NTV’de ve HaberTürk’de program, Radikal’de ve Vatan’da söyleşi..Can Gürzap’ın “Devlet Tiyatrosu
Gerçeği” alt başlığı ile yayımlanan(Remzi Kitapevi) kitabı “Perde Arkasından”ın
gündeme düşen izi bu kadar. Herhangi bir kitap promosyonu kadar… Oysa Can Gürzap Türk Tiyatrosu’nun tarihini
anlatıyor. İçinde politikacılar, bakanlar, bürokratlar, makam savaşları,
mahkemeleşmeler, mahkûmiyetler, “başını verir koltuğunu vermez” yöneticiler, tiyatrocular,
dernekler, vakıflar, bildiriler, bildiriler,
bildiriler var. Doğrusunu isterseniz gördüğüm resim benim içimi bulandırdı.
Bugün tiyatronun kitaba uzaktan bakmasını anlamaya çalıştım. Bu,
Can Gürzap’ın kitabından yansıyan resmin doğrulanması gibi geldi bana.
Bir cümlelik bir özet isterseniz diyeceğim şudur: Sanat
politikanın eline bırakılmamalıdır. Öte yandan politikanın oyuncağı haline
getirilen tiyatroda ortaya çıkan kaostan yararlanmak isteyen tiyatrocu da az
değildir. Kişisel tutkular, politikacının arkasında boynu yana eğilmiş ellerini
önünde bağlamış tiyatrocu resmini büyütmüştür. Ama şu da söylenebilir tiyatro, sanatı politikaya kurban etmiştir.
Bir kurumu düzeltmek isteyenin bu kadar çok olması ilk
bakışta hoştur ama gidişata bakarak bir sahiplenenin çıkmadığını görmek de o kadar
acıdır. Doğru olan, kişilerle var olan bir düzen değil kurumsallaşmış bir yapıdır. Ancak bir liderin başı çekmesi gerekir. Muhsin Ertuğrul’un arkasından onun
kadar karizmatik bir tiyatro kişiliğinin çıkmamış olması tiyatromuzun
şansızlığıdır. Ama tiyatrocular yeni bir Muhsin Ertuğrul’un çıkmasına da izin
vermemiş, destek olmamışlardır. Belki de bu nedenle politika, konudan bîhaber
politikacılarla sanatı yönetmeye kalkışmış; “boşluğu” dolduramamış; ne
yönetebilmiş ne de yönetilmesinin önünü açmıştır.Bana tuhaf gelen geçmiş
yıllarda ismi konuya “bulaşmış” aydın ve demokrat kişiliklerin, dıştan görünen “aydınlık”larının
gereğini yapamamış olmalarıdır. Tiyatro, toplumun “ayna”sı değil midir? Bu anlamda Devlet Tiyatroları üzerine düşeni
yapmış sayılır(!)
Tiyatrocunun en kuvvetli silahı kelimeler olduğu için
tiyatrocu zora düştüğünde tirat niyetine bildiri okumuştur. Bugün halâ aynı bildirilerin tekrarı,
tiyatrocuların ezberinin de kuvvetli olduğunu gösterir. Ama yanlışın farkında
olan bir topluluğun bunca yıldır sistemi kuramamış olması da tuhaf değil midir?
Can Gürzap kitabın son sayfalarında yazdıkları ile “devletin tiyatrosu olmaz” diyenlere cevap
vermek için bu kitabı yazmış olduğunu göstermiştir. Belki de gündeme bağlamak istedi biriktirdiklerini bilmiyorum. Geçmişte yapılanları
anlatmasının gerekçesi bugünün “perde arkası”nı hatırlatmaktır. Bu bugünün
neden böyle olduğunu gösterir ama yarın ne olması gerektiğini göstermez. Olanları
hatırlamak elbette çok iyidir ama bunca yıllık DT mensubu Can Gürzap’ın çözüm
önerisini somut bir şekilde koymamış olması bence kitabın eksikliğidir. Ama
tiyatronun onun kitabı hakkındaki “suskunluğunu”
daha önceden görmüş olduğu için böyle bir çabayı gereksiz bulmuş olabilir. Öte
yandan Can Gürzap’ın zaman zaman kendi savunmasını yaptığı ölçüde
yapamadıklarını da anlatmasını bekledim. Yazarın başkalarını daha iyi görmesini
anlayışla karşılarım ama “Perde arkasında Can Gürzap nerdeydi?” sorusuna cevap
bulsam iyi olurdu.
Her şeye rağmen bir
çok tiyatrocunun yakından bildiği bir tarihi yazmış olması iyi olmuştur. Ben
tiyatromuzla ilgili bilgi ve duyumlarımı destekleyen, geçmişte tanık olduğum
bazı olayların nedenlerini anlamama yardım eden bir kaynağı buldum sanıyorum. Size de bu kitabı
okumanızı tavsiye ediyorum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder