21 Ocak 2020 Salı

“Alternatif Sahneler ve Bağımsız Tiyatrolar”ın Açık Mektubu Üzerine

alternatifsahneler.com adresinde “Alternatif Sahneler ve Bağımsız Tiyatrolar / Açık Mektup” başlığı ile bir bildiri yayımlandı. Mektubun girişi şöyle:

Aşağıda imzası bulunan sahneler ve tiyatrolar(42 imza) olarak son dönemde “Alternatif Sahneler ve Tiyatrolar” üzerine yapılan çeşitli yorumlar ve söylemler üzerine bu bildiriyi yayınlama kararı aldı

“Açık Mektup”un başlığında yapılan tanımlamaya göre bildirinin içinde geçen “sahne”nin önüne “alternatif”i, “tiyatrolar”ın önüne de “bağımsız”ı koymak durumundayız. Böylelikle hemen başlangıçta “aşağıda imzası olanların” kendilerini “alternatif sahne” olarak tanımladıklarını ve içlerinde bir de “bağımsız tiyatro” yapanların olduğunu anlamış oluyoruz. “Alternatif” olanın “bağımsız” ol(am)ama olasılığı var herhalde. Bildirinin içinde “alternatif sahneler ve tiyatrolar”  ise “alternatif tiyatro” ifadesini meşrulaştırıyor ve bildiri 42 imza ile sınırlandırılıyor. Ama şunu da anlamak mümkün: Alternatif olan, “sahne”, tiyatro değil; bağımsız olan da “tiyatro”(topluluk), sahne değil.

Bildirinin ikinci paragrafı “’Alternatif tiyatro yoktur’ demek Türkiye tiyatro tarihinde özellikle 1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışmayı yok saymak demektir!” diye başlıyor. Demek ki “alternatif tiyatro” var. Ve  “alternatif tiyatro”nun ne olduğunu tanımlanıyor: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı”.   1980’den önce “yenilikçi, deneysel çalışma” yokmuş demek ki. Tarihi kendi yaşlarıyla sınırlandırıyorlar herhalde. Bu ifadeden benim anladığım şu: “aşağıda imzası bulunanlar”  “yenilikçi, deneyen ve farklı” olmayı reddetmiyor, kendini öyle olan tiyatroların mirasçısı sayıyor.

Alternatif” ismi kendileri tarafından konulmamış, akademik çevreler veya yazılı/görsel medya tarafından yapılan bir tanımlamaymış. Bugün “aşağıda imzası olanlar” bu bildiriyi “alternatif sahneler” isimli internet sayfasında yayımlıyorlarsa onların da bir itirazı yok sanırım. Bu nedenle de sözlük anlamına katılıyorlar ve  “seçenek, farklı, diğer, öteki” olduklarını kabul ediyorlar demek ki. Yukarda yapılan tanıma bunları da eklemek gerekir o halde: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki” Ben yan yana gelince karışan anlama dokunmadan şunu düşündüm: Bu tanımları kendi “tekel”ine almak ne kadar doğru? Bu tanımlar İstanbul’da yaşayan 42 topluluğa mı ait? Anadolu’da aynı tanımı kendileri için yapanlar yok mu? Kaldı ki onlar İstanbul’dan çok daha zor koşullarda tiyatro yapmaya çalışıyor. İstanbul’da verilen ödüllerin Türkiye’ye mal edilmesini her yıl içimiz sızlayarak  sineye çekiyoruz da 42 imzanın kendisini Türkiye saymasına da boyun mu eğelim?   

 “Üretilenler ve yapılanlar bu sıfatı doğurmuş, bu sıfat için üretim yapılmamış” Meselâ mekânlar bu tiyatroların üretimini belirlemiş midir? Ortaya çıkarılan mekânların bu türün tanımına etkisi nedir? “Yapılan ve üretilen” içine mekânları da dahil edelim mi yoksa sadece sahne üstünü mü alalım? Yâni açıkça sormak istediğim şudur: “Bu iş tuttu, bir mekân yap, başkalarına da kiralarsın, bir apartman dairesi de ben tutayım” anlayışı ne kadar geçerlidir? Mekânı olanlarla birlikte ortaya çıkan “güç” tiyatro camiası içindeki dengeleri nasıl etkilemektedir?

“Aşağıda imzası olanlar” kendilerini destekleyici hususları şöyle sıralamış: yazılı/görsel basın, seyirci algısını gösteren akademik çalışmalar, üretim sayıları(senede 200 oyun), her gün temsil verme, yurtiçi ve dışı turneler, çok sayıda tiyatro ödülleri.. Ben bunlar içinde “alternatif olma” özelliğine has bir husus görmedim. “Alternatif” olsun olmasın tüm tiyatrolar bunları yapıyor.

“Aşağıda imzası olanlar” , “ödül için tiyatro yapmadıklarını” belirtiyor ama kendilerini tanımlarken “çok sayıda ödül”den bahsediyorlar. Benim hatırladığım kadarıyla reklâmlarında ödülleri kullanıyor, ödül törenlerinde en çılgın çığlıkları atıyor, yazdıkları “twit”lerde ödüle verdikleri önemi gösteriyor, tören fotoğraflarında çok mutlu görünüyorlar. Paşa paşa gidip ödülü alıyor sonra da eleştirdiklerini söylüyorlar!  

Öteki olmaktan mutlu” olan tiyatrolar (“ötekileştirmeye” de en çok karşı çıkanlar benim bildiğim kadarıyla) “sınıfsal ayrım taşımadığımızı biliyoruz” diyorlar ki bu ifadenin “gittiği yeri” farkındalar mı acaba? Kendini “öteki” sayan başkasını “öteki”leştirir. Durup dururken “sınıfsal ayrım” söylemi deve dişi gibi sırıtır.

 Yukarda başladığımız tanıma ekleyelim: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan” İş daha da karışıyor sanırım.

“Koltuk sayısının bir oyunun kalitesini etkilemediğini biliyoruz” ifadesini nasıl anlamam gerekiyor? “Zaten belli bir kalitemiz var, o kaliteyi tutturuyoruz” mu denmek isteniyor? Ama kaliteden memnun musunuz? Ya da “İBBŞT, DT, prodüksiyon  tiyatrolarının koltuk sayıları bizden çok fazla ama baksanıza bizim kalitemizde bile değiller” mi deniyor?

Tanımı yeniden tanımlayalım: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan, kalitesi mâlum”

Ana akım olmadıkları için mutlu olan” tiyatrolar yeni bir tanımı da getiriyor: “Ana akım”. Demek ki bu tiyatrolar “yan” olarak görüyor kendilerini. “Ana dere”nin yatağına ya da “ana caddeye” paralel  çaylar, sokaklar mı onlar? “Ana dereye” ya da “ana cadde”ye bağlanmadan akıp gideceklerini mi düşünüyorlar? “Alternatif” kendini bir yere göre tanımlar, düzenler, unutulmasın. “Bugün alternatif sahneler ve tiyatrolar geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak olan tiyatrolardır.” denildiğine göre ana akımı beslediklerini de ifade etmiş olmuyorlar mı? Ama bu 42 “imza” İstanbul’da yaptıkları tiyatro ile Türkiye Tiyatrosu’nun geleceğini nasıl sahipleniyor söyler misiniz?

Tanım büyüyor: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan, kalitesi mâlum, ana akım olmayan, geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak”

Bildirinin başında “ürettiklerimiz ve yaptıklarımız bu sıfatı doğurmuştur” demişken bildirinin sonuna doğru  “alternatif işler üretmekten ziyade alternatif sahne/mekan ve seyir biçimleri yaratmak/araştırmak oldu” ifadesi de dikkat çekici.

Yeni tanım şu: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan, kalitesi mâlum, ana akım olmayan, geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak, alternatif işler üretmekten ziyade alternatif sahne/mekan ve seyir biçimleri yaratan/araştıran”

“Aşağıda imzası olanlar” bir de muhatap seçmişler kendilerine “Türkiye tiyatro tarihinde onlarca yıldır çeşitli dönemlerde ödenekli tiyatroların, prodüksiyon tiyatrolarının kabullenememe durumunun, son yıllarda gelişim gösteren yeni  tiyatrolarımıza ve sahnelere uzandığını görüyor ve çeşitli suçlamalara mâruz kalıyoruz!” Mâdem bir bildiri yazdık içimizde kalmasın bunu da yazalım diye düşünmüş olacaklar herhalde. Sanıyorum içlerinde “ödenekli tiyatrolardan” maaş alanlar, “prodüksiyon tiyatrolarından” teklif gelse reddetmeyecekler var. Kendileri de “ödenekli tiyatrolardan” oyuncu istihdam ediyorlar. Ödenekli tiyatrolarla ilgili bugünün tartışmaları arasında bu bildiriyi “yapıcı” mı sayalım?

Tanım: “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma, farklı, seçenek,  diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan, kalitesi mâlum, ana akım olmayan, geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak, alternatif işler üretmekten ziyade alternatif sahne/mekan ve seyir biçimleri yaratan/araştıran, ödenekli tiyatroların, prodüksiyon tiyatrolarının ve çeşitli suçlamalara maruz kalan”

popüler ve sabun köpüğü söylemler içinde prim sağlama yoluna gitmeyeceğimizi” “saldırmak ve yıkıcı olmak yerine yol gösterici olunması gerektiğini belirterek herkese sahnede onurlu, üretken ve ahlaklı yıllar diliyoruz!” derken de aslında başkasından istediklerini kendilerinin yaptıklarının farkındadırlar umarım.

Galiba bildirinin özetini çıkarabildim. “1980 sonrası yapılan her türlü yenilikçi, deneysel çalışma yapan, farklı ve seçenek olan, diğer, öteki, sınıfsal ayrım taşımayan, kalitesi mâlum, ana akım olmayan, geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak, alternatif işler üretmekten ziyade alternatif sahne/mekan ve seyir biçimleri yaratan/araştıran, ödül için iş yapmayan,ödenekli tiyatroların, prodüksiyon tiyatrolarının çeşitli suçlamalarına mâruz kalan, popüler ve sabun köpüğü söylemler içinde prim sağlamayan, onurlu, üretken ve ahlâklı,  vergisini veren, oyunculara istihdam sağlayan” ve de” İstanbul’da apartman dairelerinde konuşlanmış”(bu da benden olsun!) tiyatrolar  “ Alternatif Sahneler ve Bağımsız Tiyatrolar”dır.  

Böyle bir bildiriye ne gerek var? “Bildirdikçe” karışıyor işler!

Tiyatrocu eseri hakkında yazılanlarla yaşar ve tarihe kalır.

Benim bu yazım da tarihe not düşmek içindir.

Ne olduğunu tarih söyleyecek zaten.

Melih Anık

İlgi:

Not:
42 imzanın kendisini Türkiye saymasını nereden çıkardın?” diyeceklere şu ifadelerini hatırlatayım da bana, cevap vermeye kalkacaklar önce onu hatırlasın:
Bizler hiçbir zaman bu sıfat için üretim yapmadık. Ürettiklerimiz ve yaptıklarımız bu sıfatı doğurmuştur! Bugün alternatif sahneler ve tiyatrolar geleceğin Türkiye tiyatrosunu doğuracak olan tiyatrolardır.

Tiyatrolarımız son yıllarda her sezon içinde iki yüzden fazla oyunun üretimini sağlamış ve sezon boyunca her gün aralıksız temsiller vermiş, yurtiçi-yurtdışı turneler yapmıştır. Çok sayıda jüri tarafından değerlendirilmiş ve çok sayıda ödül almıştır. Ancak bu tiyatrolar hiçbir zaman ödül için tiyatro yapmamışlar, ödül sistemlerini eleştiren ve tavsiyelerde bulunan kurumlar olmuşlardır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder