17 Şubat 2013 Pazar

Ayşegül Yüksel'in Yazısı ve Kendi Kıskacında Tiyatro


Ayşegül Yüksel Hoca, Cumhuriyet’teki Sahneden köşesinde  Sessizlik Kıskancında Tiyatro başlıklı bir yazı yazmış, Akün ve Şinasi Sahneleri’nin satılması ve o salonlarda seyrettiği güzel geçmişi üzerine duygularını paylaşmış. Diyor ki: ”Artık biliyoruz sesler zamanında yükseltilse bile atı alan Üsküdar’ı geçiyor”  “Bu “gidiş” içinde tiyatro amansız bir sevgisizlik kıskacında bunaltılıyor. Bu arada nitelikli kültür sanat üretiminin yolları birer birer tıkanıyor.”

Bir süre önce son 200 yılda kapanan İstanbul tiyatroları ile ilgili bir kitap(“Geleceğe Perde Açan Gelenek - Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları”) yayımlanmıştı. Ben de bir yazı yazmıştım. (http://melihanik.blogspot.com/2012/02/ataturk-kultur-merkeziakm-ve-tiyatro.html)  Ayşegül Yüksel’in yazısı bana kapanışlarına tanık olduğum bazıları üzerine aynı tondaki yazıları hatırlattı.  Ben kendimi bildim bileli bu serzeniş, yakınma sürmektedir. Sürmekte oluşu bu konuda gidenin arkasından ağlamaktan başka bir şeyin de yapılmadığını göstermez mi?

Bir insanın kaderinde en hüzünlü durum kendisi hakkında alınan karardan daha sonra haberi olmasıdır. Örneğin bir çalışanın işten çıkarılması kararı, kararın ona bildirilmesinden belli bir süre önce alınmıştır ama onun o anda haberi yoktur belki de gelecek için hayâller kurmaktadır.  Bu durum beni çok düşündürmüştür. Kişi içinde bulunduğu durumu gerçekçi olarak görememiş, hazırlık yapamamıştır ve başına gelene de “kader” diye razı olmaktan başka bir şey elinden gelmemektedir. Onun için “kader ânı” “bildiği” andır.

Kişilerin başına gelenin toplumların da başına gelmesi “toplumsal kader” midir? Örneğin “şu bizim tiyatromuz” başına gelecekleri önceden bilemez miydi? Önüne çıkan fırsatları değerlendirse, “deve kapıya çökmeden” bir araya gelse düşünse, çalışsa durum daha farklı olmaz mıydı? Geçmişi öyle böyle elimizden kaçırdık da gelecek için ne yapıyoruz söyler misiniz? Sahibi olmayan nice konu ortada duruyor. (http://melihanik.blogspot.com/2011/11/tiyatromuzda-bunlarn-sahibi-kim.html) Korkarım bu gidişle gene aynı yazılar yazılacak aynı gözyaşları dökülecek. Her şey Santiago Nasar’ın ölümü gibi göz göre göre geliyor ama kim görecek kim tedbir alacak kim hazırlık yapacak? Herkes “hesap peşinde” mi?  Ayşegül Yüksel’in bahsettiği “sessizlik” tiyatronun SESSİZLİĞİ olmasın?

Ayşegül Yüksel’in yazısının sonunda değindiği “tiyatro amansız bir sevgisizlik kıskacında bunaltılıyorifadesi de “fâsit daireye sokuyor çözümü. “Sevgisizliğin ortadan kaldırılması” zaten sanatın, tiyatronun asıl görevi değil mi? Sevgisizlikleri ortadan kaldırabilecek güce sahip tiyatro o sevgisizlik içinde “bunalıyor” öyle mi?  Çık işin içinden.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder