24 Temmuz 2012 Salı

Muhtar ve Tiyatromuz..


Sabahattin Eyuboğlu’nun Mavi ve Kara isimli kitabından aşağıdaki bölümü aynen aldım:

“Anadolu köylerinde bir muhtar oyunu oynanır. Satirin bu kadar özüne varan oyun az bulunur. Bir muhtar ölür; ahlar,  vahlar, yanık ağıtlar, köyümüzün direği yıkıldı, bittik diye bağrışmalar… Ondan iyi adam yoktu, kimse yerini tutamaz, filan falan; ama bu arada mallar da bölüşülür, yeni muhtar seçilir, Allah’ın emrine boyun eğilir. Derken bir yabancı çıkagelir; muhtarın neden öldüğünü, birkaç gün ölü gibi yattığını sonra bilmem ne yapılınca canlandığını söyler. Hadi mezardan çıkarın tekrar yaşatayım muhtarı der. Demez mi? İşler de değişir. Bir düşüncedir alır herkesi. Ya bölüşülen mallar? Ya yeni muhtar? Hem sonra hani pek o kadar bulunmaz değildi ihtiyar muhtar. Az mı can yakmıştı. Gününü de gün etmişti. Hem sonra hocanın yaptıkları ne olacak? Tabut, kefen, namaz, dua, ağlamalar… Yabancıyı defetmek en iyisi.  Hadi ordan kâfir şeytan, karışma Allah’ın işine…

Yaman bir satir damarımız var kısacası. Muammer’in tiyatrosu bu damarı işletiyor ama ne kadar kolayına kaçarak, işini az ciddiye alarak, ne kadar yerinde sayarak.  İşletmesine kendinden başka değerleri katabilse mesela. Melih Cevdet Anday, Haldun Taner gibi aynı madeni yeni bir anlayışla işleten, üstelik kendisine değer de veren sahi sanatçılara elini uzatsa, adını dünyaya duyurabilir. Ama o zaman tiyatrosu kendine paradan başka şeyler de getirebilir.” (“Tiyatro Üstüne” sayfa 257- Yazının tarihi 1955)

"Muammer", Muammer Karaca..

Bu düşüncelere yorumu herkes kendisi yapsın,  Ben yazının tarihine dikkat edin derim.

Melih Anık

Mavi ve Kara- Sabahattin Eyuboğlu- Çağdaş Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder