19 Nisan 2012 Perşembe

Türk Sineması ve Türk Tiyatrosu'nu Karşılaştırmak

Selahattin Yusuf ‏ “Sinema uluslararası arenada 1970'lerden beri başarı ve tanınırlık elde etti; peki tiyatro?” demiş.Bu düşünce ilk bakışta sağlam gibi duruyor ama gerçekten öyle mi? Cevabı 140 karaktere sığmaz.

Öncelikle “başarı ve tanınırlık”tan ne kastediliyor? Sanıyorum kastedilen uluslararası alanda ödül, alkış almış olmak, yabancı seyirci ile buluşmaktır. Geçmişi dünyaya göre kısa olan tiyatromuzda pek çok oyun ve kişi uluslararası alanda seyirci ile buluşmuş, ödül ve beğeni kazanmıştır. Keşanlı Ali Destanı, Mehmet Ulusoy ilk akla gelenlerdendir, başkaca örnekler verilebilir.  Ayrıca pek çok yönetmen yabancı diyarlarda oyun sahnelemiş,  sahnelemekte, oyuncu  sahneye çıkmış, çıkmaktadır. Tiyatrocularımız dünyadan davetler almaktadır. Türkiye’ye yabancı yönetmenler gelmiş, ülkemin tiyatrocuları ile birlikte çalışmış ve başarılı oyunlar sahnelemişlerdir. Onlar da görmüşlerdir ki Türk Tiyatrosu’nun yönetim, oyunculuk dallarında  dünyadan geri kalır bir yanı yoktur. Bunu dünyada “erbabı” bilir. Kastedilen  Türk yazarlarının oyunlarının yurt dışında sahnelenmesi ise o da olmuştur, olmaktadır.

Sinemanın finans yaratma kapasitesi, devletin sinemaya yaptığı maddi katkıların büyüklüğü ile tiyatroya yapılanları karşılaştırdığımızda sinema tiyatro karşılaştırmasının çok da hakça olmadığı ortaya çıkar. Bu anlamda dünyada da tiyatro benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Bu nedenle tiyatro, dünyanın her tarafında devletin de içinde bulunduğu bir yapıyla yaşatılan bir sanattır. Ama tiyatrosu tanınmış ve başarılı sayılan ülkelerde devletin ne yaptığını da iyi anlamak gerekir.
Öte yandan zırt pırt işine karışılan, ulaştığı seyirci sayısı bu kadar az olmasına karşın özel ve kamu ayırt etmeden bürokrasinin bir türlü kontrol etmekten vazgeçmediği tiyatromuz, derdini “dolaylı” yollardan anlatmak zorunda kalmaktadır.  Dünya tiyatrosunu bilenler  o dünyaca tanınan ve başarılı oyunların nasıl bir atmosferde  doğduğunu da çok iyi bilmektedir. Selahattin Yusuf  o ülkelerde tiyatro erbabının işine karışılmamış olduğunu da biliyordur umarım. Tiyatro, tiyatrocularla yönetilir, parasını devlet verse bile. 

Yanılmıyorsam Türkiye’de yıllık satılan bilet sayısı sinemada 35-40 milyon civarında iken tiyatroda 5 milyondur. Bir sanattan uluslar arası alanda başarı ve tanınırlık beklemek için öncelikle o sanatın yerel olarak seyircisinin olması gerekir, özellikle tiyatro gibi ancak kendi dilinde yapıldığı zaman anlaşılan bir sanatta. Ama o da yetmez. Fenerbahçeli Alex, kendi ülkesinde tiyatro seyretmeyi özlediğini söylemiş. Zira tiyatro yan yana oturduğunuz insanlarla yaşadığınız duygu birlikteliği ile yani seyirci ile tamamlanan bir sanattır. Tiyatro ortak dildir, alkıştır, salonu saran “ruh”, gıcırdayan koltuk, salonun içinde esen sıcaklıktır, sahneye atılan bir söz, tam zamanında sahneden seyirciye atılan bir repliktir. Tiyatro hoş görü alanıdır. Sahne tiyatrocunun özgürlük alanıdır. Tiyatro dokunulmaz olmalıdır.

Öte yandan sinemamızın dünyada tanınmasına kapı açan filmlerin ülkemde nasıl bir baskı altında kaldığını da unutmamak gerekir. Şimdi onları unutup sinemanın bugün geldiği başarı ile övünmek ne kadar samimidir?  Zira sinemamızın kazandığı görece dokunulmazlıkta göz yaşı vardır. Ama ülkemi tanıtan filmler ülkemde halâ seyirci bulamamaktadır. Yani uluslararası alanda “başarılı ve tanınır sinema” dediğinizde aslında kendi ülkenizde ancak tiyatro kadar seyirciye ulaşan bir işten bahsettiğinizi de bilmeniz gerekir.  Yaygın bir sanat olması dolayısıyla sinemanın dünyadaki başarısını belirleyen değerlendirme kıstaslarına da iyi bakmak gerekir. Zira koşulları gereği, dünyada sinema dünya siyasetinden de payını almaktadır.  

Şunu da hatırlatmak isterim ki İran sineması uluslararası alanda tanınıyor ama kendi ülkesinde “yok” sayılan İran tiyatrosu tanınmıyor.

Şu unutulmamalıdır ki  sinema tiyatrosuz yapılamaz. Sinemamızın geçmişinde tiyatrocularımızın payı çoktur, o tanınan ve başarılı sinemanın arkasında tiyatromuz vardır.  

Sinema ile tiyatroyu karşılaştırmak her iki sanattan en az birini iyi bilmekle ve de gerçekleri görerek samimi olarak dile getirebilmekle mümkündür.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder