Facebook’da ‘Davet etti. Teksti istedim. Vermezmiş. Vazgeçtim’ yazdım. Bir
tiyatro yapıcı ve topluluk sahibi tepki verdi: (İsminden bahsetmeyeceğim. Zira
hedefim isimler değil.Türk Tiyatrosu’na hâkim olan düşüncelerdir.)
‘Üstat
kimse tekstili vermek durumunda değil bu icadı siz çıkarttınız ve hiç hoşumuza
da gitmiyor. Ben bir kere o hatayı yaptım bir daha yapmam mesela. Özellikle bir
yazarsanız teksiniz elden ele gitsin istemezsiniz. Çünkü insanlar teksin adını
değiştirip rahatlıkla oynayabiliyorlar. Ayrıca yaptığınız bazı eleştiriler
tiyatro sanatını yaralıyor. Büyük bir kitleye hitap ettiğinizi sanmıyorum ama
Ona git ben buna gitmem de işiniz bazı özel tiyatrolara seyirci
kaybettirebilir. Onda biraz daha özenli olun hiç kimse sizin gitmediğiniz
tiyatroyu duymak istemiyer. Gittiginiz bir oyunu Eleştiri kuralları içinde
eleştirebilirsiniz. Bu konuda bir otoriteyseniz oyun seçme hakkınız yok. Bunlar
benim fikirlerim diyip işin içinden sıyrılıyorsunuz ama yaralayıcı bir eleştiri
zaten zor durumda olan bir çok tiyatroya zarar verebilir. Eleştiri dozunda
olmalıdır. Ben de bir çok oyuna gidiyorum bazılarını beğeniyorum bazılarını
beğenmiyorum ama beğenmedim diye kıyameti kopartmıyorum ki ben 28 yıldır bir
tiyatro sahibiyim. Başka bir meslekten uçup gelmedim. Sizinle tanıştım sizi
severim de ve bir polemik istemiyorum. Ama bildiğim bir çok kişi size
bulaşmamak için yazmıyor. Çünkü bizim tiyatro yapmamız lazım başka işlerimiz
var………………… Bir birikimi farketmissinizdir. Kırıcı yazıyorsunuz kırılmak
istemiyorsunuz. Sivri bir kalem sadece sizde yok.’
Benim paylaşmımda o kişinin
adı geçmiyor. Ona yönelik ima olmadığını
o biliyordur. Zira son zamanlardan bu paylaşım kapsamında bir alışverişimiz olmadı.
Seyrettiğim tek oyunundan başka oyununu seyretmedim. Bu tarz bir yazışma onunla
hiç olmadı. Yâni ondan yazdığı oyunun tekstini istemedim. O ‘oku düşüncelerini söyle’ diye oyununu
göndermişti.’ Oyunu okudum fikirlerimi paylaştım. Onun ısrarlı davetlerine
karşın oyununu seyretmedim. Onun tiyatrosunda seyrettiğim tek oyuna da okumadan
gitmiştim. Bir de kitabını göndermişti. O zamanlar benimle arası iyi idi.
Polemik istemiyormuş. Polemik istemeyen cevap isteyen bir
yorum yazar mı? İnanın ben de istemiyorum. Daha öncekileri de ben başlatmadım. Ortaya
dalan birilerine cevap yazdım.
Yazışmanın geri kalanında bana
dostça bir uyarı yaptığını söylüyor.
Benim telefonum onda var. Çok seyrek de olsa beni arıyordu konuşuyorduk.
Dostluk bana telefon etmesini gerektiriyor. Hem bana ‘Üstat’ diyen biri böyle bir
üslûp seçer mi?
Tiyatro ortamına girince
gördüm ki bana karşı çıkışların nedeni ‘gaz
birikmesi’. Davet ettikleri oyuna gitmezsem, oyunlarına gidip onların
bekledikleri yazıyı yazmazsam, onlarla aynı paralelde tepki vermezsem(mesela
onların sevmediği bir tiyatro yapıcının oyununu översem) bazı insanlarda bir rahatsızlık başlıyor. 'Niye şu oyunu beğendin?' tarzında mesaj yazanlar var. İmalar
yapanlar oluyor. Bazen bir araya gelip arkamdan dedikodu yapıyorlar(mış)
birbirlerini doldurup bana ‘sövüyorlar’(mış). Haberini alıyorum. Benim de
arkadaşlarım var. Yüzüme karşı söyleyen de var. ‘Gaz’, içinde bulunulan hacmi
zorlayınca içlerinden biri dayanamıyor patlıyor. Dolduruşa gelmek de olabilir
bu. Bana çakınca ‘itibar’ mı kazanıyorlar ‘Aferin üstat iyi geçirdin’ diyenler mi
oluyor bilmiyorum. Ben bunlara alışığım.
Zaten bu zat da yazmış : ‘Bir birikimi
farketmissinizdir.’ Farkettim tabii ki. Çoktan beri hem de. Bu zâtın da arada
bir yazdığı yorumlardan benden bir rahatsızlığı olduğunu hissediyordum. Fırsat
kolluyor gibiydi. Kısmet bugüneymiş. Bir
oyununa gitsem gaz çıkardı. Yâni biliyordum, elimde olan bir şeydi ama
yapmadım.
‘Kırıcı yazıyorsunuz kırılmak istemiyorsunuz. Sivri bir kalem sadece
sizde yok.’ ‘Kendimce’ yazıyorum. Yazdıklarımdan kırılmayanlar da var. Yüz
yüze gelip konuşuyor tartışıyoruz. Kendine güveni olanlar pekâla itiraz ediyor beni
eleştiriyor. Kırılmak istemiyormuşum. İnsan kırılmak için yazmaz ama
kırmasınlar diye de yazmaz. Eleştiri
içinde her şey var. Ben onun yazdıklarına kırılmıyorum. Kırılmak için kırana değer vermek lâzım. Onu
engelleyebilir miyim? Kafasına geldiği
gibi yazmış. Kalemi de varmış meğerse. Yazar yazar. Ben genellikle
yazılanlardan kişilerin sağlık durumu hakkında bilgi ediniyorum.
‘Tekst isteme işini benim çıkarttığımı’ söylüyor. Öyleyse bu benim
için onur verici bir durum olur. Tiyatro edebiyatında eleştirmenin teksti
okuması gerektiği o kadar açık anlatılmış ki. Muhsin Ertuğrul, Nurullah Ataç vd bu
konuda doğrudan ve dolaylı düşüncelerini
belirtmiş. Tiyatro yapıcının bunları bilmesi gerekiyor. Sadece oyun yazmakla olmuyor biraz da okumak
lâzım. Ama şu konuda haklı. Evet Türkiye’de
ben ısrar ettim, ediyorum. Piyasada bulamadığım teksleri istiyorum. Önceden
aldığım tekst kitap olunca kitabını da alıyorum. Bu da vicdan gereği yaptığım
bir şey. Bu konuda yabancılar daha rahat. Dünyada yazarı bulun teksti isteyin gönderiyor.
Öyle aldığım tekstler de var. Kostas Kortidis tüm oyunlarını facebook’da paylaşıyor. Bu zat
gibi korkmuyor. Yazar kendinden eminse
neden korksun? Kortidis’in oyunları sadece kendisi değil başkaları tarafından da oynanıyor. Ben bana
verilen tekstlerin hiçbirini başkaları ile paylaşmıyorum. Bu konuda kırıcı oluyorum ama bu konuda. Tekstinin elden ele gitmesini istemeyen zat bu
hususta tuhaf bir ima yapıyor ya da ne dediğinin farkında değil. Bana verdiği
hangi tekstini ben yola düşürmüşüm? Zaten bir tekstini gönderdi. Ben
istemedim o gönderdi. Diğerlerini de okumak için istek yapmadım zira
seyretme listeme almadım. Ama bazı oyunlar vardır onları okumanıza gerek
yoktur. Metin analizi gerekmez. Seyreder çıkarsınız. Bu zatın bir oyunu var ki okumadan da
seyredilebilir.
Büyük bir kitleye hitap ettiğimi
sanmıyormuş. O halde
bu heyecan niye? Ben hep söyledim. Türkiye’de eleştiri büyük bir kitleye hitap
etmiyor zaten. Seyirci eleştiri okuyarak oyun seçmiyor, seyrettikten sonra
aklına gelir önüne çıkarsa eleştiriye
bakıveriyor. O da öğrenmek için değil kendi düşüncesini bulmak için. Bu nedenle
eleştiri yazanlar okunsun diye değil tarihe kayıt düşsün diye yazıyorlar. Ben
büyük kitle peşinde değilim. Önce kendim için yazıyorum. Yazdığımı da
paylaşıyorum. Alkışa da ihtiyacım yok. Gene de yazılarımın tıklanma sayıları
fena değil. Bu zatın seyirci sayısından fazladır. Bence tiyatro yapıcılar benim hitap ettiğim kitle ile ilgileneceğine
kendi hitap ettiği kitle ile ilgilense daha iyi olur. Büyük bir kitleye hitap etmiyorsam ‘özel tiyatrolara nasıl seyirci
kaybettireceğim’? Kimse benim
gitmediğim tiyatroyu duymak istemiyormuş. Ben aksine görüşler olduğunu
biliyorum. Anket mi yaptı kendi
fikrini mi yoksa bir araya gelip dedikodumu yapan birkaç kişinin görüşünü
mü söylüyor muhterem?
Tiyatro yapıcıların öğrenmesi gereken birkaç şey var. Öncelikle eleştiri seçmekle başlar. Bu şu
demektir: Seçim yaptığınız zaman seyredeceğiniz bir oyuna değer vermişsiniz
demektir. Onu diğerlerinden ayırmışsınız demektir. İstanbul’da 300’e yakın oyun sahneleniyor.
Bunların hepsini seyredemeyeceğinize göre maddi ve manevi kıstaslarınıza göre
bir eleme yaparsınız. Seyirci de yapar
bu elemeyi. Eleştirmen daha bilinçli yapar. Ama seçmek seçmemenin kardeşidir.
Belli nedenlerle hiç seyretmeyeceğiniz oyunlar listesi de bir eleştiridir. Eleştiri yazan önceden durumu farkeder yazarsa okuyanlar
boşuna para ve zaman harcamazlar.
‘Bunlar benim fikirlerim deyip işin içinden sıyrılmak’ gibi bir
amacım yok. İş ne? Neden sıyrılayım? Kime borcum var ki yaptığımın hesabını
vereyim?
‘Otoriteysem oyun seçme hakkım yokmuş’ Kime ne zaman ben otoriteyim demişim?
Yukarıda da yazdım. Keyfim istediği için yazıyorum. Hatta kendime ‘eleştirmen’
bile demiyorum. Bazıları ‘onluk’ oyun listeleri yapıyor ben onu bile yapmıyorum.
Neden mi? Eleştirmenim dediğinizde tüm literatüre, ülkenizdeki tüm tiyatro faaliyetlerine hâkim
olmanız gerekir. Sadece İstanbul’u onu da yarım yamalak bilip eleştirmenlik
taslamak doğru değildir. Ben eleştirmen değilim eleştiri yazıyorum. Pek çok
tiyatro yapıcıdan çok daha fazla literatür okuyorum oyun seyrettim,
seyrediyorum. Ama eleştiriye ve eleştirmenliğe
çok değer veriyorum. Eleştirisi ve eleştirmeni iyi olan ülkelerde seçmen daha
bilinçli olur çünkü.
‘Eleştirinin dozu’ nedir? Ben meselâ kendi dilimden memnun değilim.
Daha sert olması gerektiğini düşünüyorum. Ama dâvalarla da uğraşmak istemiyorum. Zira tiyatro camiası kendine yönelik eleştiride çok hassas ama başkasını eleştirirken özgür olmak istiyor.
‘Ben 28 yıldır bir tiyatro sahibiyim. Başka bir meslekten uçup gelmedim’
diyerek ima yapıyor beyefendi. Ben inşaat mühendisliğinden gelip eleştiri
yazıyorum ya. Ama benim tiyatro ile tanışmam ondan öncedir. O ilkokula giderken
ben tiyatro yapıyordum. Çok da 'anlamlı' olan oyunlar yaptım.
‘Bazı kişiler bana bulaşmak istemedikleri için’ yazmıyormuş. İnsan ‘üstat, seni severim’ dediği ‘dostluktan bahsettiği’ kişi ile ‘bulaşmak’
kelimesini yan yana getirir mi? Sonra da küçümseyici bir cümle: ‘Tiyatro yapmamız lâzım işlerimiz var’
Bana yazma işine dön birader. Beni de meşgul etme.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder