Ömer Faruk Kurhan ile Hilmi Bulunmaz arasında devam eden
dava ile ilgili olarak Ömer Faruk Kurhan, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği(TEB) Başkanı Üstün Akmen’den görüş istemiş. TEB Başkanı Üstün Akmen, altına bastığı TEB’in
mührü üstüne, birliğin “Başkan”ı sıfatıyla imza attığı bir mütalâa yazmış.
Mütalâa’ya şekil olarak baktığımda hukuk dilinin hâkim
olduğunu görüyorum. Bölüm başlıkları, dosya numaraları, davanın safahati,
iddianame ile ilgili ayrıntılar, kullanılan dil vb mahkeme ve hukuk söylemine çok uygun. İktisat
mezunu olduğunu bildiğim Üstün Akmen’in hukuka bu denli yakın olduğunu
bilmiyordum. Bu mütalaayı tek başına kaleme aldıysa kendisini tebrik etmek
isterim.
İş hayatında kendim de yaşadığım için bilirim, davada belli
bir noktaya gelindiğinde işi bir bilene sormak onun mütalâasını almak olağan
işlerdendir. O "bilen" her zaman olaylara dışarıdan bakan tarafsız biri oldu. Mahkemeler için yol gösterici olur. Ömer Faruk Kurhan dosyasında bulunan ve daha
önce bir bilirkişiden alınmış mütalâadan memnun değil ki yeni bir mütalâayı da
eklemenin doğru olacağını düşünmüş olmalı. Bu nedenle TEB Başkanı’nı seçmiş.
Peki, TEB Başkanı bu davada doğru bir isim midir?
Öncelikle tiyatro dünyasını iyi anlamak gerek. Kurumların
olduğu ama kurumsallaşmanın olmadığı tiyatro dünyasındaki insanî ilişkiler
diğer alanlardakinden farklıdır. Tiyatrocular kolay kırılan, incinen
insanlardır. Kendi yazılarımdan edindiğim tecrübeye bakarak söyleyebilirim ki
oyunu azıcık beğenmeseniz, tiyatrocu, bir sonraki görüşmede sizinle göz göze
gelmemeye çalışır. Daha önce RT ettiği yazılarınızı görmezden gelir. Sizi bir
sonraki oyunun ilk gecesine, galasına davet etmez. Ama barışma da kolay olur. Bir sonraki oyununu
beğenirseniz hemen teşekkür mesajı atar, oyun reklâmlarında yazınızı kullanır,
yazılarınızı RT eder, sizi gördüğünde gülen gözlerle elinizi uzun uzun sıkmaya
çalışır. Yani tiyatrocunun övgüsü de yergisi de hoştur. Sizi bir anda “eleştirmen”
bir anda “düşman” eder. Tiyatrocular duygusal insanlardır. Alkışı pek severler.
Kötü insan değillerdir ama naiftirler, çocuksu
yanları daha öndedir. Tiyatro camiasında
bu kanıksanmış bir durumdur. Ve bu durum kişiler arasındaki ilişkileri de
etkiler. Eleştirmen de üzmemeye çalışır. “Zaten tiyatro zor durumdadır bir de o
vurmak istemez”(!) Ancak bu seyircilerde
yanlış bir algının oluşmasına neden olur.Seyirci, zaman zaman eleştirmenin
övdüğü oyunun hiç de övülecek bir tarafı olmadığını görür. Bu eleştiri kurumuna
zarar verir. TEB üyeleri(en çok da Başkan) tiyatro ödül jürilerinin vazgeçilmez
üyesidirler. Ödül almayanın umursamadığı tiyatro ödülleri tiyatrocu için çok
önemlidir. Ödül alma-verme ilişkilerinin nesnel olmadığı, “dost, ahbap işi” olmaya yatkın olduğu tiyatro
camiasının bilmediği bir SIR değildir.
Öte yandan tiyatro
camiasında küçük küçük “klan”lar vardır. Her oyuncu her oyuncu ile bir araya
gelmez (sahnede ya da sokakta fark etmez). Ama iyi yanları birbirlerine çok da dokunmamaya
çalışırlar. İçlerinden biri diğerini ağır sözlerle eleştirmiş bile olsa olayın
dışında kalmış olanlar aralarında konuşur ama dışarıya susarlar, bilir ama
bilmezden, görür ama görmezden gelirler.
Üstün Akmen bu piyasada “dokunulmaz”lardan biridir. Uzun
süredir camianın içindedir. Tiyatro olaylarının en önde gelen misafiridir. Pek
çok eleştiri yazmıştır. Tiyatro camiasına olumlu katkılar vermiştir. Tiyatro ile uğraşıp da onun bir yazısını
okumayan yoktur, ödül jürilerinin vazgeçilmez ismidir. O da sevildiğinin farkında ve tiyatromuzun “amca”sı olarak
genç oyuncuların “kulağını çeker”, tecrübeli olanları bol bol över. Yıllardan beri de TEB’in başkanıdır. Benim de
yazılarını okuduğum başkan, ne yazık ki son zamanlarda iş yükünün ağırlığından
olsa gerek bir yazıdan iki yazı çıkarmaya, alıntı yaptığı fikirlerin kaynağını
yazmayı unutmaya başlamıştır. AKM’yi
işgale kalkışır bir süre sonra vazgeçer. Yönetmeninden çekindiği oyunun oyuncularını tek tek ziyaret ederek
eleştirmek istemiştir. Bu da eleştiriye getirdiği yeni bir boyuttur.
Ömer Faruk Kurhan işte Üstün Akmen’in TEB Başkanı olduğu bu tiyatro
camianın bir üyesidir. Kendine özgü fikirleri vardır. Kimin eleştiri dünyasında
işinin bittiğini çok iyi bilir(!) Dili serttir. İnandıklarını çekincesiz yazar.
Örgütlü mücadeleye inanır. Davalı olduğu
birine teşekkür edilmişse çok sinirlenir. “Husumet
edebiyatı”nı hemen tanır(?) Üstün Akmen ile Hilmi Bulunmaz arasında yıllardır devam eden anlaşmazlığı herhalde biliyordur. Başka konularla ilgili olarak çatışan iki tarafın birinden diğeri hakkında mütalâa istemesi kendisi için akılcıdır ama hukuk buna ne diyecektir göreceğiz. Ben ayrıca bu olayda TEB gibi bir kurumun isminin kullanıldığını da düşünüyorum. Üstün Akmen'in mütalâası altına bastığı TEB mührü ve Başkan sıfatıyla attığı imza bu intibaı güçlendirmektedir.
Üstün Akmen mütalâasında TEB’in eleştiri dünyası için
yaptıkları hakkında bilgi vermiş. Ben çoğuna katılmıyorum. Tiyatroda
eleştirinin geliştiğini görmedim. Her yıl oyuncu ödülü veren TEB, eleştirmen ödülü vermez. Eleştiri yapanlara yönelik saldırılara müdahale etmez.
Örneğin benim eleştirmenliğimi kendince bitiren(!) Ömer Faruk Kurhan’a “ne
yapıyorsun” dememiştir. Beni Hitler ile aynı resme yerleştiren bir portal
yöneticini uyarmamıştır. Testosteron yazımın altında duran yüze yakın çoğu
hakaret olan yorumlara(?) sesini çıkarmamıştır. Seyircinin hakkına tecavüz
saydığım Enobarbus’suz Antonius ile Kleopatra oyunu hakkında da sesini
çıkarmamıştır. Tüm bunlar kendimi öne çıkarmak için değil iyi bildiğim örnekleri vermek için sıralanmıştır. eminim ki örnekler çoğaltılabilir. Ama ben kendime “eleştirmen” demediğim için mi
olmaktadır diye de düşünmekteyim. Oysa, bence bu konularla
ilgili Üstün Akmen’in TEB Başkanı sorumluluğunu duyarak, birliğin tüzüğündeki
kuralların gereğini yapması beklenirdi. TEB sadece kendi üyelerinin değil “eleştiri”nin
birliği olmak zorundadır.
Üstün Akmen, hukuku ilgilendiren hususlarda(taciz, hakaret
vb) âdeta bir hukukçu gibi fikir beyan etmektedir. Oysa TEB Başkanı olarak özgür ve sınırsız
eleştiriden yana olmak zorundadır. Madem
ki yazdığı mütalâayı TEB Başkanı olarak imzalamıştır kendisinden bu sorumluluğun
gereğine göre hareket etmesi beklenir.
Oysa TEB Başkanı, eleştiri içinde “hakaret” aramaktadır. Bu tiyatroyu
yaralamıştır. Eleştiriyi sorunlu hale getirmiştir. Kötü örnek olmuştur. Öte yandan “eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da
doğaldır” diyerek
“eleştiri”yi tanımlarken hata yapmaktadır. Bu, toplumuzdaki
algıya uygundur ancak “TEB, Tiyatro
(sahne ve gösteri sanatları) alanında eleştiri disiplininin yurdumuzda
gelişmesini, diğer milletlerin bu alandaki çalışmalarını, kullandıkları yöntem
ve teknikleri ülkemizde tanıtarak bilimsel ve çağdaş düzeye ulaşmasını, sahne
faaliyetlerimizin yurt içinde ve dışında tanıtılmasında güvenilir bir
değerlendirme kaynağının oluşmasını sağlamak, etkinleştirmek, geliştirilmesini
sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek amacı
ile kurulmuştur.” diyen TEB Başkanı’na yakışmamıştır. Toplumsal olarak yergi olarak
anladığımız eleştiri yergi ve övgü içerir. Eleştiri övgü olmadığı gibi yergi de
değildir.
Benim mütalâasını okuduğum Üstün Akmen’in TEB Başkanlığından
bir an önce istifa etmesini istemem yeni değildir. Böylelikle bundan böyle istediği
konularda kişisel olarak mütalâa yazmaya devam edebilir. Öte yandan bu aşamaya
gelindiğinde onun istifa etmesi TEB
Tüzüğü’nün de bir gereğidir. TEB üyeleri üyesi oldukları kurumun sağlığı için artık konuşmalı ve yeni başkanlarını seçmelidir.
Tiyatro camiasının içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak
aynı camia içinde olanların birbirleri hakkında mütalâa yazması hakkında en
doğru kararı hukuk verecektir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder