İKSV Tiyatro Festivali!nin zirvesi gibi görünen gösteri Yevgeni
Onedin idi. Bu oyun Golden Mask’ın işbirliğinde getirilen oyunlardan biri.
Diğerleri ‘Her Yol Kuzeye Çıkar’ ‘Sirk’ ‘İran Konferansı’. Golden Mask oyunları Leman Yılmaz’ın ifadesiyle “Sahne neresi, oyuncu
kim gibi sorulara yanıt arayan programın” şah damarı.
Programı inceledikten sonra seyretmeyi seçtiğim tek oyun da Yevgeni Onedin oldu. Oyun
Rus Vaktankov Tiyatro’nun yapımı. Yanılmıyorsam 2013 yılından bu yana dünyada
seyirci karşısına çıkıyor. Youtube’daki
videolara baktığınızda karşınıza çıkan görsellik çekici. Ama manzum romanın Rus
edebiyatında bulunduğu yer ve bıraktığı etkinin sahnede nasıl görüneceğini görmek
benim için ilginç olacaktı. Bu nedenle seyretmeyi istedim.
Roman Rusçanın zirvesi sayılıyor. Zira Puşkin bu uzun
şiirde ‘Onegin kıtası’ diye adlandırılan bir biçim ve kafiye düzeni yaratmış. Bu da ancak eseri esas dilinden duymakla
anlaşılabilir(di). Puşkin’in eserinin tercüme edilemeyeceği söyleniyor. Bundan
kasıt eserin Rusça dışında bir dilde söylenmesinin esas güzelliğini ve anlamını kaybedeceğinin iması. Ben oyunu
seyrederken Rusça bilmediğim için bu şahaserin tadına varamadım. Rusça
bilmediğime de üzüldüm doğrusu. Kuvay-i Milliye Destanı Rusça oynanırsa Ruslar
üzerinde nasıl bir etki yaparsa bende de
o etkiyi yaptı. Hızlı akan ‘surtitle’ı(üst
yazı) peşinde koşarak oyunun hikayesine
odaklandı seyirci de. Ama önceden eseri bilmeyenler için zor bir yolculuktu. Ben konuyu ve romanı bildiğim için ‘profesyonelce’
bir içgüdü ile uyarlamaya dikkat etmeye çalıştım. Aslında Tatyana’nın ilk perdedeki
âşık olmasının anlatıldığı sahne muhteşemdi. Oyunda onun düzeyine çıkan başka
bir sahne yoktu. Bazı mizansenler ise
gereksiz ‘tiyatroculuk’ ögeleri ile süslü idi. Oyun sonunda Tatyana’nın Onegi’nin
teklifini reddetmesinin etkili olabilmesi için Onegin’in Tatyana’nın aşkını
reddetmesinin aynı ağırlıkta anlatılması gerekiyordu. Tatyana Rus edebiyatında iffetli, samimi,
temiz, kocasına bağlı Rus kadınlığının tanrıçası olmuş. Onegin ise züppe,
avare, egoist, tatminsiz, ‘byronic’(şeytani
ve gotik) bir karakteri temsil etmiş. Gerek Tatyana gerek Onegin sonraki yıllarda başka eserlerde de kullanılmış Rus edebiyatına damgasını basmış. Puşkin eserinde tarihin bir
replikasını yazmak istemiş. Kronolojik kesinliğe bağlılığı önemli. Şehir erkek,
bencil, sinik ve pasif ki bu Onegin; ülke ise iffetli, ahlaklı ve samimi ki bu
daTatyana. Eserde kadının aile birliğine
bağlılığı yüceltilirken erkeğin pişmanlığı öne çıkarılırken şehir ve ülke
bağlamında çok daha geniş bir ufuk anlatılıyor. Oyunda eserin temelini
oluşturan özelliklerin iyice anlaşıldığını düşünmüyorum. ‘Fikrin, kompozisyonun ve sahnelemenin’ yaratıcısı
Rimas Tuminas bence eseri ‘dün-bugün’ ‘gerçek-düş’lerle anlatmaya çalışırken metni(ve de karakterleri) parçalamış olayların
akışını bozmuş. Bunları da çok bilinen ‘oyunlarla(trük)’
yapmış. Metaforları düz ve basit. Mizansenler bazen saçma olacak kadar anlamsız. Bence ‘yönetmencilik’
oynamış, seyircinin gözünü boyamayı seçmiş. Bence şiirin Türkçe tercümesinden
bile yansıyan güzelliğine ulaşamayan bir sahneleme olmuş. Seyirci ilk perdesi çok durağan giden oyunun ikinci perdesinde kar yağışını görünce ilk ‘hiiii’sini
çekti, yukarıdan inen yedi salıncağı da alkışladı. Oyun sonunda da alkışlar
dakikalarca sürdü. Ben iki elimi birbirine değdirmeden çıktım oyundan.Ama seyircinin anlamadığını düşünerek de üzüldüm doğrusu. Hatta seyircinin aldatıldığını düşünüyorum zira bu oyun Türkiye'nin bugünkü gündemine ve ortamına uygun değil ve de oyunu seçip programa koyanlar açısından bir 'mastürbasyon' seviyesinde kalıyor. Tiyatro düzeyi olarak da eskimiş bir örnek.
Bu oyun İKSV’nin program yaparken yıllardır yaptığı yanlışı
ortaya koyuyor. İKSV oyun seçmiyor önüne ne konursa alıyor. Belli bir İRADE
yok. İKSV tiyatro festival programları belli bir felsefeyi yansıtmıyor zaten
öyle bir amacı da yok. Yandaşları ile birlikte ortaya çıkan programları ‘cilalamakla’
meşguller. Siz, yandaşların alkışlarına bakmayın ben festivalin kan kaybettiğini
düşünüyorum. Seyirciye kulak vermeyen ‘snob’laşmış; ellerinde şarap ve bira
kadehleri ile kendini göstermeye gelenlerin çoğaldığı bir festival bu.
Ülkesinden kopuk, kendi aralarında ‘eğlenen’ birbirinin sırtını sıvazlayanların
oluşturduğu mutlu azınlığın vitrine çıktığı, ahbapların kollandığı projelerin
seçildiği; mütevazı hayat yaşayan sanat severlerin kısıtlı gelirlerinden
ayırdıkları paraları büyük bir fedakarlıkla harcayarak bilet aldıkları, bulanık,
tozlu, çürümüş ve şişirilmiş dünyada yer almakla sınıf atladıklarını
düşündükleri festival bu. Böylelikle o ilk sınıfı sırtlarında taşıyorlar ne
yazık ki.
Tiyatro festival yönetiminin yanlarına danışmanlarını da
alarak hemen bugün gitmelerini istiyorum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder