Sabahattin Eyuboğlu’nun Mavi ve Kara isimli kitabından
aşağıdaki bölümü aynen aldım:
“Anadolu köylerinde bir muhtar oyunu oynanır. Satirin bu
kadar özüne varan oyun az bulunur. Bir muhtar ölür; ahlar, vahlar, yanık ağıtlar, köyümüzün direği
yıkıldı, bittik diye bağrışmalar… Ondan iyi adam yoktu, kimse yerini tutamaz, filan
falan; ama bu arada mallar da bölüşülür, yeni muhtar seçilir, Allah’ın emrine
boyun eğilir. Derken bir yabancı çıkagelir; muhtarın neden öldüğünü, birkaç gün
ölü gibi yattığını sonra bilmem ne yapılınca canlandığını söyler. Hadi mezardan
çıkarın tekrar yaşatayım muhtarı der. Demez mi? İşler de değişir. Bir
düşüncedir alır herkesi. Ya bölüşülen mallar? Ya yeni muhtar? Hem sonra hani
pek o kadar bulunmaz değildi ihtiyar muhtar. Az mı can yakmıştı. Gününü de gün
etmişti. Hem sonra hocanın yaptıkları ne olacak? Tabut, kefen, namaz, dua,
ağlamalar… Yabancıyı defetmek en iyisi. Hadi
ordan kâfir şeytan, karışma Allah’ın işine…
Yaman bir satir damarımız var kısacası. Muammer’in tiyatrosu
bu damarı işletiyor ama ne kadar kolayına kaçarak, işini az ciddiye alarak, ne
kadar yerinde sayarak. İşletmesine
kendinden başka değerleri katabilse mesela. Melih Cevdet Anday, Haldun Taner
gibi aynı madeni yeni bir anlayışla işleten, üstelik kendisine değer de veren
sahi sanatçılara elini uzatsa, adını dünyaya duyurabilir. Ama o zaman tiyatrosu
kendine paradan başka şeyler de getirebilir.” (“Tiyatro Üstüne” sayfa 257- Yazının
tarihi 1955)
"Muammer", Muammer Karaca..
Bu düşüncelere yorumu herkes kendisi yapsın, Ben yazının tarihine dikkat edin derim.
Melih Anık
Mavi ve Kara- Sabahattin Eyuboğlu- Çağdaş Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder