18 Şubat 2020 Salı

Türk Tiyatrosu'nun Bir 'Yüz'ü


Facebook’da ‘Davet etti. Teksti istedim. Vermezmiş. Vazgeçtim’ yazdım. Bir tiyatro yapıcı ve topluluk sahibi tepki verdi: (İsminden bahsetmeyeceğim. Zira hedefim isimler değil.Türk Tiyatrosu’na hâkim olan düşüncelerdir.)


Üstat kimse tekstili vermek durumunda değil bu icadı siz çıkarttınız ve hiç hoşumuza da gitmiyor. Ben bir kere o hatayı yaptım bir daha yapmam mesela. Özellikle bir yazarsanız teksiniz elden ele gitsin istemezsiniz. Çünkü insanlar teksin adını değiştirip rahatlıkla oynayabiliyorlar. Ayrıca yaptığınız bazı eleştiriler tiyatro sanatını yaralıyor. Büyük bir kitleye hitap ettiğinizi sanmıyorum ama Ona git ben buna gitmem de işiniz bazı özel tiyatrolara seyirci kaybettirebilir. Onda biraz daha özenli olun hiç kimse sizin gitmediğiniz tiyatroyu duymak istemiyer. Gittiginiz bir oyunu Eleştiri kuralları içinde eleştirebilirsiniz. Bu konuda bir otoriteyseniz oyun seçme hakkınız yok. Bunlar benim fikirlerim diyip işin içinden sıyrılıyorsunuz ama yaralayıcı bir eleştiri zaten zor durumda olan bir çok tiyatroya zarar verebilir. Eleştiri dozunda olmalıdır. Ben de bir çok oyuna gidiyorum bazılarını beğeniyorum bazılarını beğenmiyorum ama beğenmedim diye kıyameti kopartmıyorum ki ben 28 yıldır bir tiyatro sahibiyim. Başka bir meslekten uçup gelmedim. Sizinle tanıştım sizi severim de ve bir polemik istemiyorum. Ama bildiğim bir çok kişi size bulaşmamak için yazmıyor. Çünkü bizim tiyatro yapmamız lazım başka işlerimiz var………………… Bir birikimi farketmissinizdir. Kırıcı yazıyorsunuz kırılmak istemiyorsunuz. Sivri bir kalem sadece sizde yok.’

Benim paylaşmımda o kişinin adı geçmiyor.  Ona yönelik ima olmadığını o biliyordur. Zira son zamanlardan bu paylaşım kapsamında bir alışverişimiz olmadı. Seyrettiğim tek oyunundan başka oyununu seyretmedim. Bu tarz bir yazışma onunla hiç olmadı. Yâni ondan yazdığı oyunun tekstini istemedim.  O ‘oku düşüncelerini söyle’ diye oyununu göndermişti.’ Oyunu okudum fikirlerimi paylaştım. Onun ısrarlı davetlerine karşın oyununu seyretmedim. Onun tiyatrosunda seyrettiğim tek oyuna da okumadan gitmiştim. Bir de kitabını göndermişti. O zamanlar benimle arası iyi idi.
Polemik istemiyormuş. Polemik istemeyen cevap isteyen bir yorum yazar mı? İnanın ben de istemiyorum. Daha öncekileri de ben başlatmadım. Ortaya dalan birilerine cevap yazdım.

Yazışmanın geri kalanında bana dostça bir uyarı yaptığını söylüyor. Benim telefonum onda var. Çok seyrek de olsa beni arıyordu konuşuyorduk. Dostluk bana telefon etmesini gerektiriyor. Hem bana ‘Üstat’ diyen biri  böyle bir üslûp seçer mi?

Tiyatro ortamına girince gördüm ki bana karşı çıkışların nedeni  ‘gaz birikmesi’. Davet ettikleri oyuna gitmezsem, oyunlarına gidip onların bekledikleri yazıyı yazmazsam, onlarla aynı paralelde tepki vermezsem(mesela onların sevmediği bir tiyatro yapıcının oyununu översem)  bazı insanlarda bir rahatsızlık başlıyor. 'Niye şu oyunu beğendin?' tarzında mesaj yazanlar var. İmalar yapanlar oluyor. Bazen bir araya gelip arkamdan dedikodu yapıyorlar(mış) birbirlerini doldurup bana ‘sövüyorlar’(mış). Haberini alıyorum. Benim de arkadaşlarım var. Yüzüme karşı söyleyen de var. ‘Gaz’, içinde bulunulan hacmi zorlayınca içlerinden biri dayanamıyor patlıyor. Dolduruşa gelmek de olabilir bu. Bana çakınca ‘itibar’ mı kazanıyorlar ‘Aferin üstat iyi geçirdin’ diyenler mi oluyor bilmiyorum.  Ben bunlara alışığım. Zaten bu zat da yazmış : ‘Bir birikimi farketmissinizdir.’ Farkettim tabii ki. Çoktan beri hem de. Bu zâtın da arada bir yazdığı yorumlardan benden bir rahatsızlığı olduğunu hissediyordum. Fırsat kolluyor gibiydi. Kısmet bugüneymiş.  Bir oyununa gitsem gaz çıkardı. Yâni biliyordum, elimde olan bir şeydi ama yapmadım.

Kırıcı yazıyorsunuz kırılmak istemiyorsunuz. Sivri bir kalem sadece sizde yok.’ ‘Kendimce’ yazıyorum. Yazdıklarımdan kırılmayanlar da var. Yüz yüze gelip konuşuyor tartışıyoruz. Kendine güveni olanlar pekâla itiraz ediyor beni eleştiriyor. Kırılmak istemiyormuşum. İnsan kırılmak için yazmaz ama kırmasınlar diye de yazmaz.  Eleştiri içinde her şey var. Ben onun yazdıklarına kırılmıyorum.  Kırılmak için kırana değer vermek lâzım. Onu engelleyebilir miyim?  Kafasına geldiği gibi yazmış. Kalemi de varmış meğerse. Yazar yazar. Ben genellikle yazılanlardan kişilerin sağlık durumu hakkında bilgi ediniyorum.

Tekst isteme işini benim çıkarttığımı’ söylüyor. Öyleyse bu benim için onur verici bir durum olur. Tiyatro edebiyatında eleştirmenin teksti okuması gerektiği o kadar açık anlatılmış ki. Muhsin Ertuğrul, Nurullah Ataç vd bu konuda doğrudan ve  dolaylı düşüncelerini belirtmiş. Tiyatro yapıcının bunları bilmesi gerekiyor.   Sadece oyun yazmakla olmuyor biraz da okumak lâzım.  Ama şu konuda haklı. Evet Türkiye’de ben ısrar ettim, ediyorum. Piyasada bulamadığım teksleri istiyorum. Önceden aldığım tekst kitap olunca kitabını da alıyorum. Bu da vicdan gereği yaptığım bir şey. Bu konuda yabancılar daha rahat. Dünyada yazarı bulun teksti isteyin gönderiyor. Öyle aldığım tekstler de var. Kostas Kortidis tüm  oyunlarını facebook’da paylaşıyor. Bu zat gibi korkmuyor.  Yazar kendinden eminse neden korksun? Kortidis’in oyunları sadece kendisi değil  başkaları tarafından da oynanıyor. Ben bana verilen tekstlerin hiçbirini başkaları ile paylaşmıyorum. Bu konuda kırıcı oluyorum ama bu konuda. Tekstinin elden ele gitmesini istemeyen zat bu hususta tuhaf bir ima yapıyor ya da ne dediğinin farkında değil. Bana verdiği hangi tekstini ben yola düşürmüşüm? Zaten bir tekstini gönderdi. Ben istemedim o gönderdi. Diğerlerini de okumak için istek yapmadım zira seyretme listeme almadım. Ama bazı oyunlar vardır onları okumanıza gerek yoktur. Metin analizi gerekmez. Seyreder çıkarsınız.  Bu zatın bir oyunu var ki okumadan da seyredilebilir.  

Büyük bir kitleye hitap ettiğimi sanmıyormuş. O halde bu heyecan niye? Ben hep söyledim. Türkiye’de eleştiri büyük bir kitleye hitap etmiyor zaten. Seyirci eleştiri okuyarak oyun seçmiyor, seyrettikten sonra aklına gelir önüne çıkarsa  eleştiriye bakıveriyor. O da öğrenmek için değil kendi düşüncesini bulmak için. Bu nedenle eleştiri yazanlar okunsun diye değil tarihe kayıt düşsün diye yazıyorlar. Ben büyük kitle peşinde değilim. Önce kendim için yazıyorum. Yazdığımı da paylaşıyorum. Alkışa da ihtiyacım yok. Gene de yazılarımın tıklanma sayıları fena değil. Bu zatın seyirci sayısından fazladır. Bence tiyatro yapıcılar  benim hitap ettiğim kitle ile ilgileneceğine kendi hitap ettiği kitle ile ilgilense daha iyi olur.   Büyük bir kitleye hitap etmiyorsam ‘özel tiyatrolara nasıl seyirci kaybettireceğim’? Kimse benim gitmediğim tiyatroyu duymak istemiyormuş. Ben aksine görüşler olduğunu biliyorum. Anket mi yaptı kendi fikrini mi yoksa bir araya gelip dedikodumu yapan birkaç kişinin görüşünü mü  söylüyor muhterem?

Tiyatro yapıcıların  öğrenmesi gereken birkaç şey var. Öncelikle eleştiri seçmekle başlar. Bu şu demektir: Seçim yaptığınız zaman seyredeceğiniz bir oyuna değer vermişsiniz demektir. Onu diğerlerinden ayırmışsınız demektir.   İstanbul’da 300’e yakın oyun sahneleniyor. Bunların hepsini seyredemeyeceğinize göre maddi ve manevi kıstaslarınıza göre bir eleme yaparsınız.  Seyirci de yapar bu elemeyi. Eleştirmen daha bilinçli yapar. Ama seçmek seçmemenin kardeşidir. Belli nedenlerle hiç seyretmeyeceğiniz oyunlar listesi de bir eleştiridir.  Eleştiri yazan önceden durumu farkeder yazarsa   okuyanlar boşuna para ve zaman harcamazlar.

Bunlar benim fikirlerim deyip işin içinden sıyrılmak’ gibi bir amacım yok. İş ne? Neden sıyrılayım? Kime borcum var ki yaptığımın hesabını vereyim?

Otoriteysem oyun seçme hakkım yokmuş’  Kime ne zaman ben otoriteyim demişim? Yukarıda da yazdım. Keyfim istediği için yazıyorum. Hatta kendime ‘eleştirmen’ bile demiyorum. Bazıları ‘onluk’ oyun listeleri yapıyor ben onu bile yapmıyorum. Neden mi? Eleştirmenim dediğinizde tüm literatüre,  ülkenizdeki tüm tiyatro faaliyetlerine hâkim olmanız gerekir. Sadece İstanbul’u onu da yarım yamalak bilip eleştirmenlik taslamak doğru değildir. Ben eleştirmen değilim eleştiri yazıyorum. Pek çok tiyatro yapıcıdan çok daha fazla literatür okuyorum oyun seyrettim, seyrediyorum.  Ama eleştiriye ve eleştirmenliğe çok değer veriyorum. Eleştirisi ve eleştirmeni iyi olan ülkelerde seçmen daha bilinçli olur çünkü.

Eleştirinin dozu’ nedir? Ben meselâ kendi dilimden memnun değilim. Daha sert olması gerektiğini düşünüyorum. Ama dâvalarla da uğraşmak istemiyorum. Zira tiyatro camiası kendine yönelik eleştiride çok hassas ama başkasını eleştirirken özgür olmak istiyor. 

Ben 28 yıldır bir tiyatro sahibiyim. Başka bir meslekten uçup gelmedim’ diyerek ima yapıyor beyefendi. Ben inşaat mühendisliğinden gelip eleştiri yazıyorum ya. Ama benim tiyatro ile tanışmam ondan öncedir. O ilkokula giderken ben tiyatro yapıyordum. Çok da 'anlamlı' olan oyunlar yaptım.

Bazı kişiler bana bulaşmak istemedikleri için’ yazmıyormuş. İnsan ‘üstat, seni severim’ dediği  dostluktan bahsettiği’ kişi ile ‘bulaşmak’ kelimesini yan yana getirir mi? Sonra da küçümseyici bir cümle: ‘Tiyatro yapmamız lâzım işlerimiz var’ Bana yazma işine dön birader. Beni de meşgul etme.

Melih Anık


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder