28 Kasım 2017 Salı

Galata Perform- "When in Rome" ve (Dilde) Şuur

Galata Perform 21.İstanbul Tiyatro Festivali için bir oyun yapmış, "When in Rome".  Oyunun künyesine bakıyorum herkes Türk isimli. Türk kelimesini kullanmaya çekinir oldum. Zira isim, milliyeti belirten bir şey değil artık. O nedenle Türkiyeli kelimesi kullanılmaya başlanmadı mı?  Ben hâlâ Atatürk'ün izinde yürüyerek "Türk" olduğumu ifade ediyorum. Neyse..




 Oyun Türkçe, Türk(iyeli) seyirciye oynanıyor ve okuduklarıma bakınca(oyunu seyretmedim) Türkiye'yi ilgilendiren meselelerle meşgul. Her şey Türk(iyeli) ama oyunun ismi İngilizce "When in Rome. Latincede böyle bir tâbir varmış. "Romadaysan Romalı gibi davran" demekmiş. Latincesi de şu: "si fueris Rōmae, Rōmānō vīvitō mōre; si fueris alibī, vīvitō sīcut ibī". Yâni, bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et. Çoğunluğa uy, yerel halkın kültürüne, inanç ve geleneklerine saygı göster.

Oyunun oyuncuları ile yapılan röportajları okudum. Hiç de böyle bir anlam çıkmıyor. Bakın neler demişler: "Kendimiz gibi olamıyoruz, Kendimiz olacak kadar özgür olamıyoruz. Ben kendimi o kadar özgür hissetmiyorum ki bunun sınırlarını korumaya çalışsam da baskı hissediyorum. Muhafazakârlığı eleştiriyoruz. Ya dâhil oluyoruz ya da ses çıkarmıyoruz. Bu insanların hayatlarına müdahale etme meselesidir. Tam bir az gelişmiş örneği. Seyirci hem ilginç bir oyun izlediğini düşünecek hem de kendi muhafazakârlık alanlarını soracaktır kendine

Aslında "mahalle baskısı"ndan bahsediyorlar. Ama karışık bir şey var ortada. "Muhafaza edilen her şey" mahalle baskısı olmayabilir.
Oyunun adı başka şey söylüyor oyuncular başka şey. Vahim olan tiyatrocunun ne dediğini bilmemesi yâni şuur eksikliği.


Daha da tuhaf olan durum oyunu seyreden muhafazakar sayılan Emre Aköz'ün köşesinde yazdıkları ile başlıyor.  Emre Aköz yazısına şöyle girmiş: "Tiyatroyla sorunum var: Oyuncular rol kestiğinde, yani rollerini 'yaşamak' yerine, 'gibi' yaptıklarında utanıyorum. O anda sahneye dahi bakamıyorum. Niye? Bilmiyorum... Bu yüzden 21'inci yaşını kutlamakta olan İstanbul Tiyatro Festivali'ne de pek ilgi göstermedim." Ama bir arkadaşı oyunu hararetle önermiş o da gitmiş seyretmiş. Konu sıradanmış ama o uzun uzun alkışlamış. Senaryoyu incelikli, oyuncuları mâhir bulmuş.

Sabah muhafazakar kesimin okuduğu bir gazete. Bu gazetede herhalde okuyucusu olan bir yazar Aköz. Geçmişte Playmen, Esquire, Penthouse gibi dergilerde yazıları yayınlanmış. Bir dönem, Penthouse dergisinde yazı işleri müdürü olarak görev almış. 2007'de Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne ile Gündeme Dair isimli bir tv programı yapmış. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünü bitirmiş. Yeşim Özsoy da Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Emre Aköz'e hararetle oyunu öneren oyunun yapımcısı Galata Perform'un sahibi (belki de oyuna "davet eden" arkadaş) Yeşim Özsoy olabilir.

Ben oyunu seyretmediğim için onun bu "eleştirisi" üstüne bir şey demiyeceğim. Geçmişi de beni ilgilendirmiyor. Benim derdim başka.

Aköz, tiyatroyu "rol kesmek" sanıyor. Tiyatroyla sorunu var. İstanbul Tiyatro Festivali'ne pek ilgi göstermemiş. Bu üç cümlenin bir yazıda geçmesi beni rahatsız eder. Perihan Mağden, Melis Alphan da tiyatro sevmeyip bunu köşelerinde yazanlardan. Kendin sevmiyorsun bâri tiyatroyu yanlış tanıtma. Tiyatro cahilliğini yayma.


Tuhaflık burada kalmıyor. Galata Perform Emre Aköz'ün yazısını facebook'daki sayfasında paylaşıyor. Hem de alkış ve minnettarlık gösteren emojilerle. Galata Perform'un böyle bir şeyi daha önce yaptığını hatırlamıyorum. Demek ki itibar "kürke". Gazetede yazıyorsan itibarlısın. Yeşim Özsoy ile Emre Aköz'ün aynı bölüm mezunu hatta okul arkadaşı olmaları işe başka "renk" katıyor. Yeşim Özsoy, "Davetimi kırmayıp geldiğin ve yazdığın için sana minnettarım" diyor belki de.

Tuhaflık bitmiyor. Yeşim Özsoy'u ben tanıdığımı zannediyorum o Aköz'ü "biliyor" mu? Tanıdığım kadarıyla Özsoy ile Aköz arasında fikirdaşlık yok(tur). Ayrıca Yeşim Özsoy tiyatrosever, Aköz tiyatrosevmez. Yeşim Özsoy, geçmişini bir kenara koyun son yazısında "tiyatroyu rol kesmek sayan", Özsoy'un o projeyi yaptığı "İstanbul Tiyatro Festivali"ne ilgi göstermeyen birini neden alkışlar ona neden minnet duyar?

Ya Emre Aköz? Muhafazakar sayılan bir gazetede yazan biri Türk(iyeli) seyirciye Türkçe sunulan bir oyunun ismine hiç mi bir şey demez? Hem de oyunun içeriği ile ilgisiz bir isim konusunda düşünmez mi? Oyunu da anlamamış besbelli. Farketmeyen, düşünmeyen birinin yazısını "beni övdü" diye alkışlarla ve minnetle paylaşmak da tiyatromuzun utancıdır.


Bu yazıyı yazarken bir fotoğraf gördüm. Sene 1955. Muhsin Ertuğrul'un Küçük Sahne'sine ait bir afişin önünde Münir Özkul  duruyor fotoğrafta. Godot'yu Beklerken isimli oyunun afişi. "Godo'yu Beklerken" yazıyor afişte. Türkçe okunduğu gibi. Altında da oyunun Fransızca ismi daha küçük puntolarla yazılmış. 60 yıl önce dil şuuru varmış bu ülkede. Tabii ki Muhsin Ertuğrul gibi şuurlu insanlar da varmış. Şimdi Muhsin Ertuğrul'u "hocam" diye diline dolamışları görünce "eşek arısı soksun dilini" diyorum içimden. "When in Rome" gibi oyunlar içimi daha da daraltıyor. Dil tiyatroda yok oluyorsa yerel tiyatro kalmaz. Bir ülkenin tiyatrocuları yeterince sorumluluk duygusu taşımıyorsa ve şuurlu değilse "Öyleyse Yıkıl Sezar!" Belki anlamazlar diye onların anlayacağı dilden: "Et tu Brute? Then fall Caesar!"   


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder