16 Mart 2015 Pazartesi

Hasan Karakaya’nın Yazısı ve İBBŞT

Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyrettiğim Kısasa Kısas oyunundan önce vestiyere paltomu bırakırken bankoda  unutulmuş bir şemsiye görmüştüm. Tam ‘kim unutmuş’ diye bakınırken, unuttuğunu hatırlamış olmalı ki bir bey geldi elimde tuttuğum şemsiyenin ona ait olduğunu ima eden bir jest yaptı gözlerimizle birbirimizi selamladık, şemsiyesine sahip çıktığım için bana teşekkür etti. Selamlaştık ayrıldık. Ben biletimle sekizinci sıranın sekizinci koltuğuna oturdum.O bey, protokol olduğunu sandığım  bir koltuğa oturdu. Yanında eşi olduğunu tahmin ettiğim bir hanım vardı. Beyin yüzünü ekranlardan tanıyordum. O bey Hasan Karakaya idi. Ona bu kadar benzeyen başka biri yoktur herhalde..

İşte o Hasan Karakaya’nın yazısını okuyunca o karşılaşmamızı hatırladım. Şemsiyesine sahip çıktım diye bana nazik davranan Hasan Bey, İBBŞT’na acımamış. Öyle bir yazı ki demir leblebi. Yazı bence çok ağır olmuş. Ben ağır olsun gayret ettiğim yazılarımda bile bu kadarını beceremiyorum.  Bakın Hasan Bey neler demiş:

"İnsan" ile "kubur fareleri"ni birbirinden ayırmak için; "fikir, öfke, şahsiyet ve liyakat" var mı, ona bakılacak!..
"Sanat" ve "sahne"ler, hâlâ "devrimbaz kodamanlar"ın işgali altında!.. Onların "saltanat"ları devam ediyor, "sahne"lerde onların "homurtu"ları yankılanıyor!..
İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda "devrimci kodaman"lara, "homoseksüel"lere, "lezbiyen"lere ve her türlü "Sol-Sosyalist ideoloji"ye kucak açılmış, kollanmış, korunmuş ama, "bizden" denilen yöneticiler, yine "bizden" olan sanatçılara kapılarını kapatmış, onları yok saymış, bir anlamda "manevi işkence" uygulamıştır!..
Hâlâ da böyle!..
Bir de Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne atanan Erhan Yazıcıoğlu var ki; 5 Ekim 2014'te Hürriyet’e demeç verip; "Şehir Tiyatrosu'nda, muhalif isimlerden oluşan beyin takımımızı kurmama hiç karışmadılar, izin verdiler" diyebilmiştir!..
Dahası "Gezi Kalkışması" esnasında da "twit"ler atıp; "Gezi Parkı, gerçekleşen bir ütopyadır, güneş ülkesidir" demiş, diyebilmiştir!..
İşte bu adam, adeta "ödüllendirilmiş" ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne getirilmiş, iyi mi?!?..
Bir de; "onun yardımcısı Engin Alkan" var ki, "Direngezi" kampanyasının baş aktörlerinden!..
Ya, Çimen Baturalp'e ne demeli?..
3 Mayıs 2010'da yazdığı bir yazıda, "Emine Erdoğan'ın Brüksel çıkartması"nı tiye almış, alay etmiş, aşağılamış, "Brüksel çıkartamaması" demiş ve ne ilginçtir ki, bu yazının hemen ardından Şehir Tiyatroları Dış İlişkiler Sorumluluğu'na getirilmiş!..
Tüm bunlardan haberiniz var mı sizin?.. Bizler "Paralel İhanet Çetesi"ne odaklanmışken, siz İstanbul Şehir Tiyatrosu'nu bu "devrimbaz"larla mı doldurdunuz?!?...

Hasan Bey’in üslubuna katılmam mümkün değil. Ayrıca bu insanlar için ileri sürdüğü gerekçelerlerle o mevkilerde  olmamaları gerektiği hususunda da kendisine katılmıyorum. Hasan Bey’in olayın tiyatral kısmı ile ilgilenmediği açık. Bence İBBŞT’da asıl sorun tiyatro sanatı ile ilgili. Ben aylardır İBBŞT’nı yöneten ‘tiyatro’ anlayışı  ile hem fikir olmadığımı yazıp duruyorum. Özellikle GSY’nin her konuştuğunda nasıl çamlar devirdiğini herkes biliyor. Ben düşüncelerimi belli bir espri ve hakaret içermeyen bir üslup içinde paylaşmaktayım. Aksi olsaydı çoktan mahkemeye baş vuracaklarından da adım gibi eminim. Benim Hasan Bey’in söyledikleri yanında naif kalan paylaşımlarım için beni hiç tanımayan GSY bana olmadık hakaretler etti. Şimdi Hasan Bey’in ifadelerine karşı ne yapacak merak ediyorum. Yiğitliği bana mıydı diye düşünüyorum. Bir ‘Kamuoyuna Açık Hatırlatma’ ya da ‘cımbızlı, törpülü’ ‘İlgilenenlere Açıklama’  yazar mı? Engin Alkan ‘dokunduruk’ twitler yazar mı? Yoksa ‘yediklerini’  hazım mı ederler? Bir ihtimal de şu: ‘Otosansür’ öğreten GSY, ‘çocuklarına’ hazmetmeyi öğretmek için ‘kurs açar’.

İŞTİSAN’ın bildirisine bakacak olursak Perşembe’nin gelişi belli..

AFİYET olsun..  


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder