Galata Perform 21.İstanbul Tiyatro Festivali için bir oyun
yapmış, "When in Rome". Oyunun
künyesine bakıyorum herkes Türk isimli. Türk kelimesini kullanmaya çekinir
oldum. Zira isim, milliyeti belirten bir şey değil artık. O nedenle Türkiyeli
kelimesi kullanılmaya başlanmadı mı? Ben
hâlâ Atatürk'ün izinde yürüyerek "Türk" olduğumu ifade ediyorum.
Neyse..
Oyun Türkçe, Türk(iyeli) seyirciye oynanıyor ve okuduklarıma bakınca(oyunu seyretmedim) Türkiye'yi ilgilendiren meselelerle meşgul. Her şey Türk(iyeli) ama oyunun ismi İngilizce "When in Rome. Latincede böyle bir tâbir varmış. "Romadaysan Romalı gibi davran" demekmiş. Latincesi de şu: "si fueris Rōmae, Rōmānō vīvitō mōre; si fueris alibī, vīvitō sīcut ibī". Yâni, bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et. Çoğunluğa uy, yerel halkın kültürüne, inanç ve geleneklerine saygı göster.
Oyunun oyuncuları ile yapılan röportajları okudum. Hiç de
böyle bir anlam çıkmıyor. Bakın neler demişler: "Kendimiz gibi olamıyoruz, Kendimiz olacak kadar özgür olamıyoruz. Ben
kendimi o kadar özgür hissetmiyorum ki bunun sınırlarını korumaya çalışsam da
baskı hissediyorum. Muhafazakârlığı eleştiriyoruz. Ya dâhil oluyoruz ya da ses
çıkarmıyoruz. Bu insanların hayatlarına müdahale etme meselesidir. Tam bir az
gelişmiş örneği. Seyirci hem ilginç bir oyun izlediğini düşünecek hem de kendi
muhafazakârlık alanlarını soracaktır kendine”
Aslında "mahalle baskısı"ndan bahsediyorlar. Ama
karışık bir şey var ortada. "Muhafaza edilen her şey" mahalle baskısı
olmayabilir.
Oyunun adı başka şey söylüyor oyuncular başka şey. Vahim
olan tiyatrocunun ne dediğini bilmemesi yâni şuur eksikliği.
Daha da tuhaf olan durum oyunu seyreden muhafazakar sayılan Emre
Aköz'ün köşesinde yazdıkları ile başlıyor.
Emre Aköz yazısına şöyle girmiş: "Tiyatroyla sorunum var: Oyuncular rol kestiğinde, yani rollerini
'yaşamak' yerine, 'gibi' yaptıklarında utanıyorum. O
anda sahneye dahi bakamıyorum. Niye? Bilmiyorum... Bu yüzden 21'inci yaşını
kutlamakta olan İstanbul Tiyatro Festivali'ne de pek ilgi göstermedim." Ama bir arkadaşı oyunu
hararetle önermiş o da gitmiş seyretmiş. Konu sıradanmış ama o uzun uzun
alkışlamış. Senaryoyu incelikli, oyuncuları mâhir bulmuş.
Sabah muhafazakar kesimin okuduğu bir gazete. Bu gazetede
herhalde okuyucusu olan bir yazar Aköz. Geçmişte Playmen, Esquire, Penthouse
gibi dergilerde yazıları yayınlanmış. Bir dönem, Penthouse dergisinde yazı
işleri müdürü olarak görev almış. 2007'de Zaman gazetesi yazarı Mümtazer
Türköne ile Gündeme Dair isimli bir tv programı yapmış. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji
bölümünü bitirmiş. Yeşim Özsoy da Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
mezunu. Emre Aköz'e hararetle oyunu öneren oyunun yapımcısı Galata Perform'un
sahibi (belki de oyuna "davet eden" arkadaş) Yeşim Özsoy olabilir.
Ben oyunu seyretmediğim için onun bu "eleştirisi"
üstüne bir şey demiyeceğim. Geçmişi de beni ilgilendirmiyor. Benim derdim
başka.
Aköz, tiyatroyu "rol kesmek" sanıyor. Tiyatroyla
sorunu var. İstanbul Tiyatro Festivali'ne pek ilgi göstermemiş. Bu üç cümlenin
bir yazıda geçmesi beni rahatsız eder. Perihan Mağden, Melis Alphan da tiyatro
sevmeyip bunu köşelerinde yazanlardan. Kendin sevmiyorsun bâri tiyatroyu yanlış
tanıtma. Tiyatro cahilliğini yayma.
Tuhaflık burada kalmıyor. Galata Perform Emre Aköz'ün
yazısını facebook'daki sayfasında paylaşıyor. Hem de alkış ve minnettarlık
gösteren emojilerle. Galata Perform'un böyle bir şeyi daha önce yaptığını
hatırlamıyorum. Demek ki itibar
"kürke". Gazetede yazıyorsan itibarlısın. Yeşim Özsoy ile Emre
Aköz'ün aynı bölüm mezunu hatta okul arkadaşı olmaları işe başka
"renk" katıyor. Yeşim Özsoy, "Davetimi kırmayıp geldiğin ve yazdığın için sana minnettarım"
diyor belki de.
Tuhaflık bitmiyor. Yeşim Özsoy'u ben tanıdığımı zannediyorum
o Aköz'ü "biliyor" mu? Tanıdığım kadarıyla Özsoy ile Aköz arasında
fikirdaşlık yok(tur). Ayrıca Yeşim Özsoy tiyatrosever, Aköz tiyatrosevmez.
Yeşim Özsoy, geçmişini bir kenara koyun son yazısında "tiyatroyu rol
kesmek sayan", Özsoy'un o projeyi yaptığı "İstanbul Tiyatro
Festivali"ne ilgi göstermeyen birini neden alkışlar ona neden minnet duyar?
Ya Emre Aköz? Muhafazakar sayılan bir gazetede yazan biri
Türk(iyeli) seyirciye Türkçe sunulan bir oyunun ismine hiç mi bir şey demez?
Hem de oyunun içeriği ile ilgisiz bir isim konusunda düşünmez mi? Oyunu da
anlamamış besbelli. Farketmeyen, düşünmeyen birinin yazısını "beni övdü"
diye alkışlarla ve minnetle paylaşmak da tiyatromuzun utancıdır.
Bu yazıyı yazarken bir fotoğraf gördüm. Sene 1955. Muhsin
Ertuğrul'un Küçük Sahne'sine ait bir afişin önünde Münir Özkul duruyor fotoğrafta. Godot'yu Beklerken isimli
oyunun afişi. "Godo'yu Beklerken" yazıyor afişte. Türkçe okunduğu
gibi. Altında da oyunun Fransızca ismi daha küçük puntolarla yazılmış. 60 yıl
önce dil şuuru varmış bu ülkede. Tabii ki Muhsin Ertuğrul gibi şuurlu insanlar
da varmış. Şimdi Muhsin Ertuğrul'u "hocam" diye diline dolamışları
görünce "eşek arısı soksun dilini"
diyorum içimden. "When in Rome" gibi oyunlar içimi daha da daraltıyor.
Dil tiyatroda yok oluyorsa yerel tiyatro kalmaz. Bir ülkenin tiyatrocuları yeterince
sorumluluk duygusu taşımıyorsa ve şuurlu değilse "Öyleyse Yıkıl
Sezar!" Belki anlamazlar diye onların anlayacağı dilden: "Et tu
Brute? Then fall Caesar!"
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder