25 Mayıs 2014 Pazar

Tiyatro Eleştirisi Üzerine 19.İstanbul Tiyatro Festivali Kuram Atölyesi'nde Söyle(yeme)diklerim

19.İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında düzenlenen Kuram Atölyesi-Tiyatro Eleştirisi’nin ilk toplantısına (17 Mayıs 2014) ait notlar 23 Mayıs 2014 saat 18:21’de yayımlanmış. İkinci toplantı 24 Mayıs 2014 saat 15’de. Atölye yürütücülerinden Özlem Hemiş ve Ata Ünal ikinci toplantıda farklı bir konunun tartışılacağını(“Yurt içi ve dışı eleştiri karşılaştırması”) ikinci toplantıya katılanlar birinci toplantının notlarını okuyacakları için tekrarların olmayacağını söylemişlerdi.  İkinci toplantının konusu, toplantı sabahına karşı hiçbir yerde duyurulmadı, birinci toplantının notları kaç kişiye ulaştı bilmiyorum.(Birinci toplantının katılımcılarından biri olan bana bile ulaşmadı. Ben kendi gayretimle takip ediyorum.) Birinci toplantı notlarında gene “hocalara saygı” zihniyeti devam ediyor. Sanki dört hoca konuşmuş diğer 50’ye yakın kişi de ders dinlemiş gibi bir hava var. Toplantının katılımcılarının listesi yok, yürütücülerin kendilerine göre özetledikleri düşüncelerin sahibi belli değil. Hocalar dışındakiler “denek figüran” yerine konulmuşlar. Akademik olmaya çalışan bir toplantının akademik olmayı bırakın, toplantı notlarını sunuşları, sıradan şirket “MOM”(toplantı tutanak)larından bile geride.  Akademisyenlerin bu “rahle anlayışı” da üzüntü verici, hem de eleştiri konusunda. Kuram Atölyesi’nden bir şey çıkmayacağını anladığım için ikinci toplantıya katılıp zamanımı harcamak istemedim. Ama öte yandan o toplantıda   “biz moderatör değiliz” deyip de moderatörlük yapanlarca mikrofon verilmediği için söyleyemediklerimi, bu yazı kapsamında paylaşmak istedim.

Bana göre eleştiri, metro tünellerinde tren perona yaklaşırken istasyonda yüzünüzde hissettiğiniz rüzgârdır. Tren önündeki havayı iter, hava yer değiştirir. Hesaplar yapılırken istasyonların havalandırmasında bu husus dikkate alınır. Eleştiri size geleceği haber verir, ortamın daha yaşanılır olmasını, taze hava almanızı sağlar. Değişen hava ters yönde tren bekleyen insanlar tarafından da hissedilir. Eleştiriler aynı yönde olanlar için olduğu kadar ters yönde olanlar için ferahlatıcıdır. Tren istasyonda durduğunda inen yolcular temiz bir hava ile karşılaşır. Eleştiri kendinden sonrası için de nefes aldırıcıdır.  Tren istasyondan çıkıp giderken geride kalan havanın bir kısmını emer bir sonraki trenin önünde daha az basınç bırakır. Eleştiri de kendinden sonrasının işini yapmasını kolaylaştırıcı olur(olmalıdır). Ülkemizde eleştirinin bu bilinçle yapıldığını söylemek zor.

Tiyatro eleştirisi edebiyat eleştirisinden farklı. Zira salt metin değil, o metinin sahne üzerindeki hâli eleştirinin konusu. Yazar ile yönetmenin aynı olması ile yazar ile yönetmenin ayrı olması hâlleri bile eleştirinin niteliğini belirliyor. Esas olan yazılı metin değil o metnin  nasıl “okunduğu”, sahneye nasıl aktarıldığı. Bu aktarmada pek çok unsur işin içine giriyor. Reji, mizansen, dramaturji, oyunculuk, dekor, ışık, ses, müzik, video, aksesuar, sahne, olanaklar  vs.  Her bir unsurla ilgili profesyonellik düzeyi eleştiriye tesir ediyor. Ülkedeki kültür ve sanata verilen değer, sanatın durumu gibi hususların da  eleştiride ağırlıklı payı var. Daha da ileri giderek etik anlayış, sendikalaşma, dernekleşme, tiyatrocunun toplumdaki sosyal standardı, güvencesi, sosyal sınıflar ve aralarındaki ilişki, eğitimin düzeyi, gelenekselleşmiş alışkanlıklar  tiyatro camiasında ilişkileri ve dolaylı olarak eleştiriyi de etkiliyor. Eleştiri tüm bu hususlardan bağımsız değil. Elbette dünya tiyatrosunun aldığı yol, ülke tiyatrosunun ona eklemlenmesini de dikkate almak zorundayız. Tiyatroyu sadece ülkemizde değil dünyada da mümkün kılan finansal koşulların da eleştiri ile ilgisi var. Kültür ve sanat sorunlarını çözememiş bizim gibi ülkelerde yönetici gücün(bilerek iktidar demiyorum zira ülkenin sanat politikası yoksa yönetici güçler ortaya çıkıyor) oynadığı rol, özgürlüklerin sınırı, engellemeler eleştiriyi de kontrolü altına alıyor.

Bu nedenle eleştiri o ülkeyi yansıtan en önemli göstergelerden biri.

Yukarıdaki satır başları nedeniyle eleştiride kavram, kural, kuram arayışları yararlı ama yeterli değil hatta çoğu kez lüks gibi kalıyor. (Meleklerin cinsiyetini tartışmak gibi) Temel meselelerini çözememiş, seyretme kültürü yerleşmemiş, oyuncu sayısının seyirci sayısından çok olduğu ülkemizde kuram arayışları bilinenlerin tekrarından öteye gidemiyor. Zira bu tartışmalar kuramı anlamaktan(yakalamaktan) yol göstermekten uzak.Mevcut kuramları ezberine alanların ki onların da ne kadar bildikleri kuşkulu ortada Abdurrahman Çelebi gibi dolaşmalarına neden oluyor. Bir ülkede tercüme ettiği kuram kitabını(Brecht- “Organon”) yıllar sonra yanlışlayan akademisyen bizde var. Kuramları bile kendimize göre (kendimize benzetip) anlayıp yorumlamak bize mahsus.

Türkiye’de eleştiri dost işi övgü yazılarına dönüşmüş. Oysa amaç takdir etmek(değerini biçmek anlamında), anlamak ve açıklamak olmalı. Takdir ederseniz ki tüm bunların nesnelliği tartışmalı. Eleştirinin dünyasının sınırlarına bağlı hususlar. Eleştirmenden akılcı, âdil, sanatsal,saygıdeğer yargılama gücü beklenir. Eleştirdiği işin özelliklerini ve ilişkilerini de bilmesi gerekir. Ayrıca, yazan da yaza yaza öğreniyor. Zira yazmak insana kendi eksikliğini de fark ettiren bir süreç. Bu nedenle çok kişinin yazması desteklenmelidir. 

Zaman içinde ortaya konan yeni bilimsel çalışmalar da  tiyatro eleştirisinde  bakışı,anlayışı değiştirdi. Bu sadece edebî konularda değil toplumsal bilimlerde de ortaya çıktı. Görme biçimleri, gösterge bilimi, çoklu metin okumaları, metinler arası ilişkiler, toplumsal eylemlerin değerlendirilmesi, eleştiri dalında da karşımıza çıktı.  Eskiden gösteren ve gösterilenden yola çıkılarak ideolojiye varılır, oradan da tarihsel tezler üretilerek eleştiri biçimlenirdi. Bir sanat eserini kendi sanatsal diline bağlandığı ölçüde aydınlatıcı olması, türün nesnel belleğine olan güven zamanla özellikle post modernizm ile birlikte yeniden yargılanmaya başlandı. Eleştirinin sanat yapıtının bilgisi olması, onun tamamlayıcısı olması hususu yeni yeni fark edilmeye başlandı. “Yapıcı eleştirici” kavramı bir olumlama olarak ortaya atıldı. (Sanki yapıcı olmayan eleştiri varmış gibi) Bu bir suçlama olarak hâlâ kullanılıyor. Eleştiri "ne olsun diye" yazılmaz. Yıkıcı olmak da eleştiriye dahildir.

Kuram Atölyesi’ni açan yürütücü Ata Ünal, “Akademik olanın dışında katılım” ile söze girdi. Bu bilinç altını ortaya koyuyor. Akademisyenlerin kendilerine özel bir yer tahsis etme merakından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Tiyatro seyirci için yapılan bir sanat. Tiyatro eleştirisinin de öncelikle ona yönelik olması gerekir. Bu nedenle tiyatro eleştirisinde akademik olan olmayan ayrımın temelleri yoktur. Tiyatro eleştirisi seslendiği alana ait dili kullanmak onun alımlamasına ulaşmak zorundadır. Bu basit olmak demek değildir. Zor olanı anlaşılır bir dille anlatmak demektir.

Eleştirmenlik ve dramaturji bir tiyatro bölümü olmasından dolayı birlikte yapılan işlermiş gibi anlaşılıyor. Eleştirmenlik için dramaturji bilgisi elbetteki önemlidir ama bir dramaturgun eleştiri yazması şart değildir. Dramaturg sanatın içindendir eleştiri dışından. Dramaturg yönetmenin karşısında olmak zorundadır. Yönetmen karşısında dramaturg, metnin(yazarın) yanındadır. Bizde sahnelenen oyunlarda dramaturg ismen olsa da cismen ya yoktur ya da yönetmen yardımcısı olarak çalışmaktadır. Eleştiri yazabilen dramaturg da bir gün yanında çalışır kuşkusu ile özgürce yönetmeni eleştirememektedir.

Gençlerden beklediğim şey şudur: Kendilerini heyecanlandıran konuya tutku ile bağlanmaları ve onu kuramların esiri olmadan yapmalarıdır. Gençler, engelleri değil hedefine varmayı düşünmelidir. Ancak böylelikle tiyatro kendi meyvalarını verebilir, uluslararası olabilir.(Kuram doğabilir.)

Toplantıda dikkatimi çeken bir hususa değinmeden geçemeyeceğim. Bir hoca geçmişte başladığı bir çalışmasından bahsederken muhafazakâr kesime ait bir takım kitaplardan bahsetti. Bahsediş dilini ve de toplantıya katılanların onu onaylayan gülüşmelerini beğenmedim. Tiyatrocu, inançlı kişilerle, inancın ticaretini yapanları ayırt etmek zorundadır. Türk toplumunda inançlar çok önemlidir. Tiyatrocu o inançları iyi bilmeli, saygı göstermeli ama kendi inandıklarının peşinde dünyayı değiştirmek için çalışmalıdır.

Genellikle eskiye olan özlem hepimizde vardır. Eski eleştirmenlerden bahsederken de aynı duyguya kapılırız. Ama unutulmasın ki o dönemlerde onlar da gençti ve arıyorlardı. Şimdi eleştirinin mahiyeti ve şekli değişmiştir. Gelişen sosyal medya araçları ile anında eleştiriler ortaya konulmakta ve yayılmaktadır. Tiyatro eleştirmeni de bunların bilincinde olarak yazılarını yazmalıdır.

Maalesef medyada tiyatro eleştirisi için yeterli alan yok. Tiyatroya ödül vermeyi iş edinen Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Derneği, sorumlulukların ve görevlerinin  bilincinde değildir. Tiyatro eleştirisinin yaygınlaşması, dünyamızda daha çok yer edinmesi için genç eleştirmenlerin desteklenmesi, aranıp bulunması, ortaya çıkarılması gerekir. Eleştiri hakkının savunulması, intihal yapan, mütalâa yazan, abuk sabuk çıkışlar yapan, uluslar arası ilişkilerde kişiselleştirmiş keyfi ve prestiji öne çıkaran, ödül korkusu yaratan  bir anlayışla, mümkün değildir. Tiyatro Eleştirmenler Birliği Derneği, geçmiş eleştirmenleri saygıyla anacak fırsatlar yaratmalı ve Genç Eleştirmen Ödülü vermelidir. (TEB üyeleri jüri üyesi oldukları tiyatro ödüllerinde çınar bir eleştirmen adına ödül koymayı bile akıllarına getirmiyor. Ödül deyince sadece kendilerini düşünüyor.) Balık baştan kokar sözü TEB için geçerlidir. Tiyatro eleştirisi de TEB nedeniyle kokmaktadır.

Masamın karşısında duran ve yazılarımı yazarken gözümün önünden ayırmadığım  iki kağıt var. Birinin üstünde şu yazılı:

Gördüğünü, düşündüğünü söyle
Tepkini dile getir
Samimi ol
Teorilere aldırma, kendi teorini yarat
İyi olanı öv kötü olanı cesaretle yer
Sorgula
At aklını Kullan

Diğerinde ise şu yazılı:

“Sahnedeki oyun, hayatı fark etmemizi sağlıyor, hayatı daha iyi okumamıza yardım ediyor,hayat ilişkin pratik yaptırıyor mu? TİYATRO NİYE VAR? (J.Wood’dan esinlenerek)”


Melih Anık

1 yorum:

  1. Eleştirmenlerin tiyatro üstünlüğünü örttüğü günlerde Melih Anık gerçeği

    Tüm deneyimlerime dayanarak söylüyorum ki Türkiye tiyatrosu ithalat anlayışıyla yönetiliyor!... Özgün olana yabancılaşmış kişilerin Almanya, Fransa, İngiltere'den ithal ettiği saçmalıklar üzerine inşa edilen Türkiye tiyatrosu, emekçi halkın, sosyal devletin, tüyü bitmemiş yetimin çıkarı için değil, tiyatroya musallat olan tartışılır kişilerin çıkarı için çalışıyor...

    Renkli yaşamın canlı kanlı göbeğinde değil; "isli, paslı, pisli, puslu, sisli" kuvözde kımıltısız durup, bulanık gözlerle bizi süzen Türkiye tiyatrosu, gerçek anlamda yaşayamıyor... Tiyatrocuların, İnternet dünyasına iltica edip, sanal âlem tutkunu olmaları benim görüşümü kuvvetlendiriyor...

    Geniş anlatılacak bir konu bolluğu olan tiyatro eleştirmenliği, bağımsız ve özgür bir yazı konusu olmak yerine, Anık'ın "Dokunuş"una küçük bir kaz tüyü fiskesi olarak eklemleneceği için, kısa kesmek istiyorum!...

    Melih Anık'ın yukarıda okuduğunuz ve/ya bir başka yazı demeti için de klavye şakırdatmak yerine, Anık'ın "tiyatro namusuna olan tutku"sunu vurgulamayı düşünüyorum... Zaman zaman kısa dönemli bâzı çelişkiler yaşamış olsak bile çıkar gözetmeyen bir yazar olması nedeniyle, Anık'ın tiyatro anlayışına yakın bir yerde duruyorum! Aynı zamanda bir tiyatro eylemcisi olduğum için, sözlerimin tam kaç ayar altına tekabül ettiğinin bilincindeyim. Anık, her ne kadar Shakespeare ve "evrensel tiyatro" anlayışını kapsayan tiyatro genişliğine sahip olsa bile, bize özgü, özgün, özgür tiyatro oluşumu için engebeli tiyatro patikasını genişletmek için büyük bir çaba harcıyor. Tiyatro sanatından maddî anlamda zerre kadar çıkar gözetemeyen Anık'ın aldığı solukların sayısını, düşüncelerini inşa ettiği beyninin kıvrımlarını algılayabilecek bir sezgi gücüne sahibim. Ne var ki, dâvâlarım, ülke dışına çıkışlarım, tiyatro dünyasındaki "egolar" egemenliğiyle cebelleştiğim için Anık'ın hakkını Anık'a vermek çok zor!

    Buradaki "okur yorumu" bölümünde bile bir iki ateş böceği kıvılcımı çakmak Anık'ın daha derin yazılar yazmasına neden olur kanısındayım.

    Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil