Shakespeare Globe Türkiye’ye geldi Kral Lear’i oynadı,
gitti. Oyun, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’nün Adana Tiyatro Festivali’nde önerdiği
üç oyundan biriydi.
Grup Adana’dan önce İstanbul’da sahne aldı. Ben -davet eden olmadığı için- biletli seyrettim.
Aya İrini’de biletler 10(on) TL idi. Sabancı sponsorluğunda olduğu için biletler
bu kadar ucuzdu. (Bu vesile ile biletler satışa çıkar çıkmaz beni haberdar eden
arkadaşım Esin Turşucu’ya teşekkür ederim.) Oysa daha önce gelen Kevin Spacey’li
III.Richard’ın bilet fiyatları “uçuk”tu,
400TL’sına kadar..
Kral Lear’i “işi bilen”ler beğenmedi. Belki de biletler bu kadar “ucuz”
olduğu için kim bilir. Beğenmeyenlerin çoğu davetli olanlardı, hani ilk üç
sırada "protokol"de oturanlar. İçlerinde “her jürinin üyeleri”, her ödülün sahipleri
vardı. Oyun tiyatro ödülleri listesinde olmadığı için “eleştirmen”in bilet almadan
oyunu seyrediyor oluşunu makûl karşıladım. Dikkat ettim bu ilk üç sıradakiler
birbirlerini çok seviyor(!) Birbirlerine öyle sarılıyorlar ki sanırsın yıllardır
birbirlerini görmemiş de o akşam rastlaşmışlar gibi. Sonradan ortaya çıktı ki “tüm
jürilerin başkanı ve üyesi”nin değerlendirme kriteri başkaymış. Samimiyet bir yere kadarmış.
Oyunu yarıda bırakıp çıkanlar, oyunun arkasından atıp
tutanlar da bu ilk üç sıradan çıktı. Ama o ilk üç sıradan ayağa kalkıp ellerini
havada tutup alkışlayanlar da vardı. Yanlışlıkla oraya sızmışlardı herhalde. İlk
üç sıra kolay beğenmemeli, yakışmaz. Zira onlar daha önce çok Globe, çok
Shakespeare seyretmişlerdir. Arka
sıralarda da beğenmeyenler vardı ama sesleri duyulmadı. Önümde sekizinci sırada
ayağa kalkıp “bravo, brava”(farkı biliyor!) diye bağıranlar vardı. Ne
seyircimiz var ama! Ben de ayağa kalktım, fotoğraf çekmek için.
Bir oyunun yarısında çıkıp giden, kalanlara “aptal mısınız,
bu oyun seyredilir mi?” demiş olabilir mi? Bilmem ben kaldım, seyrettim. Karnım ağrımıyorsa ben her oyunu sonuna kadar
seyrettim bugüne kadar. Karnımın ağrıdığını da hatırlamıyorum. Ne Shakespeare'ler seyrettim sonuna kadar, "bizimkilerden".. Ama gördüm ki oyun yarıda bırakılırmış. "Bilenler" yapıyor.
Türkiye’ye gelen Globe Theatre’ın “turne” tiyatrosu idi.
Bunun ne demek olduğunu Kral Lear ile Fırtına’nın yönetmenlerinin ve Lear ile Prospero’yu oynayan oyuncuların öz
geçmişlerine bakarak anlayabilirsiniz. Kral Lear’de görev yapanların tiyatro
dışı işleri daha çoktu, fark bundan kaynaklanıyor, o kadar. Onlar da diğer
Globe çalışanları kadar “oyuncu” ve “yönetmen”. Bizim tiyatrolarımızla karşılaştırırsak en az bizimkiler kadar “yönetmen” bizimkiler kadar “oyuncu”.
Peki Kral Lear ne kadar Shakespeare?
Ben son beş yılda
Türkiye’de seyrettiğim Shakespeare’ları aklımdan geçirdim. Kral Lear’in onlarla
karşılaştırılmayacak kadar Shakespeare olduğunu söyleyebilirim, BEN bile. Kral
Lear’i beğenmeyen bu “bilen”ler, ya Türkiye’de Shakespeare seyretmiyorlar ya da
güçleri İngilizlere yetiyor. Bir iki yıl
önce “birisi”nin dediklerini tercüme edip oyuncuya söylediler oyuncu da çok üzüldü(!),
tiyatroyu bırakmayı düşünüyormuş, ağır geldi tabii..(!) Şimdi o “birisi”
gitmeden kokusunu almış “felâket”in ve Kral Lear’i seyretmemiş. Ona sormalı
bundan böyle. Zaten bir oyuna “ürkünç” diyebilme “yaratıcılığında”(!) ve
utanmazlığında bir o var. Kahramanlığı “gücünün yettiğine”, “aklının kestiğine”.
Enobarbus’suz
Antonius ile Kleopatra bile bizimkilerin kılını kıpırdatmadı. Haluk Bilginer’in
karşısına dikilmek kolay mı! Bizim gençliğimizde “tatlı su devrimcisi” diye bir
tâbir vardı, Kral Lear kapsamında ben onu hatırladım.
Shakespeare Globe bir “misyon” tiyatrosu. İngiltere’nin ihraç
ürünü. Hem geleneği koruyor hem de Shakespeare’i ihraç ediyor dünyaya ve de turizm geliri
sağlıyor. Bu arada Shakespeare’e sahip olma sorumluluk ve onurunu yaşıyor, yaşatıyor. Bizimkilerin "burun kıvırmaları" onun bu
özelliğini yok etmeye yetmez. Keşke bizim “bilenlerimiz” o beğenmedikleri Kral
Lear’de gördükleri onlara “basit” gelen
özellikleri son beş yılda ülkemizde Shakespeare yöneten ve oynayanlara anlatabilse(ydi.) Globe benzeri bir tiyatro kurulmasına gelmedim daha..
Ben Kral Lear’i beğendim. Seyretmiş olduğuma çok memnunum.
Melih Anık
Kaleminize sağlık, daha önce konuşmuştuk, ama yine ilgiyle okudum. Yine de umutsuzluğa kapılmamak gerek diye düşünüyorum...
YanıtlaSil