İKSV, iki yılda bir düzenlediği Tiyatro Festivali programını
düzenlemek için önce müracaatları
topluyor yaptığı bir değerlendirme ile programa son şeklini veriyor. Bu
programda ödenekli tiyatrolar ile ilişkiler nasıl düzenleniyor ayrıntısını
bilmiyorum ancak ödenekli tiyatroların Festival programı içinde olmasının
programı zenginleştireceği ve de ödenekli tiyatroların sahnelerinden de
yararlanma olasılığı düşünüldüğünde İKSV'nin ödenekliler için ince eleyip sık
dokumadığını düşünüyorum. Yâni bir anlamda ödeneklilerin Festival içinde
olacağı baştan belli, seçecekleri oyun da onlara kalmış. Belki bu noktada
Festival'in o yıl için seçtiği temaya uygun bir oyun beklemesi İKSV'nın tercihi
oluyordur. Eğer o da önceden biliniyorsa. Zira bazı ödenekli tiyatrolar o
temayı da programın kamuya açıklandığı gece öğreniyor(muş). Genellikle
yeni oyunlar hazırlanıyor ama ödenekli tiyatroların sezon için hazırladıkları oyunları da Festival
programında görüyoruz. Bu sene İBBŞT, Festivale yeni hazırladığı Martı isimli oyunla katıldı. Oyunun yönetmeninin
Serdar Biliş olacağı açıklandı, Festival broşürleri ona göre hazırlandı. Bilet
satışları başladığında İBBŞT oyun yönetmenini değiştirdi. Serdar Biliş yerine
Yıldırım Fikret Urağ getirildi. İKSV yönetmen değişikliğini internet sayfasında
duyurdu. İBBŞT ise bu değişikliğin bir "prensip gereği" olduğunu
açıkladı. Meğerse ödenekli tiyatrolarda bir sezonda aynı kişiye iki iş
verilemezmiş. Demek ki ödenekli bir
kurumun aklı sonradan başına gelmiş, 'prensibi' sonradan hatırlamış. Ben bu
konuyu bilenlerle konuştum. Mevzuatı iyi bilenler 'prensibin', 'bir sezonda' değil 'bir bütçe yılı içinde' ve
de 'bir' değil 'üç iş verilemez' şeklinde olduğunu söyledi. Bu durumda İBBŞT'da
Serdar Biliş'in ayağının kaydırılması gerçeği ortaya çıkmış oluyor. Herhalde
işe sonradan cinler karıştı. Serdar Biliş İBBŞT'da yönetmenliğini yaptığı
12.Gece ile sezonda kendinden ve İBBŞT'dan çok söz ettiren bir yönetmen. Martı'nın
yönetmeni olarak görevlendirilmesi bu yönden anlamlı ve doğru. İKSV yönünden
bakıldığında bir oyunun yönetmeni nedeniyle seçilmesi doğru bir tercih. Yâni
iki taraf arasında uzlaşmanın temeli sağlam. Peki ama bu sağlam temel yıkılırken
taraflar nasıl bu kadar teslimiyetçi? İBBŞT 'prensibin' arkasına sığınıyor,
İKSV 'bu kurumun iç işidir' diyerek kendini sıyırıyor. Biliş'in yerine atanan
yönetmen de 'emir demiri keser' diyor herhalde. Bir yönetmenin 'memur' olduğu için 'emirle'
oyun yönetmesini aklım almıyorsa da başka bir gerekçe bulamıyorum, aklıma
getirmek de istemiyorum. Yâni taraflar 'selametle'(!)
bu işi çözmüşler ve vicdanlarını temizlemişler. İyi de İBBŞT'da Martı'yı yöneteceği
için gelen başka teklifleri reddeden bu şekilde programını altüst eden Serdar
Biliş'in durumuna kim isyan etmeli? Siz ülkenin iki kurumuna(biri 100 yıllık)
güvenemeyecekseniz kime güveneceksiniz?
Ülkede 'üst'te bir şeyler oluyor seyirci kuzu kuzu 'uyuyor'.
Seyircinin Serdar Biliş rejisinden Martı seyretmek hakkı elinden alınıyor 'al sana Urağ' deniliyor. Ama 'Serdar Biliş'i biz seçtik onu görevden
almak da bizim hakkımız' da diyebilirler. Öyle mi? Peki oyuna yönetmen atarken, oyunu Festival programına alırken
'prensipleriniz' nerede kaldı? Diyeceksiniz ki başka örnekler yok mu bu ülkede?
Haklısınız var! Tiyatro da bundan nasibini alıyor. Tiyatroda olması içimi daha çok
acıtıyor.
Melih Anık
Verdiğim vergiyi helâl etmiyorum...
YanıtlaSil