Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyrettiğim Kısasa Kısas
oyunundan önce vestiyere paltomu bırakırken bankoda unutulmuş bir şemsiye görmüştüm. Tam ‘kim
unutmuş’ diye bakınırken, unuttuğunu hatırlamış olmalı ki bir bey geldi elimde
tuttuğum şemsiyenin ona ait olduğunu ima eden bir jest yaptı gözlerimizle
birbirimizi selamladık, şemsiyesine sahip çıktığım için bana teşekkür etti. Selamlaştık
ayrıldık. Ben biletimle sekizinci sıranın sekizinci koltuğuna oturdum.O bey,
protokol olduğunu sandığım bir koltuğa
oturdu. Yanında eşi olduğunu tahmin ettiğim bir hanım vardı. Beyin yüzünü ekranlardan
tanıyordum. O bey Hasan Karakaya idi. Ona bu kadar benzeyen başka biri yoktur
herhalde..
İşte o Hasan Karakaya’nın yazısını okuyunca o karşılaşmamızı
hatırladım. Şemsiyesine sahip çıktım diye bana nazik davranan Hasan Bey, İBBŞT’na acımamış. Öyle
bir yazı ki demir leblebi. Yazı bence çok ağır olmuş. Ben ağır olsun gayret
ettiğim yazılarımda bile bu kadarını beceremiyorum. Bakın Hasan Bey neler demiş:
"İnsan" ile
"kubur fareleri"ni birbirinden ayırmak için; "fikir, öfke,
şahsiyet ve liyakat" var mı, ona bakılacak!..
"Sanat" ve
"sahne"ler, hâlâ "devrimbaz kodamanlar"ın işgali altında!..
Onların "saltanat"ları devam ediyor, "sahne"lerde onların
"homurtu"ları yankılanıyor!..
İstanbul Şehir
Tiyatrosu'nda "devrimci kodaman"lara, "homoseksüel"lere,
"lezbiyen"lere ve her türlü "Sol-Sosyalist ideoloji"ye
kucak açılmış, kollanmış, korunmuş ama, "bizden" denilen yöneticiler,
yine "bizden" olan sanatçılara kapılarını kapatmış, onları yok
saymış, bir anlamda "manevi işkence" uygulamıştır!..
Hâlâ da böyle!..
Bir de Şehir
Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne atanan Erhan Yazıcıoğlu var ki; 5 Ekim
2014'te Hürriyet’e demeç verip; "Şehir Tiyatrosu'nda, muhalif isimlerden
oluşan beyin takımımızı kurmama hiç karışmadılar, izin verdiler"
diyebilmiştir!..
Dahası "Gezi
Kalkışması" esnasında da "twit"ler atıp; "Gezi Parkı,
gerçekleşen bir ütopyadır, güneş ülkesidir" demiş, diyebilmiştir!..
İşte bu adam, adeta
"ödüllendirilmiş" ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne
getirilmiş, iyi mi?!?..
Bir de; "onun yardımcısı
Engin Alkan" var ki, "Direngezi" kampanyasının baş
aktörlerinden!..
Ya, Çimen Baturalp'e
ne demeli?..
3 Mayıs 2010'da
yazdığı bir yazıda, "Emine Erdoğan'ın Brüksel çıkartması"nı tiye
almış, alay etmiş, aşağılamış, "Brüksel çıkartamaması" demiş ve ne
ilginçtir ki, bu yazının hemen ardından Şehir Tiyatroları Dış İlişkiler
Sorumluluğu'na getirilmiş!..
Tüm bunlardan
haberiniz var mı sizin?.. Bizler "Paralel İhanet Çetesi"ne
odaklanmışken, siz İstanbul Şehir Tiyatrosu'nu bu "devrimbaz"larla mı
doldurdunuz?!?...
Hasan Bey’in üslubuna katılmam mümkün değil. Ayrıca bu
insanlar için ileri sürdüğü gerekçelerlerle o mevkilerde olmamaları gerektiği hususunda da kendisine
katılmıyorum. Hasan Bey’in olayın tiyatral kısmı ile ilgilenmediği açık. Bence
İBBŞT’da asıl sorun tiyatro sanatı ile ilgili. Ben aylardır İBBŞT’nı yöneten
‘tiyatro’ anlayışı ile hem fikir
olmadığımı yazıp duruyorum. Özellikle GSY’nin her konuştuğunda nasıl çamlar
devirdiğini herkes biliyor. Ben düşüncelerimi belli bir espri ve hakaret içermeyen bir üslup içinde paylaşmaktayım. Aksi olsaydı çoktan mahkemeye baş vuracaklarından
da adım gibi eminim. Benim Hasan Bey’in söyledikleri yanında naif kalan
paylaşımlarım için beni hiç tanımayan GSY bana olmadık hakaretler etti. Şimdi
Hasan Bey’in ifadelerine karşı ne yapacak merak ediyorum. Yiğitliği bana mıydı
diye düşünüyorum. Bir ‘Kamuoyuna Açık Hatırlatma’ ya da ‘cımbızlı, törpülü’ ‘İlgilenenlere
Açıklama’ yazar mı? Engin Alkan ‘dokunduruk’
twitler yazar mı? Yoksa ‘yediklerini’ hazım mı ederler? Bir ihtimal de şu: ‘Otosansür’
öğreten GSY, ‘çocuklarına’ hazmetmeyi öğretmek için ‘kurs açar’.
İŞTİSAN’ın bildirisine bakacak olursak Perşembe’nin gelişi
belli..
AFİYET olsun..
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder