç dizi. Zaten
orada seyredilenler de tiyatro oyuncusu değil mi?
Tüm bu insanları evinden çıkarmak salonlara götürmek için
büyük bir neden olmalı. Büyük salon, kadro, konu, gösteri.. Oysa bizim
tiyatromuz küçülüyor git gide.. İnsanların kafalarındaki soruların, sorunların
cevaplarını bulması lâzım. Oysa bizde 'ima eden' ithal oyunlar oynanıyor. Yerliyi
oynayan ‘zülf-ü yâre dokunamıyor’, ‘parasını sübvanse eden devlete’ ses
edemiyor, ödeneklide ‘emir demiri kesiyor’. Ben oyun seçmekte zorlanıyorum, bolluk
gibi görünen yokluktan, halk ne yapsın!
Tiyatro kadroların çoğu genç.. Kendi çocuğunu dinlemeyen
tiyatroya gidip çocuğu yaşındakinden ders mi alacak? Bir sonraki yemeğini hesap
eden ‘Arabın İntikamı’ olsa evinden çıkmaz. Dümbüllü gelse çaresiz. Eskide
kalmış o devirler.
Gene bana kaldın ya tiyatro, benimle de geçinemiyorsun.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder