Bu sene tiyatronun kuklalaştırılmasına bir bakın. Birileri
bir şeyler yapmaya çalışıyor ama onların da ne yaptıklarını bildiklerinden
kuşkudayım. Ama bana en çok dokunan atananların hemen o gezegenin uydusu olmaya
çalışmaları. Bize yansıttıkları da "Ben olmasam daha kötüsü olur"
anlayışı. Kurumu yıkılmaktan onlar kurtarıyormuş gibi bir algıyı kabul
ettirmeye çalışıyorlar. Sanki kan kusuyorlar da kızılcık şerbeti içmişler. İşte
İBBŞT. 28 kişi bir anda işsiz kaldı. Sonradan 13'ü geri döndü. 15 kişi hâlâ
kaderleri ne olacak diye bekliyor. Kendilerine
dokunulmamış olanların durumu ne acaba? İçleri rahat mı? Bazıları provadan paylaştıkları fotoğraflara bakarsak
dans ediyor. Bazıları sahneye çıkıyor ama içleri kan ağlıyor(?). Yazdıkları twitlerinden öyle anlıyorum. Bazısı
diyor ki "kurumda benim geçirdiğim bir günü sen geçir de gör bekâra karı
boşamak kolay." Ülkemde öyle hayatlar yaşanıyor ki kendi karşılaştığım
zorluklardan bahsetmeye utanırım. İnsanlar
ölürken her gün aileler perşişan olurken biri de İBBŞT'da neler çekiyormuş
ondan şikayet ediyor.
İBBŞT'nın Kasım programına baktım. İki Arada Bir yerde
isimli oyun programda. Kadrosundaki bir oyuncu cezalı. Yâni kurum dışında. Önce
sevindim o oyuncu geri dönmüş ki oyun oynanıyor dedim. Ama öyle değilmiş. Onun
yerine bir başka oyuncu hazırlanacakmış. Kurumun GSY ve oyunun yönetmeni nasıl
razı olmuş buna diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Savunma şu: "mevzuat
böyle"ymiş. Demek ki İBBŞT'da oynayanlar da memurmuş. Bence kafalar memur.
Çok mu şart o oyunu oynamanız? Hiç değilse meslektaşınıza sahip çıkın. Ne? Çok
mu "direndiniz"? Olmadı demek! Hay Allah! Peki ya kurumdan el
çektirilen yönetmenin oyununun (Fehim Paşa Konağı) oynatılmasına da mı "direnemediniz"?
Mevzuat öyle mi? "İzzet-i ikbal ile çekilmek" aklınıza mı gelmiyor,
işinize mi? Yoksa "şurada bir kaç yılım kaldı emekliliğime" mi
diyorsunuz? Bir kurumu yönetiyorsam orada benden habersiz kuş uçmaz, uçamaz. En
azından ben böyle yaşadım. O zamanlar bekâr da değildim üstelik. Ya kurumun
ağır topları? Onlar kendilerini biliyor. Onlar ne yapıyor? Basın toplantısına
çıkıp kara gömlekler giyip ağlıyor mu? Şu "direnmek" dedikleri nasıl bir şey anlamış değilim. Ne yapıyorlar "direnirken"?
Hadi canım sıktınız artık. Şu bir gerçek
ki 100 yaşını aşmış bir kurum 100 yıllık birikimle yaşar ancak. O birikim
kurumda birikmemişse ki öyle görünüyor, herkes ağlar ama kurum mezara konur.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder