19 Ekim 2016 Çarşamba

Kuklalaşan Tiyatro ve İBBŞT

Bu sene tiyatronun kuklalaştırılmasına bir bakın. Birileri bir şeyler yapmaya çalışıyor ama onların da ne yaptıklarını bildiklerinden kuşkudayım. Ama bana en çok dokunan  atananların hemen o gezegenin uydusu olmaya çalışmaları. Bize yansıttıkları da "Ben olmasam daha kötüsü olur" anlayışı. Kurumu yıkılmaktan onlar kurtarıyormuş gibi bir algıyı kabul ettirmeye çalışıyorlar. Sanki kan kusuyorlar da kızılcık şerbeti içmişler. İşte İBBŞT. 28 kişi bir anda işsiz kaldı. Sonradan 13'ü geri döndü. 15 kişi hâlâ kaderleri ne olacak diye bekliyor.  Kendilerine dokunulmamış olanların durumu ne acaba? İçleri rahat mı? Bazıları  provadan paylaştıkları fotoğraflara bakarsak dans ediyor. Bazıları sahneye çıkıyor ama içleri kan ağlıyor(?).  Yazdıkları twitlerinden öyle anlıyorum. Bazısı diyor ki "kurumda benim geçirdiğim bir günü sen geçir de gör bekâra karı boşamak kolay." Ülkemde öyle hayatlar yaşanıyor ki kendi karşılaştığım zorluklardan bahsetmeye utanırım.  İnsanlar ölürken her gün aileler perşişan olurken biri de İBBŞT'da neler çekiyormuş ondan şikayet ediyor.


İBBŞT'nın Kasım programına baktım. İki Arada Bir yerde isimli oyun programda. Kadrosundaki bir oyuncu cezalı. Yâni kurum dışında. Önce sevindim o oyuncu geri dönmüş ki oyun oynanıyor dedim. Ama öyle değilmiş. Onun yerine bir başka oyuncu hazırlanacakmış. Kurumun GSY ve oyunun yönetmeni nasıl razı olmuş buna diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Savunma şu: "mevzuat böyle"ymiş. Demek ki İBBŞT'da oynayanlar da memurmuş. Bence kafalar memur. Çok mu şart o oyunu oynamanız? Hiç değilse meslektaşınıza sahip çıkın. Ne? Çok mu "direndiniz"? Olmadı demek! Hay Allah! Peki ya kurumdan el çektirilen yönetmenin oyununun (Fehim Paşa Konağı)  oynatılmasına da mı "direnemediniz"? Mevzuat öyle mi? "İzzet-i ikbal ile çekilmek" aklınıza mı gelmiyor, işinize mi? Yoksa "şurada bir kaç yılım kaldı emekliliğime" mi diyorsunuz? Bir kurumu yönetiyorsam orada benden habersiz kuş uçmaz, uçamaz. En azından ben böyle yaşadım. O zamanlar bekâr da değildim üstelik. Ya kurumun ağır topları? Onlar kendilerini biliyor. Onlar ne yapıyor? Basın toplantısına çıkıp kara gömlekler giyip ağlıyor mu? Şu "direnmek" dedikleri nasıl bir şey anlamış değilim. Ne yapıyorlar "direnirken"? 

Hadi canım sıktınız artık. Şu bir gerçek ki 100 yaşını aşmış bir kurum 100 yıllık birikimle yaşar ancak. O birikim kurumda birikmemişse ki öyle görünüyor, herkes ağlar ama kurum mezara konur.   

Melih Anık     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder