Sayın Zeljka Turcinovic,
26 Mayıs 2016 tarihli Türkçe mektubunuz Türkiye'de beklenen(beklediğiniz
mi desem?) ilgiyi gördü. Zaten kendilerinden haz edilmeyen ve yandaş kabul
edilen iki tiyatrocu hakkındaki suçlamalarınız fırsat yarattı ve daha önceden bu kişilerin temsil ettiği
kurum ile ilgili derin yarası kabuk bağlamış olanların kabuklarını dökmelerine
neden oldu. Ben bu mektubun tarafınızdan yazıldığını kabul ederek size bir
email gönderdim ve bir kaç soru sordum. Medyadan gördüğüm kadarıyla size
gönderilen email'lere bir iki saat içinde aynı İngilizce metni göndermiş
olmanıza rağmen benim sorularıma cevap vermediniz. Ben de size açık bir mektup
yazmaya karar verdim. İlk mektubunuzu Türkçeye çeviren kimse yada Türkiye'deki dostlarınız benim mektubumu sizin anlayacağınız dile
çevirir diye ümit ediyorum.
Bildiğim kadarıyla Türkçe bilmiyorsunuz. Bu dört dörtlük
Türkçe ile yazılmış bu mektup sizin orijinal mektubunuzun tercümesi olmalı. Ben
yöneticilik hayatımda hâkim olmadığım bir dilde yazılmış bir mektubu imzalamak
zorunda kalırsam o dildeki belgenin üstünde mutlaka tercüme edenin adı ve imzasının
olmasını zorunlu tutar(d)ım. Sizin mektubunuzun üstünde böyle bir kişi ismi ve
imzası yok. Demek ki tercüme edene (yada Türkçenize?) çok güveniyorsunuz. Ama
kurum dediğiniz şey kurumsal kurallarıyla ciddiyetini gösterir. Siz kurumunuzun
'profesyonelliği' üzerinde çok hassassınız. 'Profesyonel kurumlar'
'profesyonelce' davranır. Türkçe mektubunuzdan yansıyan görüntünün 'profesyonelce' olmadığını düşünüyorum.
Türkçe mektubunuzun hitap satırında 'Sayın İlgili' yazılı.
Bu ilgili kimdir anlaşılmıyor. Kime şikayet ediyorsunuz? Amacınız mektubun
içeriğindeki hususların ciddi olarak ele alınacağı makamlar mıdır yoksa
sansasyon yaratsın diye mektubu ortaya atma niyetinde misiniz? Benim izlenimim
ikincisi. 'Profesyonel' olmanın gereği şikayetinizi Devlet Tiyatroları'nın bağlı
olduğu bakanlığa yazmanızdır. ITI Türkiye'ye mektubunuzu yazabilirdiniz. Ne
bakanlığın ne ITI Türkiye'nin mektubunuzun resmi muhatabı olmadığı görülüyor. Siz medyayı ayağa
kaldırmayı amaçlamışsınız. Anladığınız 'profesyonellik' bu mudur?
Türkçe mektubunuzun ilk paragrafında Necat Birecik ile Zafer
Kayaokay'ın kurumunuz tarafından davet edildiğini ve masraflarının tarafınızdan
karşılandığını belirtmektesiniz. İkinci ve İngilizce olan mesajınız ile
birlikte okuduğumda sizin parasını
verdiğiniz bu kişileri satın aldığınızı düşündüğünüz izlenimine kapıldım. Siz
para verip iki kişiyi getirmişsiniz onlar toplantılara katılmamış, arkanızdan kurumunuz hakkında dedikodu yapmış siz
de çok kızmışsınız bu mektup ile intikam almak istemişsiniz. İşin kısaca özeti
bu. Zaten yazılarınızdan bu anlaşılıyor. 'Profesyonel bir kurum' davet ettiği
misafirleri hakkında böyle konuşur mu? Hem de sizin kelimelerinizle
'söylenti'lerin ışığında? Siz görevinizi 'söylentilere' göre mi yapıyorsunuz? Hem
de 'profesyonel' olduğunuzu söylediğiniz halde? 'Profesyonellik', şikayete konu
olan olayların üstünden 13 ay geçtikten
sonra mı mektup yazmaktır? Aklımın almadığı bir şey de şu: Türkiye'den üst
düzey iki bürokratı ülkenize davet etmişsiniz. Onlarla kendi ülkenizde görüşme
şansı yaratmadınız mı? Misafirinizi ziyaret edip hatırlarını sormadınız mı? Bunlar
için 'profesyonellik' gerekmiyor, insan gibi bir ev sahibi olmak yeterli.
Türkçe mektubunuzun ikinci paragrafında bu kişilerin Türk Büyükelçiliği'nden
rehber isteyip şehri turistik olarak gezdiğini yazmışsınız. Bunu siz nasıl
biliyorsunuz? Elçilikte adamlarınız mı var? Yoksa kişilerin arkasına adamlarınızı
mı takıyorsunuz? Hem size ne? Sizin
'profesyonellik' dediğiniz bu mudur?
Türkçe mektubunuzun üçüncü paragrafı sizin gönüllü bir Türk
olduğunuzu gösteriyor. Öyle ya bu iki kişinin Türkiye Devleti'nin itibarını
zedelediğini yazmışsınız. Ancak bir Türk böyle düşünür. Ayrıca 'Türkiye Devleti' değil öncelikle 'Türkiye
Cumhuriyeti' demeniz gerekiyordu. 'Profesyonellik' muhatabınızın ülkesini iyi
bilmeyi içerir. Ama öte yandan düşündüğümde 'Avrupalı ve dünyalı' için 'devlet
itibarını zedelemek' gibi bir kavramın çok da yaygın olduğunu düşünmüyorum. Kendini
devlet ile birleştirmek oryantal ve modası geçmiş bir kavram artık. Afedersiniz
ama size mi kaldı Türk Devletinin itibarını korumak? Bu konuda bizi uyarmak haddini
aşan bir ifadedir.
Sayın Zeljka
Turcinovic
Hırvatistan Avrupa Birliği üyesi bir ülke, yâni Avrupalı.
ITI Hırvatistan ise Unesco kapsamında bir kuruluş. Bu açılardan baktığımda siz
hem 'Avrupalı' hem de 'dünyalı'sınız. Ama Türkçe mektubunuz ve İngilizce mesajınız ne Avrupalı ne de
dünyalı. Zira üç paragraflık
mektubunuzun her bir paragrafı ve sonradan yazdığınız İngilizce email'iniz bir
yerinden tutulmayacak kadar 'profesyonellik' dışı. Eğer mektup yazdığınız gibi festival yapıyorsanız kusura bakmayın ama siz 'profesyonel' falan değilsiniz.
Ben hâlâ Türkçe mektubun tarafınızdan yazıldığına
inanmıyorum. Eğer yanılıyorsam benim bu mektubumu 'Avrupalı olmayan' bir
yurttaşın bir 'Avrupalı'ya 'profesyonellik' üzerine bir yönetim dersi olarak
okuyun. Rica ederim bu mektubuma cevap
verin. Eğer mektubu yazmamış yada mektubun diline ve içeriğine hâkim değilseniz açıklama yapın.
Saygılarımla.
Melih Anık
Not: Ben sürü
içindeki 'siyah koyun' oldum hayatım boyunca. 'Sürü'nün 'beyaz'larına ayrı
cevap yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder