26 Ağustos 2013 Pazartesi

Üstün Akmen’in TEB Başkanı Olarak Mütalâası

Ömer Faruk Kurhan ile Hilmi Bulunmaz arasında devam eden dava ile ilgili olarak Ömer Faruk Kurhan, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği(TEB) Başkanı Üstün Akmen’den görüş istemiş. TEB Başkanı Üstün Akmen, altına bastığı TEB’in mührü üstüne, birliğin “Başkan”ı sıfatıyla imza attığı bir mütalâa yazmış.

Mütalâa’ya şekil olarak baktığımda hukuk dilinin hâkim olduğunu görüyorum. Bölüm başlıkları, dosya numaraları, davanın safahati, iddianame ile ilgili ayrıntılar, kullanılan dil vb  mahkeme ve hukuk söylemine çok uygun. İktisat mezunu olduğunu bildiğim Üstün Akmen’in hukuka bu denli yakın olduğunu bilmiyordum. Bu mütalaayı tek başına kaleme aldıysa kendisini tebrik etmek isterim.

Üstün Akmen mütalâasında “yayınla(yâni  video) ilgili mahkemeye sunulmak üzere tarafımızdan görüş istendiği”;  tarafıma tevdi edilen dava dosyasında, davacı tarafça davalının bahse konu videosunun eleştiri hakkı hukuka uygunluk sebebinin geçerliliği konusunda görüş vermemiz talep edildiğinde” demektedir. Üstün Akmen’in uzmanlık alanının  hukuk olmadığını biliyorum. Bu nedenle kendisinden “hukuka uygunluk” hakkında fikir beklenmesini anlamadım. Ama burada en önemli hususun  Üstün Akmen’den “video” hakkında görüş istenmiş olduğu görülür. Yâni mütalâa sadece video üzerine verilmelidir. Oysa Üstün Akmen mütalâasında davanın tüm evrelerine atıfta bulunarak bence kendisinden istenenin dışına çıkmaktadır. Mütalâa, Ömer Faruk Kurhan tarafından sunulması daha uygun olan bir şekilde hazırlanmış.

İş hayatında kendim de yaşadığım için bilirim, davada belli bir noktaya gelindiğinde işi bir bilene sormak onun mütalâasını almak olağan işlerdendir. O "bilen" her zaman olaylara dışarıdan bakan tarafsız biri oldu. Mahkemeler için yol gösterici olur.  Ömer Faruk Kurhan dosyasında bulunan ve daha önce bir bilirkişiden alınmış mütalâadan memnun değil ki yeni bir mütalâayı da eklemenin doğru olacağını düşünmüş olmalı. Bu nedenle TEB Başkanı’nı seçmiş. Peki, TEB Başkanı bu davada doğru bir isim midir?

Öncelikle tiyatro dünyasını iyi anlamak gerek. Kurumların olduğu ama kurumsallaşmanın olmadığı tiyatro dünyasındaki insanî ilişkiler diğer alanlardakinden farklıdır. Tiyatrocular kolay kırılan, incinen insanlardır. Kendi yazılarımdan edindiğim tecrübeye bakarak söyleyebilirim ki oyunu azıcık beğenmeseniz, tiyatrocu, bir sonraki görüşmede sizinle göz göze gelmemeye çalışır. Daha önce RT ettiği yazılarınızı görmezden gelir. Sizi bir sonraki oyunun ilk gecesine, galasına davet etmez.  Ama  barışma da kolay olur. Bir sonraki oyununu beğenirseniz hemen teşekkür mesajı atar, oyun reklâmlarında yazınızı kullanır, yazılarınızı RT eder, sizi gördüğünde  gülen gözlerle elinizi uzun uzun sıkmaya çalışır. Yani tiyatrocunun övgüsü de yergisi de hoştur. Sizi bir anda “eleştirmen” bir anda “düşman” eder. Tiyatrocular duygusal insanlardır. Alkışı pek severler. Kötü insan değillerdir ama naiftirler,  çocuksu  yanları daha öndedir. Tiyatro camiasında bu kanıksanmış bir durumdur. Ve bu durum kişiler arasındaki ilişkileri de etkiler. Eleştirmen de üzmemeye çalışır. “Zaten tiyatro zor durumdadır bir de o vurmak istemez”(!)  Ancak bu seyircilerde yanlış bir algının oluşmasına neden olur.Seyirci, zaman zaman eleştirmenin övdüğü oyunun hiç de övülecek bir tarafı olmadığını görür. Bu eleştiri kurumuna zarar verir. TEB üyeleri(en çok da Başkan) tiyatro ödül jürilerinin vazgeçilmez üyesidirler. Ödül almayanın umursamadığı tiyatro ödülleri tiyatrocu için çok önemlidir. Ödül alma-verme ilişkilerinin nesnel olmadığı,  “dost, ahbap işi” olmaya yatkın olduğu tiyatro camiasının bilmediği bir SIR değildir.

Öte yandan tiyatro camiasında küçük küçük “klan”lar vardır. Her oyuncu her oyuncu ile bir araya gelmez (sahnede ya da sokakta fark etmez). Ama iyi yanları birbirlerine çok da dokunmamaya çalışırlar. İçlerinden biri diğerini ağır sözlerle eleştirmiş bile olsa olayın dışında kalmış olanlar aralarında konuşur ama dışarıya susarlar, bilir ama bilmezden, görür ama görmezden  gelirler.

Üstün Akmen bu piyasada “dokunulmaz”lardan biridir. Uzun süredir camianın içindedir. Tiyatro olaylarının en önde gelen misafiridir. Pek çok eleştiri yazmıştır. Tiyatro camiasına olumlu katkılar vermiştir.  Tiyatro ile uğraşıp da onun bir yazısını okumayan yoktur, ödül jürilerinin vazgeçilmez ismidir. O da sevildiğinin farkında ve tiyatromuzun “amca”sı olarak genç oyuncuların “kulağını çeker”, tecrübeli olanları bol bol över.  Yıllardan beri de TEB’in başkanıdır. Benim de yazılarını okuduğum başkan, ne yazık ki son zamanlarda iş yükünün ağırlığından olsa gerek bir yazıdan iki yazı çıkarmaya, alıntı yaptığı fikirlerin kaynağını yazmayı unutmaya başlamıştır.  AKM’yi işgale kalkışır bir süre sonra vazgeçer.  Yönetmeninden çekindiği  oyunun oyuncularını tek tek ziyaret ederek eleştirmek istemiştir. Bu da eleştiriye getirdiği yeni bir boyuttur.

Ömer Faruk Kurhan işte Üstün Akmen’in TEB Başkanı olduğu bu tiyatro camianın bir üyesidir. Kendine özgü fikirleri vardır. Kimin eleştiri dünyasında işinin bittiğini çok iyi bilir(!) Dili serttir. İnandıklarını çekincesiz yazar. Örgütlü mücadeleye inanır.  Davalı olduğu birine teşekkür edilmişse çok sinirlenir.   “Husumet edebiyatı”nı hemen tanır(?) Üstün Akmen ile Hilmi Bulunmaz arasında yıllardır devam eden anlaşmazlığı herhalde biliyordur. Başka konularla ilgili olarak çatışan iki tarafın birinden diğeri hakkında  mütalâa istemesi kendisi için akılcıdır ama hukuk buna ne diyecektir göreceğiz. Ben ayrıca bu olayda TEB gibi bir kurumun isminin kullanıldığını da düşünüyorum. Üstün Akmen'in  mütalâası altına bastığı TEB mührü ve Başkan sıfatıyla attığı imza bu intibaı güçlendirmektedir.

Üstün Akmen mütalâasında TEB’in eleştiri dünyası için yaptıkları hakkında bilgi vermiş. Ben çoğuna katılmıyorum. Tiyatroda eleştirinin geliştiğini görmedim. Her yıl oyuncu ödülü veren TEB, eleştirmen  ödülü vermez. Eleştiri  yapanlara yönelik saldırılara müdahale etmez. Örneğin benim eleştirmenliğimi kendince bitiren(!) Ömer Faruk Kurhan’a “ne yapıyorsun” dememiştir. Beni Hitler ile aynı resme yerleştiren bir portal yöneticini uyarmamıştır. Testosteron yazımın altında duran yüze yakın çoğu hakaret olan yorumlara(?) sesini çıkarmamıştır. Seyircinin hakkına tecavüz saydığım Enobarbus’suz Antonius ile Kleopatra oyunu hakkında da sesini çıkarmamıştır. Tüm bunlar kendimi öne çıkarmak için değil iyi bildiğim örnekleri vermek için sıralanmıştır. eminim ki örnekler çoğaltılabilir. Ama ben kendime “eleştirmen” demediğim için mi olmaktadır diye de düşünmekteyim. Oysa, bence bu konularla ilgili Üstün Akmen’in TEB Başkanı sorumluluğunu duyarak, birliğin tüzüğündeki kuralların gereğini yapması beklenirdi. TEB sadece kendi üyelerinin değil “eleştiri”nin birliği olmak zorundadır.

Üstün Akmen, hukuku ilgilendiren hususlarda(taciz, hakaret vb) âdeta bir hukukçu gibi fikir beyan etmektedir.  Oysa TEB Başkanı olarak özgür ve sınırsız eleştiriden yana olmak zorundadır.  Madem ki yazdığı mütalâayı TEB Başkanı olarak imzalamıştır kendisinden bu sorumluluğun gereğine göre hareket etmesi  beklenir. Oysa TEB Başkanı, eleştiri içinde “hakaret” aramaktadır. Bu tiyatroyu yaralamıştır. Eleştiriyi sorunlu hale getirmiştir. Kötü örnek olmuştur.  Öte yandan “eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır” diyerek  “eleştiri”yi tanımlarken hata yapmaktadır. Bu, toplumuzdaki algıya uygundur ancak “TEB, Tiyatro (sahne ve gösteri sanatları) alanında eleştiri disiplininin yurdumuzda gelişmesini, diğer milletlerin bu alandaki çalışmalarını, kullandıkları yöntem ve teknikleri ülkemizde tanıtarak bilimsel ve çağdaş düzeye ulaşmasını, sahne faaliyetlerimizin yurt içinde ve dışında tanıtılmasında güvenilir bir değerlendirme kaynağının oluşmasını sağlamak, etkinleştirmek, geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek amacı ile kurulmuştur.” diyen TEB Başkanı’na  yakışmamıştır. Toplumsal olarak yergi olarak anladığımız eleştiri yergi ve övgü içerir. Eleştiri övgü olmadığı gibi yergi de değildir.

Benim mütalâasını okuduğum Üstün Akmen’in TEB Başkanlığından bir an önce istifa etmesini istemem yeni değildir. Böylelikle bundan böyle istediği konularda kişisel olarak mütalâa yazmaya devam edebilir. Öte yandan bu aşamaya gelindiğinde onun istifa etmesi  TEB Tüzüğü’nün de bir gereğidir. TEB üyeleri üyesi oldukları kurumun sağlığı için artık konuşmalı ve yeni başkanlarını seçmelidir.

Tiyatro camiasının içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak aynı camia içinde olanların birbirleri hakkında mütalâa yazması hakkında en doğru kararı hukuk verecektir.


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder