Ercan Güven’in yazısının (http://spor.milliyet.com.tr/ceza-yetmez/spor/sporyazardetay/25.07.2012/1571561/default.htm)
bir bölümünü aktarıyorum:
“Çakıllı köyü... Batman’dan çık, Beşiriyi geç,
amortisörlerine güvenirsen 25 kilometre git. İşte Çakıllı. Doğu Anadolu’nun tam
ortası. Yaz ortalaması 40-45 derece.
Terledinse al duşunu!..
Tabi su bulursan.
İçmeye su yok.
İki yıl önce 70 metrelik bir kuyu kazmışlar. İki ay önce
çökmüş.
Kaymakamlığa gitmişler. “Ödenek yok, malzeme yok, işçi yok”
yanıtı.
Köyde bir saz tıkırtısı... Sanki, “Kavrulduk ey halkım
unutma bizi” güftesi.
Bir futbolcu bonservisine bin kuyu açılır, ama kavruluyor
Çakıllı.
Dayan muhtar Arif Demirtaş.
Önümüz kış.
Transferler muhteşem.”
Bu örnek de tek değil, onlarcasını sıralayabilirsiniz, eğer “unutmamışsanız”..
Şimdi diyelim bu köyün bir tiyatrosu var.
Tiyatro mu önce gelir, su mu?
Tiyatronun yaşaması için başka şeyler mi yapmak gerekir?
Tiyatro ile “susuz”luğu giderecek bir yol bulunabilir mi?
Köyün “susuz”luğuna çare olabilen/bulabilen tiyatro kendi “susuz”luğunun
da çaresi olmuş olabilir mi?
Yoksa “Bunların tiyatrosu yoktur. Tiyatroları olsa ‘susuz’
kalmazlardı mı diyorsunuz?”
NE DİYORSUNUZ !/?
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder